Biliyorum böyle durulmayacak sular, öyle efelik yapmakla, sesini yükseltmekle çözülmüyor sorunlar, çözülmeyecek de.
Bir yanımı sağlama aldım, diğer yanım üşüse de olur diyenlerdenseniz, o üşüyen yanınız üşümeyen, kendinizce sağlama aldığınız yanınıza hiçbir zaman huzur vermeyecektir, hiç ummadığınız bir zamanda sancısı sizi yoklayacaktır.
Ölüm karşısında yaşamı yüceltmek asıl olandır, ama; çoğu zaman yaşama hakkının yüceliğini görmezden gelmek daha kolay olabiliyor maalesef.
Gönül isterdi ki dünyanın neresinde olursa olsun, bir haksızlık yaşanıyorsa ya da yaşandığında insanların ortak aklı ve gönlü oraya kaysın. Yani ortak vicdan zulme başkaldırsın, insani yaklaşımlar din ya da etnik faktörleri göz önünde bulundurmasın. Sadece ve sadece insan olma faktörü ön plana çıksın.
Gönül isterdi ki kadınlara ve çocuklara yönelik yapılan saldırılar tüm dünyada, aynı dozda olmasa bile, kınansın, çocukların insanca yaşama hakları, kadınların gelecek özlemi ve insani duyarlılıkları başka baharlara ertelenmesin.
Ey gönül! Sen de ne çok şey istiyormuşsun, bırak tavında dövülsün demir, bırak katmerleşsin acılar, gün be gün sığmasın limana, diyebiliyorsanız da takdir sizin, ne diyelim. Nasıl olsa birileri çıkıp bir kesimin avukatlığına soyunacak, hem de kendi gerçekliklerini görmezden gelerek.
Her şeye rağmen umudum yarınadır, inancım zamana. Tarih er ya da geç iki yüzlülerin gerçek yüzünü gösterecek, geçmişe ayna tutacaktır. En karmaşık ruh hallerinin bile tahlilini doğru bir şekilde yapacak olan gelecek, yaşama bir amaç yükleyenlerin ışığı olacaktır, tüm inkarlara inat.
Televizyon ekranlarından bize insani duyarlılığı aşılamak isteyenler nedense çevrelerinde olup bitenlere karşı bihaber olabiliyorlar. Merak ediyorum doğrusu duyarlılık denilen şey kitabınızda her neyse bu kadar yanlılığı mı ifade ediyor?
Birini inkar et, diğerini görmezden gel, birilerini başının tacı et mi diyor bu duyarlılığınız ? Sahiden anlamlandıramıyorum bu mekanizmayı. Oyunu kurallarına göre oynamak mıdır, yoksa olaylara göre renk değiştirmek midir, onu da bilmiyorum.
Cevabınızı biliyorum aslında, kendinizi yormayın; ayinesi işmiş kişinin lafa bakılmazmış.
Hep empati diyoruz ya, işte bir türlü barışık olmadığımız , hayatımızın herhangi bir köşesine yerleştiremediğimiz ya da yerleştirmek istemediğimiz bu kavramın ehemmiyetini anlasak sorunlar kendiliğinden çözülür.
Bir metinde okumuştum yıllar önce. Çocuk hasta, yatağından kalkamayacak kadar ağır. Baba, çocuğunun hayallerini önemseyecek derecede duyarlı. Çocuk dışarıya çıkamayınca baba odanın duvarını maviye boyar, gökyüzü yapar. Sonra da duvara bir uçurtma çakar ve uçurtmanın ipini çocuğun eline verip ‘’ Hadi uçur.’’ der.
Gördünüz mü bir çocuğun hayallerini gerçekleştirmekle kıyamet kopulmuyormuş. Bireyi önemsemek böyle bir şey olsa gerek. Baba da çocuk da mutlu, çünkü baba onu küçümsemedi, hayallerine gem vurmadı. Yaptıklarıyla onun kendisi için ne kadar önemli olduğunu hissettirdi. Baba, çocuk gözüyle yaklaşmasaydı olaya, yani empati kurmasaydı sonuç belki de hüsran olacaktı. Bu bizim için sadece basit bir örnek, ama başkalarının hayatını ve hayallerinin seyrini değiştirecek kadar önemli.Diğerinin gözüyle olayları görebilmek, ön yargılardan sıyrılmak hepimizi mutlu eder.
Sonuç mu?
Yanı başındakini görebilmek için uzağa gitmene gerek yok, yakınını yokla, onları anlayabilmek için de kendini kısa süreliğine de olsa onların yerine koy.