Nazım Hikmet Ve Hasret

Aynur Sel

23-10-2011 18:18

Tiyatro yaşamın kendisidir, yaşamı dize dize dokur ve tüm bedeninize işler. Ankara Ekin Tiyatrosu sanatçıları da Nazım Hikmet’ i dokudular her cümlede. Onun duygularını, düşüncelerini  işlediler hayata, onun sözleriyle hitap ettiler bize ve her cümleyi  özellikle günümüzde daha iyi algılamak  gerektiği mesajını verdiler bana göre.

   Sahne hüzünlü bir müzikle başladı ve o hüzünlü nağmeler özleme vurgu yapıyordu. Tam da oyunun adına  ( HASRET)  uygun  bir müzik… Nazım Hikmet cezaevindeydi  her şeye özlem duyuyordu :  karısına, çocuğuna,işçilere, emekçilere,  kısaca dışarıda  akan her şeye…

  Bir özlem daha vardı bana göre, o da bizim Nazım Hikmetlere olan özlemimiz. Bunu oyunu izlerken daha iyi  anladım.

    Nazım Hikmet şiirleriyle  evrenselliği yakalamışken ne yazık ki peşin hükümlülerin arasında hala ismi ‘’ vatan haini ‘’ ya da’’ komünist ‘’  tanımlamalarından sıyrılamamıştır. Bir sanatçı eserlerinde kendini yaşatır ve dünya görüşü de eserlerini şekillendirir doğal olarak. Fakat  doğrudan sanatçının ismine ve kimliğine yönelik eleştiriler sadece basitliktir, bu eleştiriler sanatçının eserlerinin değerini düşürmüyor. Tersi olsaydı Nazım Hikmet  bir                        ‘’ Dünya şairi ‘’ olarak  anılmazdı. 

    Çoğu kulakların eski filmlerde ve tiyatro oyunlarında  aşina olduğu ,’’  Yazıyor, yazıyor…’’ diye başlayan ve  devamında kimin nasıl suç işlediğini belirten  cümle ile o günkü gazetenin kısa bir özetini veriyordu.    Eskiden birçok sanatçının, düşünürün  payına düşen  bu miras, gazete dağıtan çocukların masum sesleriyle hayatımıza giriyordu. Şimdilerde ise çocuk seslerinden uzak, modern ama daha sinsi  ve  büyük puntolarla  bir gece yarısı karşımıza çıkıyor manşetler.

           ‘’Yazıyor’’ diye bağıran çocuğun sesi bu sefer Nazım Hikmet’in ‘’vatan haini’’ olduğunu  dalga dalga yayıyordu.

     Nazım Hikmet ise gururla  bize  sesleniyor, yorgunluğa değil, direngenliğe davet  ediyor  bizi. Bizi her gün uyutmaya çalışanlara karşı ‘’ Yaşama  Dair‘’ şiiriyle karşılık veriyor.

                           ‘’yaşamak şakaya gelmez,
                   büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
              bir sincap gibi mesela,
   yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
      yani bütün işin gücün yaşamak olacak’’

                ……………..

     Her bir  dizesinde yaşamın kuvvetli ve sıcak  kolları bizi sarıyor.  Cezaevinde’’Şair Baba’’   unvanıyla karşımıza çıkar Nazım Hikmet. Sevenleri kadar sevmeyenleri de çoktur,  ne de olsa  o bir vatan haini   idi, öldürülmesi  günah bile  sayılmayacaktı. Onu cezaevinde öldürmek isteyen Çingene Mustafa   şair babaya kıyamamıştır. Şunu da biliyordu ki onu öldürse az cezayla kurtulacaktı; çünkü bir hükümet düşmanını öldürmüş olacaktı. Onu vazgeçiren  anlamlı bir dize miydi ya da   Nazım  Hikmet’in insancıl   yönü müydü,  onu bilemiyorum.  Nazım Hikmet  ise her  şeye rağmen hayata  inatla yürümeyi tercih ediyordu.

                   ………….

              Yolunda pusuya yattıklarını,

                  Arkadan çelme taktıklarını bilerek yürümek…

                      Yürümek;

                          Yürekten gülerekten yürümek…

 

   Kendisinden  bir methiye şiiri istenildiğinde  menfaat için şiir yazamayacağını söyleyecek kadar sanatına kıymet veren biriydi. Herkes methiye şiirlerinin niçin kaleme alındığını çok iyi bilir. Yazılan şiirlerin, çizilen resimlerin yaşantımızı yansıtmaları gerektiği konusunda da hassas davranmıştır.

    O, Piraye’sine aşık,   Memo’suna, vatanına hasret, işçi sınıfına duyarlı, kadınlara bakış açımızı sorgulayan  bir Nazım Hikmet’ti.

 

Kadınlara yönelik yazdığı şiirin herkes tarafından okunması gerektiğine inananlardanım.    

  ‘’    ……………….         

       Ve kadınlar
           bizim kadınlarımız:
                  korkunç ve mübarek elleri
              ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
                    anamız, avradımız, yarimiz
                         ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
                              ve soframızdaki yeri
                                    öküzümüzden sonra gelen

                                                             …………..’’                                                

         Yazmakla , yorumlamakla  bitmez Nazım Hikmet, bitmiyor da.   O,   ancak okunmakla ve her satırı irdelenmekle anlaşılabilir.

