Karanlık azalacağı yerde var gücüyle katmerleşerek yoğunlaşıyor . Korku bu sefer de iğne deliğinden geçirilerek yamalandı. Artık, düşünemeyeceğimiz kadar korkunç söylemler sindi tüm duvarlara, işin yoksa ayıkla pirincin taşını ve bildik masallarla uyut cümle alemi.
İnsanları, eskiden yaptıklarıyla değil asıl zamanında ve durumlar karşısındaki tutumuyla yargılamak gerekir. Yırtık defterlere bakıp onları anlama çabası her zaman doğru sonuç vermeyebilir. Aksi takdirde kime sorsanız o, demokrasi şövalyesi kesiliyor başımıza. Herkesin tarihte birer kahraman olduğunu geç fark ettiğim için kendi kendime hayıflanmaya başladım. Gördünüz mü, üzüldüm şimdi.
Tutuşun kavgaya ,tutuşun ki insanlık da tarih de sizden utansın. Sizi andıkça tarih, talihsizliğine yansın.
Biri bağırıyor, ses tellerini kopartırcasına :’’ Tartışın, dökün eteğinizde biriktirdiklerinizi.’’ diyor. Biri aba altında sopayı gösterip kaş göz işareti yaparak, tarih sayfalarında yer alacak kaba söylemleriyle, tartışmaları durumunda dünyanın kaç bucak olduğunu kendilerine hatırlatacağını ifade ediyor. Biri bu hengamenin içinde bilmem kaçıncı rüyasında mırıldanıyor: ‘’ Telgrafın tellerine kuşlar mı konar?
İnsan sevdiğine canım, böyle mi yanar?’’
Aklıma şair Orhan Veli geliyor. Sıradanlıklarımızı ironik bir dille ifade etmedeki yeteneği beni bu zorlu dönemde gülümsetiyor. Bu günlerimizi görmüş olsalardı, kim bilir neler düşünüp neler yazarlardı.
Bir sabah kalkıp da neşeli bir şekilde güne başlama gibi bir hevesiniz varsa birileri bunu çok görüp hevesinizi kursağınızda bırakabilir. Hele gülme gafletinde hiç bulunmayın, birileri ondan da nem kapıp Alimallah kapınıza dayanabilir. Ya da tüm iyi niyetinizle birine ; ’’ Günaydın ‘’ derseniz, o sözcük hiç beklemediğiniz bir şekilde başınızda paralanabilir. Duruma el koymak için yeterince zamanınız olmayabilir, ona da üzülmeyin; çünkü birileri hemen avukatlığınıza soyunabilir. Bizim yerimize düşünen, konuşan, haklarımızı savunmaya kalkan, hatta bazı durumlarda kendimizi savunmaya fırsat bıraktırmayacak o kadar çok kişi var ki istesek de bir başımıza kalamayız.
Ne kadar şanslıyız değil mi? Olayı yaşasak da, yaşatsak da gerektiği zaman duruma müdahale etme enerjimiz hiç tükenmiyor.
Karikatüristler ise bizden daha şanslı bence, konu bulmada hiçbir şekilde zorlanmazlar. Allah bizim gibi bir toplumu başlarından eksik etmesin ki onlar da ekmeklerinden olmasın.
Tutarsızlık diz boyu, ne diyelim, tam bir komedi. Öyle bir nebze güldürüp sonra düşündürtmüyor. Bir komedi ki her daim güldürttükçe güldürtüyor. Siyasi oyuncular da çirkin yüzlerini siyasetle bütünleştirip bu komedi giysisini insanlara ters giydirmeyi başarıyorlar nihayetinde. Bir karış açılan ağızlarda milleti ferahlatan tek bir kelime çıkmıyor. Yani bu çağda sarfedilen kelimeler bu kadar ateş püskürtecek, oluşan ılımlı havayı yaylım ateşine tutacak ve her tarafı yangına yenik düşürecek ne var? Bize de şapka çıkartmaktan başka bir şey kalmıyor. Gerçi birilerinin siyaseti yangından fazlasıyla besleniyor zaten, aksini söylemek mümkün değil.
Böyle bir durumda kim sevinecek, kim kazanacak?
Bu düellonun sevineni de kazananı da olmaz ; ama herkesin yüreği bir şekilde kanayacak.