Ortada bir pespayelik mi var, boş ver, üstünü ört gitsin; ver gazı yasak meyveyi yemeden duramayanlar için, boşa gitmesin, heba olmasın küfürler, savur gitsin. Laf cambazları hayatta ancak böyle mesut olurlar, bilmiyor musun?
Hey birader!
Hey ön saflarda koşup sonra birdenbire çullanan kadın! Unutma ki her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın varmış! Onun için sen hep gerilerde kal, bir daha da yarışa katılayım deme e mi ? Yoksa bozuşuruz vallahi, benden söylemesi.
Öyle hal hatır sormakla yürümüyor işler. Az bi dinleyin, bakın ne inciler dökülüyormuş kalemimden. Kim demiş az’larla uz’larla işimiz yok diye. Az da gittik uz da gittik, dereleri tepeleri teptik de gittik yine de yaranamadık Acem kumaşından gömlek giyenlere. Açlıkla, korkuyla gittiğimiz terbiye şehrinde şerlerle döndük, hem de ne şer, ne şer… Fena mı yaptık yani?
Terbiyeye uyduruk bir maske taktık, açlığı da halata bağladık, merdane köprüsünde kullar geçsin diye az buçuk paracıklarla işi hallettik. İş paradan açılmışken bir rivayetin kapısını da ben açayım sizler için. İyisi de kötüsü de olsa söz sahibinindir derler, bana kalan ise sözü biraz dolandırarak anlatmak, hatta biraz abartmak, ama yine de sözün dokusuna ihanet etmemek. Hem bunda kızacak ne var canım, devleti dolandırmadım ya! Oda söylencelerinde, dost meclislerinde zamanında kıssadan hisse çıkartmak için dillendirilmiş küçücük bir hikaye. Er kişi başkasının işine burnunu sokmamalı, her şeyi merak etmemeli, başkasına karışmamalıydı bu rivayetin özü. Bana göre de niyet okumanın yanlışlığına dolaylı yoldan yapılan bir vurguydu o kadar. Bu meselin doğruluğuna da Mehmet Efendiler karar versin.
Varlıklı bir adam yaşarmış köyün birinde, aslında ne yol yordam ne de dil bilirmiş. Bir gün büyük bir şehre işi düşmüş, haliyle adamdan çok meraklı konu komşu olayı dert edinmiş, gece gündüz düşünür olmuşlar. (Merak bu ya, yokluğu da azlığı da zarar verirmiş nice bedenlere.) Kapı komşusu daha fazla dayanamamış, soluğu adamın yanında alıp meraklıların ortak meramını dile getirmiş. Adamın yol yordam bilmediğini , nasıl gideceğini, şehirde neler yapacağını, kime danışacağını gece gündüz kendi aralarında konuştuklarını söylemiş. Adamın dudağında alaycı bir gülümseme, biraz şaşırmış merak etmemeleri gerektiğini, cüzdanının her dile vakıf olduğunu, her işi çözümleyeceğini söyleyince meraklı komşu yine de tatmin olamaz, inadında diretir. Adam sinirlenir, çileden çıkar:
‘’ Yahu yol benim, sorun benim, cüzdan benim sana ne oluyor?
Meraklı komşu da ileri giderek:
‘’ Varlığınla bize o kadar meşgul ediyorsun, yokluğunda yol yorgunluğunun kahrı, yolculuk esnasında neler yaptığını düşünmenin yanında rüyalarının da yükünü taşıyacağız, bize yazık değil mi?
Ya gördünüz mü ne kadar düşünceli olduğumuzu hem kim demiş ince fikirli olmadığımızı canım.
Kim demiş düşünemediğimizi, ileriyi göremediğimizi, inek(ler) tarlaya gitti diye kıyametleri koparmadığımızı(!) daha da ileri gidip inekler yüzünden adam öldürmediğimizi(!)
Hepsi bu kadarla bitmiyor, kııış kııış demekle başınızdan defedemiyorsunuz hayatınıza yön veren deforme anlayışları.
Bedava umut dağıtılmıyor artık, bedava iyilik de yapılmıyor. Adınızı iyilik adı altında insanların onurunu kırma felaketine yazdırmak istiyorsanız, yaz günü mont dağıtırsınız, basını da davet edip ne kadar iyiliksever olduğunuzu yazdırmalarını istirham edersiniz. Sonra da haber olarak karşımıza çıkarsınız, biz de günün birinde elimize düşeceğiniz anın gelmesini dileriz ve bunun için dua ederiz.
Bu da kısasa kısas olur, kötü mü yani?