O eski Ferhat yok dağları delen, Mecnun’un gözleriyle Leyla’sını gören … Bütün bu sitemlere rüyalarımızda bile ahlak dersi vermeye çalışanları ekleyince çıkmaz sokağın başında afallıyoruz: Neydim, neymişim, ne olacağım?
Kar yağar, çığ düşer yüreğinize bir gün, o zaman yaşanılanların, söylenenlerin bir masal olmadığını anlarsınız. Sıcacık odanızda hop oturtup hop kaldıracak seçim vaatleri sizi. Ne savaşları düşüneceksiniz ne de Şivan ile İbo’nun düetini… Gerçekleri görmek ise seçim sonrasına kalacaktır.
İnişli çıkışlı bir sonbahar ayının ortalarında bir edep dersidir tutturulmuş gidiyor. Merakımızdan olsa ikinci haftayı devirdi tartışmalarımız. Çok önemli bulunduğu için mi, gerçek gündemin saptırılması mı bilinmez ama bilinen bir şey var ki bunun toplumsal yaşama müdahalenin ilk örneği olmadığı. Ne çok seviyoruz insanların hayatına dalmayı, onlara ayar vermeyi? İnsanlar sadece birilerinden çekinmeyi değil kendinden korkar hale gelmeye başladı artık.
Durup dururken nereden çıktı bu konu? Acilen çözüm isteyen konuların başında mı geliyor, sorularını soramadan edemiyorsunuz..
Edep- ahlak sözleri tüm yoğunluğuyla üniversitede yıllarında hayatıma girmişti. Edebiyat bölümünde okuduğumdan derse giren – çıkan öğretmenlerimizin çoğu hep edepten dem vururdu. Kız- erkek ilişkilerine dikkat çekip sözüm ona edepli, ahlaklı olmamız konusunda bizi uyarırlardı. Kantine gittiğimiz vakit oturmamıza, kalkmamıza dikkat edip bir çift göz ya da gözlerin bizi takip ettiği düşüncesine kapılırdık.
Öyle ya, edebiyat edep’ten gelmeydi ve biz de çok edepli ( !) olmalıydık.
Zaman geçiyor, hep çömez kalmıyorsunuz. Öğretmenlerini, arkadaşlarını tanıdıktan sonra kavramları yerli yerine oturtmaya çalışıyorsunuz. İnsanları inancından, etnik kimliğinden dolayı üniversite kapılarında süründürenler, sınıfta farklı düşünen öğrencileri açıkça tehdit edenler bize ahlak dersi veriyordu, bunu anlayacak ve onları daha iyi tanıyacak yaşa gelmiştik. Sonradan bölüm derslerine çalışmadan geçenleri görüp derin bir ah çekiyorsunuz içinizden. Bazı öğrenciler de günümüzde olduğu gibi okumak için yıllarını harcayıp gerçek mağduriyeti bir madalya olarak boynunda taşıdılar ve ötekileştirildiler. Ve bize edep dersi verenlerden bazıları eşlerinden boşanıp çocukları yaşındaki kızlarla evlendiler.
Onlar koca adamlardı, kızlı- erkekli evlerde kalmamışlardı, görevleri onları ayıplamaktı, deşifre etmekti, vatan haini diye sıraladıkları yazarları, şairleri işlememe adına yüklendikleri misyona kılıf uydurup gerçekte olmayan bir sorunu varmış gibi yansıtmakta ustaydılar. Hakkari Üniversitesi’nde yaşananları medyadan duyduğumda hiç şaşırmadım. Demek ki her yerde ahlak dersi verenler karşınıza çıkabiliyormuş. Eminim onlar da en başta anne- baba şefkatiyle ( !) yaklaşmışlardır onlara.
Edep ve namus kavramlarının kadına yakıştırılan anlamsız bir etiket olduğunu görüyorsunuz. Kadının toplumsal konumunu zayıflatmak, örgütlülüğün önüne geçmek ve kadını çalışma ve iş hayatından uzaklaştırmak için her dönemde bu gibi basit oyunlara baş vurulur.
Kızını öldüren babaya ahlak dersi verilmiyor.
Nitelikli ( !) dolandırıcılara ahlak dersi verilmiyor.
Eşlerini öldüren iyi niyetli, namus bekçisi kocalara ( ! ) ahlak dersi verilmiyor.
11- 12- 14 yaşındaki kızlara tecavüz edenlere ahlak dersi verilmiyor.
İnsanları inancından ve kimliğinden dolayı ötekileştirenlere ahlak dersi verilmiyor.
Reşit, ülkenin yönetiminde söz sahibi olan gençlerin aynı evi paylaşması ise gayriahlaki….