Soraya’yı Taşlamak

Aynur Sel

29-11-2011 11:21

Soraya çaresizliğin, bahtsızlığın,  iftiraya kurban gitmenin adıdır.

      Soraya güç ve inanç savaşında  kadın kimliğinden dolayı  kurban seçilmenin adıdır.

      Soraya gün görmemişliğin, şiddetin bir tanımıdır aslında.

      Film ABD yapımı dramatik bir film. Filmin  adı,  filmin içeriği hakkında az çok bilgi veriyor. Herkesin garip bir hikayesi vardır; ama bu zalimliğin, çaresizliğin, vahşiliğin, acı çektirerek katledilmenin  gerçek öyküsüdür.   Tematik olan bu filmi izlerken bir mucize beklemiyordum, çünkü  filmin ismi, o zamana kadar recm edilerek öldürülen kadınların hayatını hatırlatır mahiyetteydi zaten.  Şimdiye kadar izlediğim filmlerde  beni en çok etkileyen ‘’ Bu film gerçek bir hayat öyküsünden esinlenerek yazılmıştır.’’ cümlesidir. O zaman  daha çok hüzünleniyorum, insani yanımın öfkesi kabarıyor. Günün birinde herhangi bir ülkede   bir insanın öyle bir acıyı yaşamış olması beni kahrediyor.

 

    Filmin konusuna gelince;   olay  İran’da  şeriat usullerine göre yönetilen  küçük  bir köyde geçiyor.   Muhtarı, mollası ya da şeyhi karar mercii durumundalar. Köy dışarıya kapalıdır, olup biten her şey köy sınırları içinde kalmalı  anlayışı köyde söz sahibi olanlara istediklerini yapma fırsatı vermektedir.  Böyle  küçük yerlerde  dedikodu yapmak ve onu  yaymak daha kolaydır. Hele de  kadının kocası tarafından bir söylem dillendirilmişse bu gerçektir, diğerleri de buna  bir şekilde inandırılır. Kadına verilmeyen değerle, bir erkeğin kadınsız yapamayacağı  çelişkisi film boyunca işlenmiş.  Öyle ki ölen bir kadını  daha toprağa vermeden, kocasının tek başına yapamayacağını, evlendirilmesi gerektiği bu anlayışın tipik bir örneğidir.

     Ali,   Soraya ( Sürayya)’nın kocasıdır. Hukuki boşlukları iyi bilen, aynı zamanda zaafları olan biridir. Politik davranır, ikiyüzlüdür. Gönlü, çocuk denilecek yaşta bir kıza düşmüştür ( Kız 14 yaşındadır.) Kızla evlenmesinin yolu karısından boşanmaktır. Karısı buna razı olmaz,  kocasını sevdiğinden değil ( ki koca kendisine sürekli şiddet uygulayan birisidir.),  çaresizlikten, çocuklarına bakamayacak durumda olmasındandır.   Koca ise  bu çıkmazını çözmede gecikmez,  karısı kendisinden boşanmazsa nafaka ödeyecektir, bu onu maddi yönden  zorlayacaktır.  Karısını  zinayla suçlarsa, zinanın cezası recmdir. Karısı ölürse nafaka ödemek zorunda kalmayacaktır.  Bu çirkin planını mollaya söyler, mollanın da kirli bir geçmişi olduğunu Ali iyi bilmektedir. Bu kirliliğin ortaya çıkmaması için  ortak hareket ederler.

    Bu küçük  yerde   kadını karalamak, toplumun, babasının, çocuklarının gözünde küçük düşürmek , kadına suçu atfedip onu kötü bellemek yani suçu kadına mal etmek daha kolaydır. Hiç kimse eğlenceye, zevke, kadına düşkün bir kocayı sorgulamaz ne hikmetse. Kadının zina yaptığı fikri yayılır köyde, böyle bir durumda şeriat kurallarına göre ‘inanan’  herkes şahitlik yapabilir.  Kocası ve  molla yalancı  şahitlik işini de hallederler, buna muhtarı da inandırırlar.

 

    Karar verilir: Sürayya  zina yapmıştır, zina suçtur,  cezası ise  recm’dir. Köyün çocuklarına taş toplattırılır. Kitle  büyük bir nefretle recmin gerçekleşeceği alana gelir,  içlerinden birinin yüreğinde   insanlığa dair bir kırıntı varsa bile  cemaatin korkusundan sessiz kalmayı tercih eder. Öfkeli, adeta burnundan soluyan  kitleleri kontrol etmek güçtür, zaten kimsenin  o kitleyi kontrol etmek gibi bir niyeti de yoktur. Molla ‘‘ Ona atacağınız her taşla haysiyetinizi kurtaracaksınız.  ’’ der  ve kitleyi daha da tahrik eder.

