Yazmak iki arada bir derede kalmanın diğer adı oldu. Bu , iki arada bir derede kalma’ya yönetmen ve senarist olmak da dahil edildi. Bir insan için en kötüsü aslında yazma eylemini gerçekleştirirken kendine uyguladığı oto sansürdür, bu duygularına gem vurmadır. Bu sansür bazen muziplik yapıp bilmece sormak isteyenlerin bile önüne bir set çekebiliyor. Bilmece , bildirmece dil üstünde kaydırmaca… Ay, pardon, ileri gittim galiba, konuşamadım ama yine de sürçülisan ettiysem affola. Benim de size bir bilmecem var:: Her şeyin başına beş sesten oluşan bir kelime getirdiğinizde hiçbir derdiniz kalmaz, güllük gülistanlık bir yerde at koşturursunuz. ‘’ Bildim’’ diyorsan , bravo sana ; tüm bu yaşananlar sana ders olsun. ‘’ Bilemedim.’’ diyorsan da biraz daha kafa yor, kafa yormak istemiyorsan da bu da içine dert olsun.
Sanatsal metinler bir gerçeği verirken onu olduğu gibi değil, dönüştürerek verir. Yazar izlenimlerini bize aktarır, yani başka bir ifadeyle tabiatı, olayları görmek istediği gibi verir. Neticede bu ürünler bilgi vermek amacıyla yazılmıyor.
Bütün bunları neden söylüyorsunuz, biz zaten bunları biliyoruz, bunlara ihtiyacımız yok da diyebilirsiniz. Bir dizi üzerinde kıyamet kopulduğundan, ülkenin gündemini değiştirdiğinden bunları yazma gereği duydum.
Bazıları henüz ‘’kurmaca’’ ile ‘’gerçek’’in ne olduğunu bilmiyorlar ya da bunları ayırt edemiyorlar. Bir masal, destan,şiir, hikaye, roman neyse sinema da odur. Sinema da tiyatro da kurgulanır, gerçeklerden yola koyulur,beslenir ama olanları olduğu gibi verme amaçları yoktur. Bir durum abartılabilir, olağanüstü gösterilebilir, yaşam felsefemize uymayabilir. Mitolojik filmler ve bilimkurgu filmlerini gerçekleri verme yönüyle değerlendirmiş olsaydık herhalde çoğumuzun hayatında bu filmler asla yer almazdı. Bir film insana haz verdiği için kişi onu tercih eder. Bunların türünü ise okuyan, izleyen kendisi belirler. Mesela mitolojiye ilgi duymadığım için mitolojik filmleri izlemem, ama o filmlerin varlığı beni zerre kadar rahatsız etmiyor, etmemeli de. Bir diziyi çok izliyor hatta hiç izlemiyor da olabilirsiniz; ama, onun varlığı üzerinden insanları bir yere kanalize etmek doğru değil. Sıradan insanların ya da eleştirmenlerin eleştirisi bir eser için zenginliktir. Bu eleştiriler olumsuz olsa bile onu üreten ya da yöneten için bir kaygı olmuyor. Fakat bu eleştiri toplumu yönetenler ya da yönlendiren kişilerce yapıldığında o film, senarist, kadro için ciddi bir sıkıntı oluşturmaktadır, hatta bazıları ( izleyenler) bu söylemlerden güç alarak suç duyurusunda bulunabiliyor.
Karikatüristsen çizgilerine dikkat edeceksin, dediğiniz vakit aslında ona dolaylı olarak çizmemesi gerektiğini söylüyorsun. Oysa bir karikatürist için her çizgi anlamlıdır, her çizgi bir dünyadır. Her çizgi onun özgürlük alanıdır ve onun iradesinin sembolüdür. Bir şair, yazar için dünya kelimelerden ibarettir, iyi kelime- kötü kelime işin içine girdiği vakit dünya anlamsızlaşır, üretkenliği yok olur. İşi yazmak – çizmek olan insanlara rota gösterilmez. Rota gösterildiği zaman medya ( günümüzde olduğu gibi) gölge olmaktan ileri gidemez. Bunun da özgür düşünen bireyler için anlamı ‘’Gölge etme başka ihsan istemem ‘’ dir. Üretkenliğin dayanağı,sipariş değil özgür düşünmedir. Bu düşünme alanları alabildiğince geniş olmalı.. Kötü zannedilen ya da gerçekten kötü bir eser için en büyük tokadı ‘’zaman’’ vuracaktır. Yazdıklarıyla geleceğe kalamayanlar unutulup, silinip gidecektir. Tüm olasılıkları düşünüp öyle hareket etme, yazma düşüncesi, düşünmenin önündeki en büyük engeldir.