DİĞER YAZILARI Namuslu Bir Ömür Üstüne 01-01-1970 03:00 Mart’ın Kadınları 01-01-1970 03:00 Bir Kadın, Bir Kadın Daha… 01-01-1970 03:00 Göç yollarında kadınlar…. 01-01-1970 03:00 Tencere Dibin Kara… 01-01-1970 03:00 Acıları Ortaklaştıramamak 01-01-1970 03:00 Adalet Hiç Uğramadı Buraya 01-01-1970 03:00 Babalar Ve Oğullar 01-01-1970 03:00 Camdandı Zeytin Dalı, Kırıldı… 01-01-1970 03:00 Çarpışan Kelimeleden Çıkan Çocukluk 01-01-1970 03:00 Kuyruklu Yalan ( Lar) Altında 01-01-1970 03:00 Bir Dağ Çiçeğidir Ömrün 01-01-1970 03:00 Akbabalar Gülümserken… 01-01-1970 03:00 Tarım İşçilerinden Geriye Kalan … 01-01-1970 03:00 Güle güle içki, sıradaki gelsin ! 01-01-1970 03:00 Boşanmaların nedeni kadın mı? 01-01-1970 03:00 Ceylan’ın Makarnası 01-01-1970 03:00 Ses’leri Yitirmek 01-01-1970 03:00 Gençliği Yutma Vaktidir Şimdi 01-01-1970 03:00 14 Şubat Ve Kadın Cinayetleri 01-01-1970 03:00 Sen de mi brütüs? 01-01-1970 03:00 Yaşam mı? Üstü kalsın! 01-01-1970 03:00 Zaman neyi unutturur? 01-01-1970 03:00 ‘’ Acıtan gerçek’’ 01-01-1970 03:00 Kurgu Ve Gerçek 01-01-1970 03:00 Baykuş 01-01-1970 03:00 Despot Bir Adamla Kimliksizleştirilen Bir Kadının Demokrasisi 01-01-1970 03:00 Seslerle Vicdanlara Dokunmak 01-01-1970 03:00 Yaşasın ! Herkes kadın doğum uzmanı ( !) 01-01-1970 03:00 Uslu Olmak Ya Da Olmamak 01-01-1970 03:00 Her Şehrin Hikayesi Bir Diğerine Benzer 01-01-1970 03:00 ‘’ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım ’’ 01-01-1970 03:00 Görünen Köyün Meçhul Olmayan Hali 01-01-1970 03:00 Hangi sokağın, nerenin çocukları? 01-01-1970 03:00 ‘’ Ne Vakit Bir Yaşamak Düşünsem ’’* 01-01-1970 03:00 Rüyası Unutturulan Adam 01-01-1970 03:00 Tarih Ve Fil 01-01-1970 03:00 Akbabalar Ve Kelebekler 01-01-1970 03:00 Çıplak Kral 01-01-1970 03:00 ESKİ YILın YENİsi 01-01-1970 03:00 Aperatif Yazı 01-01-1970 03:00 Efsane Hüso 01-01-1970 03:00 Soraya’yı Taşlamak 01-01-1970 03:00 20 Kasım’ın Düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 N. Ç. 01-01-1970 03:00 Vicdanın milliyeti olur mu? 01-01-1970 03:00 Sanatçının Sosyal Sorumluluğu 01-01-1970 03:00 Yazmak insanı mutsuz eder mi? 01-01-1970 03:00 Mevsimlik Çocuk İşçilerin Dramı 01-01-1970 03:00 Matrak bir film! 01-01-1970 03:00 Ayardan Düşen Polemikler 01-01-1970 03:00 Liste(Siz)Ler 01-01-1970 03:00 İnsan Yaşadığı Yere Benzermiş 01-01-1970 03:00 Basında Deprem 01-01-1970 03:00 Normal doğum mu, o da ne? 01-01-1970 03:00 Enstantaneler 01-01-1970 03:00 Garip Bir Kayıp İlanı 01-01-1970 03:00 Gülelim mi, ağlayalım mı? 01-01-1970 03:00 Kayıt Altına Alınamayan Kayıplar 01-01-1970 03:00 Gidenlerin Ardından 01-01-1970 03:00 Arife tarif gerekmez ya arif yoksa? 01-01-1970 03:00 Mecnunun Leylası 01-01-1970 03:00 Kadınlar Yürüyor 01-01-1970 03:00 ‘’ Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur.’’ 01-01-1970 03:00 Duyarsızların Duyarlılığı 01-01-1970 03:00 İnce Dokunuşlar 01-01-1970 03:00 Ultra Özgürlük 01-01-1970 03:00 Kirli Yüzlere Maske 01-01-1970 03:00 Kaymaklı Şiddet Satılıyor 01-01-1970 03:00 Çelişkiler Yumağı 01-01-1970 03:00 Maden İşçileri 01-01-1970 03:00 Demokrasi kaç lira? 01-01-1970 03:00 Kadın Ve Nehir 01-01-1970 03:00 Arayış 01-01-1970 03:00 Düello 01-01-1970 03:00