      Soraya  beyazlar içinde taşlanmaya giderken bile gururludur , masumiyetin verdiği bir gurur olsa gerek. Taşlanır, al kanlara bürünür  ama yine masumiyetinden ve gururundan  bir şey eksilmez.

  İlk taşı  Sürayya’nın babası atar, sonra gözü dönmüş koca  sanki yılların değil, asırların hıncını alırcasına - ve  öncesinde  onu hiç dövmemiş gibi-  eline aldığı taşları fırlatır. Daha sonra sırası kime  gelir biliyor musunuz?

   Çocuklarına,  yani erkek çocuklarına…   Herhalde bir annenin dünyada  görmek isteyemeyeceği tek sahnedir. Ve onlar annelerini  kötü kadın diye taşlayıp mazilerine bu                         ‘’ kötülenen  kadını’’ gömme  talihsizliğini  gösterirler.

  Ve kalabalık…

   Kalabalık ise  taş atma yarışına  girip, o yarıştan muzaffer çıkmış hilebazların edasıyla utanç madalyalarını boyunlarına takar ve köylüler  gece boyunca kutlama yapar.  Soraya’nın  cesedi de nehrin kıyısına atılır. Köpeklerden arta kalan kırık kemikleri  Zehra tarafından  bir beze sarılır.

     Bozulan arabasından dolayı  o köye yolu düşen bir gazeteci, Zehra’yı umutlandırır, bu olayın saklı , yapanın yanında  kar kalmaması ve  bir de Soraya’ ya söz verdiği  için Zehra tüm yaşananları gazeteciye anlatır, taşlandıktan  sadece bir gün sonra Soraya’ya  iftira atıldığı  ortaya çıkar.

     Erkek egemen bir zihniyetin ve acayip inançların hükmettiği savaşta bir ‘hiç’ ve ‘zevk’ uğruna  Soraya kurban seçilir ve yok edilir      

     Hak aramak ne kelime, haksızlığa uğramış bir kadını savunmak  bile günaha girmekle eşdeğer tutulur.

      Özellikle dünyaya kapalı  toplumların,  inançlarını kötü  emellerine aracı kılma anlayışına yabancı değiliz. Hele din gibi kutsallık atfedilen ve kesinlikle tartışmaya kapalı olguları korumaya alan zihniyeti sorgulamak başlı başına bir iştir.  Mollalarla, şeyhlerle yönetilen ve kadının her türlü haktan mahrum olduğu, hatta insan bile sayılmadığı ülkelerde  25 Kasım neyi ifade eder ki?   Zaten  filmin  bir yerinde ‘’Kocanızın  her türlü hakkı var üzerinizde, hem de her türlü, bunu siz de biliyorsunuz .’’ diyen bir molladan  hak hukuk  beklemek  fazla  lükse girer sanırım.

    Filmde  kadının çaresizliği ve bu çaresizliğin onun  hayatına nasıl  mal olduğu dramatik  bir şekilde işlenmiş.

    Cehaletin  inançla birleştiği, erkeklere  dilediğini yapma hakkının verildiği bir  anlayış  Soraya’nın kocasına ‘’  Bu dünya erkeklerindir, bunu asla unutmayın oğullarım.’’ dedirtir filmin bir karesinde.

    Bu cümle her şeyi özetlemiyor mu?

    Bu film herkes tarafından izlenmelidir.

