Rüyası Unutturulan Adam

Aynur Sel

09-02-2012 10:33

     Bir insana piyasa değeri kazandırmak çok kolaydır, bu kolaylık büyük bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor. Kolaylığı;  iyi ya da kötü bir şekilde kendinden söz ettiriyorsun, bir reklam değeri kazandırıyorsun. Tehlikesi de reklama güvenen ve inanan insanların gözlerini vitrinden alamıyorsun.  Çünkü şekilcilik yani göze hitap etmek  piyasa için vazgeçilmez bir unsurdur.  Maneviyatı çok güçlü olan insanlar bile  gözlerini bu vitrinden alamazlar. Çünkü vitrine verilen kodlar  toplumu dizayn etme yolunda atılmış adımlar oluyor.   Yoksa her akşam ekranlardan bağırıp çağıranları, bize düşünmemeyi öğretenleri   merkezimize alıp onların cazibesine kapılır mıydık sanıyorsunuz ?

      Dengemiz bozuldu neredeyse. Biz düşünemeyiz,  ola ki düşündük, düşündüklerimizi hayata geçiremeyiz. Üretemeyiz, en başta düşünsel anlamda üretme kapasitemiz düşük olmalı ki, birileri her dönem bizi kullanıp tek tip elbiseye dönüştürüp  seri  üretime geçiyorlar. Bizim de  payımıza  rüyamızı usulca  görmek ve bu rüyada yaşamak düşüyor.

      Vay be, biz neymişiz!

      Mesel bu ya, kış mevsiminin uzunca akşamlarında,  beyaz karın siyah gölgesine sığınıp  birbirimizi avuttuğumuz  ve rüya’dan çok masala benzeyen sözlerden dem vuruyoruz. Her dem’den trajikomik hallerimize  vurgu yaparak gülüyoruz.

     Adamın biri rüyasında bir dereden karşıya geçtiğini, berrak  sudan içtiğini, ak sakallı dedenin  sırtını sıvazladığını ve bunun iyiye alamet  olduğunu  arkadaşına anlatmış. Arkadaşı da bu rüyayı başkalarına  anlatmış. Rüya dilden dile dolaşmış, kulaktan kulağa yayılmış. Rüya  anlatıla anlatıla öyle bir hal almış ki sonunda rüyanın  bu son hali  rüyayı görenin  kulağına kadar  gitmiş.

   Adam rüyasının izini sürmek için yola çıkmış, ne de olsa kendi malı.  Az gitmiş, uz gitmiş, kartopu gibi yuvarlana yuvarlana rüya anlatıcılarının ayağına  varmış. Varmış varmasına da adamı  düşünceli bir hal almış. Bu kış kıyamette kimin kapısını çalsa diye düşünmüş. Sonunda  köy kahvesine  gitmeye karar vermiş. Selam faslından sonra kurulmuş bir köşeye,  masasına yaklaşan biri hal hatır sorduktan sonra nereli olduğunu, hangi köyden geldiğini sormuş.

     Adam  adını ve köyünü söyler. Kendisine soru soran adam da  o köyü,  oranın karını  kışını, davarını,  köydeki ahalinin ahvalini sorar.  Rüya  sahibi adam  ahaliden, köyünden ve rüyasından bahseder.  Köylü adam şaşırır, o rüyanın aslında öyle olmadığını, gerçeğinin kendi köylerinde anlatılan ve ancak bir ağanın  görebileceği tarzda bir rüya  olduğunu söyler. Ayrıca   sıradan insanların keramet sahibi olmayacağını da  ifade eder. Rüya sahibi şaşırır, rüyasını sonuna kadar sahiplenmeye  niyetlidir.  

      Tartışmalar alevlenir, velhasıl yeminler havada uçuşur.

     Adam daha da şaşırır:  ‘’Yahu  gördüğüm sadece bir rüyaydı, dilim kopulaydı da arkadaşıma anlatmasaydım. Onun  dili  kopulaydı  da…’’   diye başlayan sitemler…

 Köyün ileri gelenlerinden biri ortaya atılır,  Ahmet Ağa’nın rüyasını anlatmak istediğini söyler.

     Zavallı  rüya sahibi  yere yuvarlanır, yerde tepinir:

   ‘’Etmeyin, eylemeyin,  …’’  diye feryat figan eder, kimin umurunda?    

 Yoğun istek üzerine  rüya anlatılmaya başlanır. Ahmet Ağa   rüyasında  çamurlu bir denizin ortasında duruyormuş. Deniz gah fırtına tipiye dönüşüyormuş,  gah dev dalgalarla kıyıları aşıp tüm köyleri sular altında bırakıyormuş. Ağanın  karşısına  uzunca boylu, çirkin, gözlerinden kan akan bir adam çıkmış, ağadan son duasını etmesini söylemiş. Ağa da köylüleri için   her fedakarlığa hazır olduğunu   yiğitçe belirtmiş.

     Aradan epey zaman geçmiş, Ahmet Ağa  köylülere dönüp  buyurmuş:

   ‘’ Bu yılki kazancınızın yarısını vermezseniz, sizin için dua etmem,  o  musibet adamı başınıza  musallat ederim .’’  demiş.

     Bunları duyan gerçek   rüya sahibi  yerinden sakince  doğrulup  merakını yenemeyip  etrafını saranlara sormuş: ‘’  Yahu rüyayı gören ben, karşı köyde Ahmet,   beriki köyde Ahmet  Efendi,  öteki köyde Topal Ahmet, bu köyde ise  Ahmet Ağa oldu.   Oysa  rüya benim, bunların hiçbirinin  değil.

