Masalların milliyeti yoktur bilirsiniz, her dilde, her kimlikte söyleyişleri farklı olsa da aynı mesaja işaret ederler. Toplumsal gerçekler birbirine benzer şekilde ortaya çıktığından her masal her millete uyar aslında. Okuduğumuz, dinlediğimiz masallarda iyilerin mükafatlandırılması, kötülerin cezalandırılması durumu ise her masalın kıssadan hissesi olmayabiliyor.
Yanılgılar başat sorunumuz ve öylesine çoğalıyorlar ki, bu kuvvetli virüs çoğu insanın gerçekleri görme algısı önünde kocaman setler oluşturabiliyor. Bu virüs ne havadan, sudan ne de ortak akıldan etkileniyor. Bu masal belki birilerine farklı bir dünyanın olduğunu, körü körüne bağlanmanın insanı yozlaştırdığını ve en önemlisi de başkalarının gözüyle gerçekleri görmenin gerçek körlük olduğu inancını verir.
Andersen’in ‘’ Kralın Yeni Giysileri’’ adlı masalını okurken şan, şöhret ve erk yani güç sahibi insanların zaaflarını ve zaafların sadece onları değil halkı da komik, acınası duruma düşürdüğünü bir kez daha anladım, ‘’Bizi anlatıyor.’’ hissi daha da kuvvetlendi bende.
Masal bu, deyip geçeriz ama unutmayalım ki halkın hayal dünyasının ürünü olan bu anlatılar aynadaki suretimiz gibidir. Dev ve ejderhaları çıkartın, gerisi yaptıklarımız, ettiklerimizdir.
Ülkenin birinde kendini beğenen ve giyimine düşkün bir kral yaşarmış. Kralın giysi tutkusu bir gün bu şehre gelen iki dolandırıcının dikkatini çekmiş. Herkese kendilerinin iyi terzi olduklarını anlatınca, ünleri kralın kulağına gider, kral onları saraya çağırır. Dolandırıcılar krala dokudukları kumaşı öve öve bitiremezler; ancak bu kumaşlarının önemli bir özelliği olduğunu krala söylerler. Bu kumaştan yapılan giysileri aptalların göremediğini , onların yalnızca akıllı insanların görebildiğini belirtirler.
Söylenenleri duyunca heyecanlanan kral, kendisine de o kumaştan elbise yapmalarını söylemiş. Dolandırıcılar saraya yerleşirler, çalışırlarken rahatsız edilmek istemediklerini ifade ederler. Kral onay verir, onların tüm ihtiyaçlarını karşılar; onlar da gündüzleri boş tezgahın başında çalışıyor gibi yapıp geceleri de ipek, sırma ve mücevherleri torbalarına doldururlar.
Kral kumaşı çok merak etmesine rağmen onu görüp göremeyeceği konusunda kendisine güvenemiyormuş. Kumaşı görmesi için saraydan birini görevlendirir. Görevli, sarayda boş tezgahın başında dolandırıcıları görür, onlar da elleriyle çalışıyorlarmış gibi hareketler yaparlar. Oysa görevli hiçbir şeyi göremiyordu, bunu krala söyleyemezdi, çünkü aptal durumuna düşmekten korkuyordu. Görevli, kralın yanına gidip kumaşı ve yapılan elbiseleri över. Kral saraya gelir, iki dolandırıcı onun elbisenin dikilmesi için ölçülerini alırlar. Bir yandan onu soyarlarken diğer yandan onu giydiriyorlarmış gibi yaparlar. Kral aynada kendine bakar, dehşete kapılır, üzerinde elbise göremez; etrafındakiler kumaşı gördüğü halde bir tek kendisinin görmemesine şaşırır, ama bunu kimseye belli etmez Aynada iç çamaşırlarından başka bir şeyi göremiyordu oysa.
Kral arabasıyla şehir gezisine çıkar, kralın yeni elbiselerini merak eden halk sokaklara çıkar . Arabadaki çıplak kralı görünce heyecanla bağırırlar:
‘’- Olağanüstü! Çok güzel! Kralın yeni giysisine bakın, desenler ve renkler harika!
Yolun kenarında bekleyen halk, kralın giysisini övmek için birbirleriyle yarışır; çünkü, hiç kimse aptal ve yeteneksiz sanılmak istemiyordu.
Kalabalığın içinden bir çocuk:
‘’ -- Kral çıplak! Kral çıplak!’’ diye bağırdı. Orada bulunanlar bunun üzerine -çocuktan cesaret alıp - kralın çıplak olduğunu , üzerinde iç çamaşırı dışında başka bir şey olmadığını bağırarak söylerler.
Kral bunları duyunca hatasını anlar, ama son pişmanlık fayda etmez, herkes onu çıplak görmüştü bir defa, dolandırıcılar ise çoktan sırra kadem basmışlardı.
Bir çocuğun sesi bir kitlenin gerçeği görmesini ve onu dillendirmesini sağlayabiliyor, dileğimiz o çocuğun masaldan çıkıp dünyamıza ayak basmasıdır.