Gece çözülmüş, gece bedbaht, gündüze yol vermek istemiyor; kapıda bekleyen anılara göz kırpmıyor inadına. Birileri kabullenmese de gece tarihin okkalı tokadına tercih etmiş gülistanı ve içinde biriktikçe hasret gönül bahçesini tarumar etmiş. Kimi sözün büyüleyici yanına kimi de gururla bir sözün savaşları bile nihayete erdirdiği hükmüne sığınmış. Sözler bazen de kendisini diline dolayandan, söyleyenden korkar olmuş. Siyasetteki gerilime bakarsanız bunun en acı örneklerini bulabilirsiniz.
Hayatta ‘iz‘ bırakanları değil, iz’lerden hayatlar yarattığımızdan olacak ki her sabah tedirginlikle gözlerimizi açıyoruz. Bu sebepten insanların kendilerini ifade etmelerinden korkuyoruz. Olur ya bizim benimsemediğimiz, hoşumuza gitmeyen kelimeler çıkıverir ağızlarından. Biz o zaman siyasetin orta yerine gömülü kalırız, tarihin bizi aklayıp aklamayacağını da zaman gösterecektir. Bataklıktan çıkmak için nice ‘hayırlı’ yollara başvururuz. Baktık ki kurtuluş yok makaraya saracak birilerini buluruz.
Halk arasında yaygın bir kullanım vardır: İnsan bohçasında olanı satar, diye. İyi satıp satmama, kelimeleri ustaca seçip etkili bir diyalog geliştirmene bağlı. Her kesime bohçandakilerden vermek istiyorsan, satmak istediklerinin niteliklerini öveceksin. Bunlar benim yandaşım bunlara iyisini vereyim, diğerlerine de kötüsü kalır diyorsan da tercih senin. Bir daha oralarda boy gösterme cesareti bulamazsın.
Geçen senelerin bugünden bir farkı yok, çünkü bugün geçmişin suyuyla besleniyor. Anlayışlarımız ve alışkanlıklarımız değişmediği sürece bu böyle devam edecektir. Bazen bilmemek bilmekten iyidir diye düşünüyorum, hiç olmazsa kaygısız yaşarsınız. Gökyüzündeki hengamenin yağmura davetiye çıkardığını, yağmur damlalarının zamanında düştüğünü yaşayarak öğrenirsiniz. Geleceğin nasıl şekilleneceğini, getirisini götürüsünü hesaplamadan rahatça koltuğunuza kurulup televizyonunuzu izlersiniz.
Konuşurken lafım nereye gider, kime konar, kimi incitir diye düşünmezsiniz. Merak etmeyin sizin yerinize düşünen de var, düşündüğünü uygulayan da. Hatta sizin iyi niyetinizi paraya çevirip milyarder olanlar bile var.
Kısa zaman önce ortaya çıkan, ancak siyasetin yoğun gündeminden çok fazla dillendirilmeyen ‘ Vekaleten Kurban Bağışı’ ile ilgili vurguna bakın, tüyleriniz diken diken olur. Hani vekalet verdiğiniz halde kesilmeyen fakat kesilmiş gibi gösterilen kurbanlıklarınız… Tüm işlemler resmiyete uygun yapılmış, makbuzlar bile kesilmiş. Çeşitli kurum, kuruluş ve dernekler adına hareket edip verdiğiniz paralarla zengin olan uyanıklara nasıl bir vebal yazılmış bilmiyorum. Bildiğim tek şey bu vurgunu yapanların vicdanlarının sızlamayacak kadar basit olduklarıdır. İyi niyeti sorguladığımız zaman etrafımızdakilerden tepki alıyoruz. Özellikle son yıllarda bu niyetle yapılan yardımların kimleri zengin ettiğini görüyoruz. Şeffaflık olmadığı sürece de biz vurgun üzerine vurgun yapanların haberlerini izleriz.
Çevrenizde, yörenizde maddi durumu kötü olan, gerçekten bakıma muhtaç kişiler mutlaka vardır. İlle de bir iyilik yapmak istiyorsanız ellerinizle yapın ve yaptıklarınıza gözleriniz şahit olsun. Hiç olmazsa içiniz rahat olur, kaygılanmazsınız. Toplumsal yardımlaşma ve dayanışma adı altında birilerine vurgun kapısı açmamış olursunuz, birileri sizin masumiyetinizi kirletmemiş olur. Toplumsal çelişkilerimiz o kadar fazla ki hangisine nereden giriş yapacağınızı bazen şaşırıyorsunuz.
Bazen düşünüyorum da bir insanın çok okuması ya da yazması, bir kimliğinin olması onu kafatasçılıktan kurtarmaya yetmeyebiliyor. Bir bakıyorsunuz ki engin hoşgörüye dizilen pırlanta değerinde sözler hiçbir engele takılmadan karışıyor evrene. Yunus Emre ve Mevlanalar düşmüyor dillerinden. Yapılanlara bakıyorsunuz ne sevgiden ne de hoşgörüden izler taşıyor. Sadece şaşırıyorum, her defasında riyakarlık rolünü en iyi şekilde oynadığımızı düşünüyorum.