Gidenlerin Ardından

Aynur Sel

20-12-2010 16:57

        Sanatsal faaliyetler  yaşamımızda  hava gibi su gibi temel gereksinim olarak görülmeli. Gerçek sanatçıların birikimlerinden, ürünlerinden yararlanmak  ayrıcalıklı bir sınıfın hakkı  olmamalı. Ülkemizde kültürel  ve sanatsal  etkinlikleri halka in(dir)me noktasında  ciddi problemler var. Bu yüzden  sanat ile sanatçı, sanatçı ile halk arasında bir kopukluk meydana geliyor.  Sanata direk  ulaşamayan, o havayı solumayan  halk, sanatsal ihtiyacını kendilerini sözüm ona sanatçı olarak  gören ya da  gösteren kişilerden  alıyor. Bu sebepten ön yargılara kapılmak ya da  bu yargılarla beslenmek daha kolay oluyor.

        Sanat aslında alternatif bir politik mücadeledir ve  sanatın ruhunda aykırılık vardır. Sanatçıyı yücelten de, değer verdiren de bu aykırılıklardan  beslenmesidir. Sanata yönelen diller gerçekten sanatı ölçüt almalı, sanatçıyı hedef tahtasına oturtmamalılar. Bizde  ise maalesef tersi bir durum söz konusudur ve bu da  çok çabuk istismar konusu olabiliyor. Bunun örneklerinden biri de  Ahmet Kaya  olayıdır.  

      Düşünün ki  masalarda koca koca  adamlar ve çoğu , müzik  tarihi açısında bir  anlam  ifade etmeseler  de,    halk arasında sanatçı(!) olarak biliniyorlar. Bazı kelimeleri tekellerine alıp avazı çıktığı kadar bağırıyorlar ve linç kültürünün oluşmasına kendilerince  katkıda (!)  bulunuyorlar. Bazı basın yayın mensupları da onlardan geri kalmadıklarını göstermek  ve vatan aşkıyla yanıp tutuştukların herkese göstermek  istediklerinden  gazete manşetlerini   o güzelim sözlerle(!)  süslemeyi ihmal etmiyorlar.

      Ne değişti?  Ne kazanıldı?

      Çok şey değişti zamanla; fakat kaybedilenler daha ağır oldu.

      Ahmet Kaya’nın ölümünden sonra  bazıları yaptıklarından pişmanlık duysa da  söylemleri  onu sevenler ve ailesi için bir anlam ifade eder mi, bilemiyorum. Çünkü bir sanatçının en verimli döneminde onu ülkesinden, sevdiklerinden, her şeyden önce sanatı için beslenme kaynağından kopartmak  hangi vicdanlara sığar onu da bilemiyorum.  Pişmanlık ve özür bir hayatı  ya da hayatları geri getiremiyor.  Ölüm insanlara yaşamı öğretmemelidir bence, tersi de olabilmeli.

      Bir sanatçı yaptıklarıyla  bir ülkenin  hem içe hem dışa açılan penceresidir, görmek ve bakmak istediğinizde  onun  her daim aydınlık olduğunu görürsünüz.

       Dar, kof düşüncelerle   pencereden baktığınız zaman  ise  sadece görmek istediklerinizi görürsünüz. Yaratmak istediğinizin gölgesi   yansır  düşlerinize. Ve nitekim bazı belleklerde kimi  sanatçıların  ‘’ suçlu’’ bulunmasının nedeni  budur.

     Çoğu zaman  anılar, yağmalanmış şehirlerden notalarla, tınılarla karşımıza çıkar. Kim tarafından nasıl bestelenmişse öyle tutturulur teraneler.  Kelimeler dağılır sahipsizlikten, düş kırıklıkları içinde yuvarlanır.  Böylelikle  başkaları hakkında konuşmak da yargıya varmak da çok kolay olabiliyor. Hele de karanlık dönem ya da kişiler onun hakkında her türlü rezilliğe, kepazeliğe onay veriyorsa…   Bu çağda insanların, kendilerinden  birini zavallı ve kimsesiz bir yaşama itmesi  insanın yüreğini gerçekten burkuyor.

          Aradan tam on yıl geçmiş, daha dün gibi kaybedilmiş bir  hayatın  terekesinde birikmiş mısralar   baş kaldırıyor, unutturulmak istense de . Asi ve çocuksu hikayelerin ortasında gülen bir yüz,  tüm küstahlıklardan arınmış duru bir su gibi akıyor Ahmet Kaya.

      Sanatçı nedir ya da kimdir’den  çok, ne yer ne içer, nerelerde gezer,yatar’ı merak ettiğimizden magazin programlarını dört gözle bekliyoruz. Magazin programlarında  boy göstermeyen bir  sanatçının yıldızı pek parlak olmuyor ülkemizde. Hangi sanatçının   zamana yenildiğini, hangisinin zamanın ötesine geçtiğini  elbette tarih , er ya da geç, gösterecektir.  Güdük kalan kelimelerle anlatılmıyor kahramanlık., kelimeler bazen güdük kahramanlar yaratıyor. Geçmişte Ahmet Kaya ile ilgili, milli(!)  hislerle beslenerek, aşırı çoşku halini gazete manşetlerine taşıyan kişilerin  güdük halleri  herkes tarafından biliniyor artık.      

