Hangi hikayeyi dinlesek de en çok yaşanmışlıklar, yarım bırakılanlar, çok görülenler kanatır yüreğimizi. Savaşların çirkin yüzüne tanıklık edenlerin gerçek duygularına kim tercüman olabilir ki ? O yaşanmamışlıkları, yarım bırakılanları kim tamamlayabilir ki?
Neler söylenmeli savaşlar üstüne? Büyük pastayı koymuşsun ortaya Tanrım, pastanın ortasına kadınları, çocukları, gençleri… Masanın etrafında kol kola girmiş akbabalar, halaya durmuşlar sanki, her birinin görevi kendilerince noterlik yapmak. Fırsatını kim bulsa önce diğerinin leşine konacak.
Yazın uzun ve sıcak günlerini savaştan beslenen savaş çığırtkanlarının çığlıklarıyla geçirdik. Savaş, öfkeleri yok etmedi, biledikçe biledi ve insanlık düşmanlarının iştahını daha da kabarttı. Kapalı kapılar arkasında büyük pastanın bölüşümünde kime ne düştü, kim ne dedi bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz: Savaşı isteyenler kana susayanlardı, onların umurunda değildi yitip gidenler, yurdundan edilenler, sürgünler... Demokrasi sevdalısı kesilmiş başımıza, demokrat olmayanlar, egemenler, iktidarlarını süreklileştirmek isteyenler.
Bize demokrasi dersi verenlerin ve onları destekleyenlerin başarıları Irak’ta hala sergilenmekte. Artık, ne ana haber bültenlerinde yer alıyor ne de son dakika haberi olarak veriliyor orada yaşananlar. Her gün orada bombalı araçlar patlıyor: 70-80 ya da 90 ölü… Haber kısa, telaffuzu kimilerince kolay…
İşgal edilmiş şehirlerin bütün sokakları kan ve bela kokuyor.
Kuşlar havalanmaya çalışırken devreye giriyor keskin nişancılar, her köşe başını mesken tutarak.. Kuşlar dağılıyor, düşüyorlar yerlere, sürükleniyorlar köşelere, ara sokaklara ama yine de yılmıyorlar, yıldırmaya çalışıyorlar cellatlarını. Başka kuşların ölümüne üzülüp gözyaşı dökenler kendi kuşlarının ölümüne seviniyorlar. Bazı akbabalar başlarını kuma gömerken, bazıları da niyet okumaya devam ediyor.
Gözü pek gençlerin sokakta büyüyor Tanrım , diye bağırıyor asi bir genç, ellerini havaya kaldırarak. Bir heybesinde kardeşlik diğerinde barışı taşıyarak düşüveriyor topların, tüfeklerin arasına. Sesler ve sisler birbirine karışıyor sokakta. Yığılıveriyor bir başka genç onun yanına, sitem sözcükleri bile dökülemiyor dudaklarından. Fırsatları olsa, ‘ Bize demokrasi dersi verenlerin oyunu bu, oyuna gelmeyin diyecekler belki de . Bunu söyleyecek zamanları bile olmuyor.
Bir günümüzü sıkıntılarla, kaygılarla geçmişe gömerken diğer günün sabahına bir başka gerçekle uyanıyoruz.. Ne zaman ‘’ Bir gün kadınlar da özgürlük şarkısı söyleyecek elbet .’’ desem bir kadın daha saçlarından sürükleniyor köşe bucak, bir kadın daha vuruluyor sokak ortasında. Birken ikiye, ikiyken beşe katlandı kadın cinayetleri. Katmerleşen koca şiddetiyle baba şiddeti yarışır oldu adeta. Bir baba, kızını kalbinden vurmuş, sağken bir türlü ulaşamadığı yere… Sırtından vursaydı kızını ‘’kalleş’’ olarak nitelendirilecekti ya, gurur meselesi yapmış anlaşılan. Tüm kinini, zavallılığını 17- 18 yıldır ulaşamadığı kalpten çıkarmış. Bileklerindeki kelepçeyle gururla yürüyor olmalı, kızını yok etmenin mutluluğunu yaşıyor zavallı ( ! ) Artık ölse de gam yemezmiş. ( ! ) Şiddet içeren tüm kelimelere isyan ediyor kalbim, diri diri gömülen umutlar karşısında tutuluyor dilim. Dünyanın her tarafında kadına yönelik şiddet haberleri geliyor. Kadın örgütlendikçe, güçlendikçe korku salıyor hükmetmeyi sevenlerin kalbine.
Sudan’da bir kadın akrabası olmayan bir erkeğin arabasına bindi, diye kırbaçlanıyor güvenlik memurları tarafından . Her bir kırbaç kadının çığlıklarını gömüyor dört duvar arasına.. Kadın ‘’ ah’’ çektikçe erkeğin yüzünde sanki bir ‘’ oh’’ fırlıyor. Öldürülmekle, dövmekle kadınların yılacağı sanılıyor. Kadın kendini var kılmaya çalıştıkça erkek şiddeti o oranda artıyor. Savaş ve kadınların kaderi aynı noktada birleşiyor.
Ey yaşamın büyüklüğüne ve yaşanabilirliğine kendini adamış insanlar! Akbabaların gülümsemesine izin vermeyin!