DİĞER YAZILARI Namuslu Bir Ömür Üstüne 01-01-1970 03:00 Mart’ın Kadınları 01-01-1970 03:00 Bir Kadın, Bir Kadın Daha… 01-01-1970 03:00 Göç yollarında kadınlar…. 01-01-1970 03:00 Tencere Dibin Kara… 01-01-1970 03:00 Acıları Ortaklaştıramamak 01-01-1970 03:00 Adalet Hiç Uğramadı Buraya 01-01-1970 03:00 Babalar Ve Oğullar 01-01-1970 03:00 Camdandı Zeytin Dalı, Kırıldı… 01-01-1970 03:00 Çarpışan Kelimeleden Çıkan Çocukluk 01-01-1970 03:00 Kuyruklu Yalan ( Lar) Altında 01-01-1970 03:00 Bir Dağ Çiçeğidir Ömrün 01-01-1970 03:00 Akbabalar Gülümserken… 01-01-1970 03:00 Tarım İşçilerinden Geriye Kalan … 01-01-1970 03:00 Güle güle içki, sıradaki gelsin ! 01-01-1970 03:00 Boşanmaların nedeni kadın mı? 01-01-1970 03:00 Ceylan’ın Makarnası 01-01-1970 03:00 Ses’leri Yitirmek 01-01-1970 03:00 Gençliği Yutma Vaktidir Şimdi 01-01-1970 03:00 14 Şubat Ve Kadın Cinayetleri 01-01-1970 03:00 Sen de mi brütüs? 01-01-1970 03:00 Yaşam mı? Üstü kalsın! 01-01-1970 03:00 Zaman neyi unutturur? 01-01-1970 03:00 ‘’ Acıtan gerçek’’ 01-01-1970 03:00 Kurgu Ve Gerçek 01-01-1970 03:00 Baykuş 01-01-1970 03:00 Despot Bir Adamla Kimliksizleştirilen Bir Kadının Demokrasisi 01-01-1970 03:00 Seslerle Vicdanlara Dokunmak 01-01-1970 03:00 Yaşasın ! Herkes kadın doğum uzmanı ( !) 01-01-1970 03:00 Uslu Olmak Ya Da Olmamak 01-01-1970 03:00 Her Şehrin Hikayesi Bir Diğerine Benzer 01-01-1970 03:00 ‘’ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım ’’ 01-01-1970 03:00 Görünen Köyün Meçhul Olmayan Hali 01-01-1970 03:00 Hangi sokağın, nerenin çocukları? 01-01-1970 03:00 ‘’ Ne Vakit Bir Yaşamak Düşünsem ’’* 01-01-1970 03:00 Rüyası Unutturulan Adam 01-01-1970 03:00 Tarih Ve Fil 01-01-1970 03:00 Akbabalar Ve Kelebekler 01-01-1970 03:00 Çıplak Kral 01-01-1970 03:00 ESKİ YILın YENİsi 01-01-1970 03:00 Aperatif Yazı 01-01-1970 03:00 Efsane Hüso 01-01-1970 03:00 20 Kasım’ın Düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 N. Ç. 01-01-1970 03:00 Vicdanın milliyeti olur mu? 01-01-1970 03:00 Nazım Hikmet Ve Hasret 01-01-1970 03:00 Sanatçının Sosyal Sorumluluğu 01-01-1970 03:00 Yazmak insanı mutsuz eder mi? 01-01-1970 03:00 Mevsimlik Çocuk İşçilerin Dramı 01-01-1970 03:00 Matrak bir film! 01-01-1970 03:00 Ayardan Düşen Polemikler 01-01-1970 03:00 Liste(Siz)Ler 01-01-1970 03:00 İnsan Yaşadığı Yere Benzermiş 01-01-1970 03:00 Basında Deprem 01-01-1970 03:00 Normal doğum mu, o da ne? 01-01-1970 03:00 Enstantaneler 01-01-1970 03:00 Garip Bir Kayıp İlanı 01-01-1970 03:00 Gülelim mi, ağlayalım mı? 01-01-1970 03:00 Kayıt Altına Alınamayan Kayıplar 01-01-1970 03:00 Gidenlerin Ardından 01-01-1970 03:00 Arife tarif gerekmez ya arif yoksa? 01-01-1970 03:00 Mecnunun Leylası 01-01-1970 03:00 Kadınlar Yürüyor 01-01-1970 03:00 ‘’ Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur.’’ 01-01-1970 03:00 Duyarsızların Duyarlılığı 01-01-1970 03:00 İnce Dokunuşlar 01-01-1970 03:00 Ultra Özgürlük 01-01-1970 03:00 Kirli Yüzlere Maske 01-01-1970 03:00 Kaymaklı Şiddet Satılıyor 01-01-1970 03:00 Çelişkiler Yumağı 01-01-1970 03:00 Maden İşçileri 01-01-1970 03:00 Demokrasi kaç lira? 01-01-1970 03:00 Kadın Ve Nehir 01-01-1970 03:00 Arayış 01-01-1970 03:00 Düello 01-01-1970 03:00