     Kahvenin ileri gelenlerinden   Nüktedan Ahmet  alaycı bir şekilde ; ‘’ Biz her gün rüya görürüz,   sen ise kırk yılın başında bir rüya görmüşsün, peşinden buralara gelmişsin, olacak iş mi? ’’  diyerek rüyaya son noktayı koyar.

    Adamın etrafını saran köylüler adamı ikna ederek rüyasını unuttururlar. Rüyası  unutturulan adam   umutlarından da vazgeçerek  ve  bir daha  ‘’ yanlış rüya’’  görmemeye yemin edip geldiği yere döner.

DİĞER YAZILARI Namuslu Bir Ömür Üstüne 01-01-1970 03:00 Mart’ın Kadınları 01-01-1970 03:00 Bir Kadın, Bir Kadın Daha… 01-01-1970 03:00 Göç yollarında kadınlar…. 01-01-1970 03:00 Tencere Dibin Kara… 01-01-1970 03:00 Acıları Ortaklaştıramamak 01-01-1970 03:00 Adalet Hiç Uğramadı Buraya 01-01-1970 03:00 Babalar Ve Oğullar 01-01-1970 03:00 Camdandı Zeytin Dalı, Kırıldı… 01-01-1970 03:00 Çarpışan Kelimeleden Çıkan Çocukluk 01-01-1970 03:00 Kuyruklu Yalan ( Lar) Altında 01-01-1970 03:00 Bir Dağ Çiçeğidir Ömrün 01-01-1970 03:00 Akbabalar Gülümserken… 01-01-1970 03:00 Tarım İşçilerinden Geriye Kalan … 01-01-1970 03:00 Güle güle içki, sıradaki gelsin ! 01-01-1970 03:00 Boşanmaların nedeni kadın mı? 01-01-1970 03:00 Ceylan’ın Makarnası 01-01-1970 03:00 Ses’leri Yitirmek 01-01-1970 03:00 Gençliği Yutma Vaktidir Şimdi 01-01-1970 03:00 14 Şubat Ve Kadın Cinayetleri 01-01-1970 03:00 Sen de mi brütüs? 01-01-1970 03:00 Yaşam mı? Üstü kalsın! 01-01-1970 03:00 Zaman neyi unutturur? 01-01-1970 03:00 ‘’ Acıtan gerçek’’ 01-01-1970 03:00 Kurgu Ve Gerçek 01-01-1970 03:00 Baykuş 01-01-1970 03:00 Despot Bir Adamla Kimliksizleştirilen Bir Kadının Demokrasisi 01-01-1970 03:00 Seslerle Vicdanlara Dokunmak 01-01-1970 03:00 Yaşasın ! Herkes kadın doğum uzmanı ( !) 01-01-1970 03:00 Uslu Olmak Ya Da Olmamak 01-01-1970 03:00 Her Şehrin Hikayesi Bir Diğerine Benzer 01-01-1970 03:00 ‘’ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım ’’ 01-01-1970 03:00 Görünen Köyün Meçhul Olmayan Hali 01-01-1970 03:00 Hangi sokağın, nerenin çocukları? 01-01-1970 03:00 ‘’ Ne Vakit Bir Yaşamak Düşünsem ’’* 01-01-1970 03:00 Tarih Ve Fil 01-01-1970 03:00 Akbabalar Ve Kelebekler 01-01-1970 03:00 Çıplak Kral 01-01-1970 03:00 ESKİ YILın YENİsi 01-01-1970 03:00 Aperatif Yazı 01-01-1970 03:00 Efsane Hüso 01-01-1970 03:00 Soraya’yı Taşlamak 01-01-1970 03:00 20 Kasım’ın Düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 N. Ç. 01-01-1970 03:00 Vicdanın milliyeti olur mu? 01-01-1970 03:00 Nazım Hikmet Ve Hasret 01-01-1970 03:00 Sanatçının Sosyal Sorumluluğu 01-01-1970 03:00 Yazmak insanı mutsuz eder mi? 01-01-1970 03:00 Mevsimlik Çocuk İşçilerin Dramı 01-01-1970 03:00 Matrak bir film! 01-01-1970 03:00 Ayardan Düşen Polemikler 01-01-1970 03:00 Liste(Siz)Ler 01-01-1970 03:00 İnsan Yaşadığı Yere Benzermiş 01-01-1970 03:00 Basında Deprem 01-01-1970 03:00 Normal doğum mu, o da ne? 01-01-1970 03:00 Enstantaneler 01-01-1970 03:00 Garip Bir Kayıp İlanı 01-01-1970 03:00 Gülelim mi, ağlayalım mı? 01-01-1970 03:00 Kayıt Altına Alınamayan Kayıplar 01-01-1970 03:00 Gidenlerin Ardından 01-01-1970 03:00 Arife tarif gerekmez ya arif yoksa? 01-01-1970 03:00 Mecnunun Leylası 01-01-1970 03:00 Kadınlar Yürüyor 01-01-1970 03:00 ‘’ Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur.’’ 01-01-1970 03:00 Duyarsızların Duyarlılığı 01-01-1970 03:00 İnce Dokunuşlar 01-01-1970 03:00 Ultra Özgürlük 01-01-1970 03:00 Kirli Yüzlere Maske 01-01-1970 03:00 Kaymaklı Şiddet Satılıyor 01-01-1970 03:00 Çelişkiler Yumağı 01-01-1970 03:00 Maden İşçileri 01-01-1970 03:00 Demokrasi kaç lira? 01-01-1970 03:00 Kadın Ve Nehir 01-01-1970 03:00 Arayış 01-01-1970 03:00 Düello 01-01-1970 03:00