‘’Hak ‘’ sözcüğü , Kafdağı’na ulaşmayı amaçlayan insanların düşsel bir dünyadaki istenmeyen, talihsiz evlat rolünü üstlendikleri yolculuğa benziyor. Binlerce kişinin çıktığı bu zorlu yolculukta her tülü cefanın çekilmesi amaçladıklarının gerçekleşmesi anlamına gelmiyor elbette . Yine de her şerde bir hayır vardır, düşüncesiyle devam edecektir bu yolculuk..
Umudun sınırı çizilmiyor, paha biçilmiyor umuda. Umudun ifade edildiği, gelecek güzel günlerin dokunduğu mısraları okuduğumda mutlu oluyorum. Her geçen gün yaşadıklarımız, dünyada yaşananlar kirli ellerin hayatımıza ne derece hükmettiklerini gösteriyor. Ne olursa olsun umudumuzu yitirmemek gerektiği düşüncesi bende gittikçe zayıflıyor. Gün sancıyla doğuruyor her bebeği ve her bebek mutsuz doğuyor yeni güne. Bakmayın söylemde günün adı yeni, eskiyi aratmıyor kendisi. Linç kültürü aşılanıyor, yeni gelen neslin dokularına.
Doğadaki hayvanların yaşam mücadelesini izlediğimiz bir film ya da belgesel bizi gülümsetir değil mi? Hükmetmek isteyen bir canlının kendi varlığını koruyup yaşam alanını genişletme mücadelesi bizden tam not alır. Sırası gelir hayvanların düşünme yetisinden yoksun olduğunu belirtip aramızdaki temel farkı ortaya koymaya çalışırız. Düşünme yetisine sahip bizlerin dünyada binlerce insanın yaşamına son noktayı koyduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak ne kadar acımasız olduğumuzu belirtmekte fayda var. Allah’tan düşünme yetisine sahibiz. Sahip olduğumuzla bu kadar kötülük yapıyorsak, sahip olmama durumunda neler yapabileceğimizi düşünmek dahi istemiyorum .
Her gün her yaştan, cinsiyetten, milliyetten insanlar ölmektedir. Toplu katliamlar, iş cinayetleri, kadınlar, kızlar, çocuklar… Yaşamı birilerine zehir etme düşüncesi kolaylaşmış olmalı ki bir insan bir başka insanın yaşam hakkını ortadan kaldırabiliyor. Üstelik pişmanlık duymadan, tüm varlığını ortaya koyarak…
Hırs başa belaymış derler ya ! Nasıl bir hırstır ki kafede oturan kızını bıçaklama, dövme hakkı veriyor. Farz edin ki kız bir hata yaptı, ailesine uymayan bir davranışta bulundu.. Bu onlara bir insanı dövme, ortadan kaldırma hakkını mı veriyor? Her yok oluş bir daha doğmaktır aslında, kötüyü, kötülüğü yenen insan her defasında küllerinden doğar. Tıpkı sevdikleri ( ! ) tarafından öldürülen binlerce kadın gibi.
Böylesine bir ‘’göçüş .’’ kimsesizliğin hikayesidir. Kimsesizlik zor, sesi duyulmayan bir insanın ya da insanlığın çığlığıdır, zıtlıklar üzerine kurulmuş… Sesi duyulmamak ve çığlık… Yırtık, yamalı, hazin bir aşk hikayesi misali ….
Her gün kütükten düşüyor binlerce insanın adı.. Yapraklar sonbaharın rengini alır onların hayatında. . Hukuk, antlaşmalar, uluslar arası evrensel değerler kimilerin hayatında bir masalı çağrıştırır. Ya da kimileri için bu kavramlar kendi hukukunu okuma imkanı veriyor.
Yanılgılar diz boyu korkuyu işler, biz de batmayan gün birilerine yeni günü müjdeler. Ve yine anladım ki ‘’empati’’ denilen ve kimi için öcü görevini gören başkalarının yerine kendini koyma duygusu sönük kalmış. Tarih gösteriyor ki her on yılda bir hayatımızın temel döngüsünü değiştiren, bizi yaralayan, bizde kalıcı hasarlar bırakan toplumsal facialar yaşadık, yaşıyoruz. Bu kimseye ders olmuyor. İçselleştirdiğimiz korku apolitik olma yönüyle fazla mesai yapıyor. Bu anlayış, bırakın birbirimizi anlamayı yaşadıklarımızı, tanık olduklarımızı görmezden gelmemize neden oluyor. Yaşam hakkı herkes için kutsaldır, deyip Hasan Hüseyin’in ‘’ Acıtan Gerçek’’ adlı şiirinin bir bölümüyle noktayı koyuyorum.
ölümden
ölmekten
değil korkumuz
daha güzel bir dünya
yaşanılır bir vatan
diye başlarken şarkımıza
vurulup kahpe tuzaklarda bir geyik gibi
düşmek boylu boyunca
cepte vergi makbuzumuz
bundan işte korkumuz.