      İnsan nelere tanık olmuyor ki… Hele bir gülmeyi unutsun yüzü, hele bir vatansızlıktan üşüsün yüreği…

DİĞER YAZILARI Namuslu Bir Ömür Üstüne 01-01-1970 03:00 Mart’ın Kadınları 01-01-1970 03:00 Bir Kadın, Bir Kadın Daha… 01-01-1970 03:00 Göç yollarında kadınlar…. 01-01-1970 03:00 Tencere Dibin Kara… 01-01-1970 03:00 Acıları Ortaklaştıramamak 01-01-1970 03:00 Adalet Hiç Uğramadı Buraya 01-01-1970 03:00 Babalar Ve Oğullar 01-01-1970 03:00 Camdandı Zeytin Dalı, Kırıldı… 01-01-1970 03:00 Çarpışan Kelimeleden Çıkan Çocukluk 01-01-1970 03:00 Kuyruklu Yalan ( Lar) Altında 01-01-1970 03:00 Bir Dağ Çiçeğidir Ömrün 01-01-1970 03:00 Akbabalar Gülümserken… 01-01-1970 03:00 Tarım İşçilerinden Geriye Kalan … 01-01-1970 03:00 Güle güle içki, sıradaki gelsin ! 01-01-1970 03:00 Boşanmaların nedeni kadın mı? 01-01-1970 03:00 Ceylan’ın Makarnası 01-01-1970 03:00 Ses’leri Yitirmek 01-01-1970 03:00 Gençliği Yutma Vaktidir Şimdi 01-01-1970 03:00 14 Şubat Ve Kadın Cinayetleri 01-01-1970 03:00 Sen de mi brütüs? 01-01-1970 03:00 Yaşam mı? Üstü kalsın! 01-01-1970 03:00 Zaman neyi unutturur? 01-01-1970 03:00 ‘’ Acıtan gerçek’’ 01-01-1970 03:00 Kurgu Ve Gerçek 01-01-1970 03:00 Baykuş 01-01-1970 03:00 Despot Bir Adamla Kimliksizleştirilen Bir Kadının Demokrasisi 01-01-1970 03:00 Seslerle Vicdanlara Dokunmak 01-01-1970 03:00 Yaşasın ! Herkes kadın doğum uzmanı ( !) 01-01-1970 03:00 Uslu Olmak Ya Da Olmamak 01-01-1970 03:00 Her Şehrin Hikayesi Bir Diğerine Benzer 01-01-1970 03:00 ‘’ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım ’’ 01-01-1970 03:00 Görünen Köyün Meçhul Olmayan Hali 01-01-1970 03:00 Hangi sokağın, nerenin çocukları? 01-01-1970 03:00 ‘’ Ne Vakit Bir Yaşamak Düşünsem ’’* 01-01-1970 03:00 Rüyası Unutturulan Adam 01-01-1970 03:00 Tarih Ve Fil 01-01-1970 03:00 Akbabalar Ve Kelebekler 01-01-1970 03:00 Çıplak Kral 01-01-1970 03:00 ESKİ YILın YENİsi 01-01-1970 03:00 Aperatif Yazı 01-01-1970 03:00 Efsane Hüso 01-01-1970 03:00 Soraya’yı Taşlamak 01-01-1970 03:00 20 Kasım’ın Düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 N. Ç. 01-01-1970 03:00 Vicdanın milliyeti olur mu? 01-01-1970 03:00 Nazım Hikmet Ve Hasret 01-01-1970 03:00 Sanatçının Sosyal Sorumluluğu 01-01-1970 03:00 Yazmak insanı mutsuz eder mi? 01-01-1970 03:00 Mevsimlik Çocuk İşçilerin Dramı 01-01-1970 03:00 Matrak bir film! 01-01-1970 03:00 Ayardan Düşen Polemikler 01-01-1970 03:00 Liste(Siz)Ler 01-01-1970 03:00 İnsan Yaşadığı Yere Benzermiş 01-01-1970 03:00 Basında Deprem 01-01-1970 03:00 Normal doğum mu, o da ne? 01-01-1970 03:00 Enstantaneler 01-01-1970 03:00 Garip Bir Kayıp İlanı 01-01-1970 03:00 Gülelim mi, ağlayalım mı? 01-01-1970 03:00 Kayıt Altına Alınamayan Kayıplar 01-01-1970 03:00 Arife tarif gerekmez ya arif yoksa? 01-01-1970 03:00 Mecnunun Leylası 01-01-1970 03:00 Kadınlar Yürüyor 01-01-1970 03:00 ‘’ Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur.’’ 01-01-1970 03:00 Duyarsızların Duyarlılığı 01-01-1970 03:00 İnce Dokunuşlar 01-01-1970 03:00 Ultra Özgürlük 01-01-1970 03:00 Kirli Yüzlere Maske 01-01-1970 03:00 Kaymaklı Şiddet Satılıyor 01-01-1970 03:00 Çelişkiler Yumağı 01-01-1970 03:00 Maden İşçileri 01-01-1970 03:00 Demokrasi kaç lira? 01-01-1970 03:00 Kadın Ve Nehir 01-01-1970 03:00 Arayış 01-01-1970 03:00 Düello 01-01-1970 03:00