Gençliği Yutma Vaktidir Şimdi

Aynur Sel

27-02-2013 10:14

                   Elveda şiir!

                                     Gençliği Yutma Vaktidir Şimdi

 

   Zonguldak  hep maden işçilerinin dramı ile girmiştir hayatıma. Yine bir  hüzünle  çaldı  kapımı. Kelebeğin ömrü kısa, belki rüyası  beni mutlu eder diye düşündüm,  onda da yanıldım. 1940’lı yılların vebası olan verem, gencecik insanların hayatına son noktayı koyarken ona karşı koyan  ve üstünlüğünü ispatlayan  ‘’söz ‘’  oldu.. 

      İsmini hiç duymamıştım şairin, okuduğum dergilerde, kitaplar da  hiç  gözüme  çarpmamıştı ismi. Kelebeğin Rüyası’nı  izlerken kelimelere, kelimelerin o eşsiz tınısına olan vurgunluğunu  hem  gördüm hem de hissettim  Muzaffer Tayip USLU’nun..  Hayatını  kelimelerle ve kendisi gibi şiire tutkun olan  şair arkadaşı Rüştü  Onur’la   paylaşıyor.  Hayatın içinden  yol alırken  kısacık yaşamında  bastığı kar taneleri  tepeden bakmıyor insanlara, tepeden  bakanlara inat hayatla alay eden seslerle  karşılık veriyor.  Her iki şairin şiirleri, söylemleri  bana,  Orhan Veli ve arkadaşlarının şiirlerini  hatırlattı.

   II. Dünya Savaşı yıllarında  modernleşen Türkiye’nin  farklı yüzünü az da olsa karşımıza çıkartıyor film.

    Asıl üzerinde durmak istediğim  konu ,  iki şairin yaşadıklarını  ve edebiyata ilgilerini düşündükçe  günümüz gençliğin  hayatı anlamlandırma ve  seslerin  gücüne inanma konusundaki  gayriciddiliğidir.  Gittikçe apolitikleşen  gençlerin yöneldiği noktalara  baktıkça  sosyal hayattan kopukluğunun derecesi çıkıyor  ortaya.

          Gençlerin hayata karşı duruşlarını politik  gören  sistemler  yaklaşık  her 10 yılda bir onların gözünü korkutmak amacıyla darbelere yönelmişler ve  bunda da başarılı olmuşlardır.

    Arkadaşlarının sorununu kendi sorunu bilmenin,  kendisini gerçekliğin bir parçası olarak  görmenin,  ülkesinin dertlerine, sorunlarına  kafa yormanın neresi yanlış?

     Lisedeyken tüm klasikleri okumanın, hayallerini büyük yazarların sunduğu dünyada gerçekleştirmenin,  hayata şiirle karşılık vermenin neresi yanlış?

     Hayatla gırgır geçerken mizahın üstü kapalılığına sığınıp tüm olumsuzluklara karşı   felsefesiyle dimdik durmanın tılsımını şimdiki gençlerde göremeyişimizin  en önemli sebeplerinden  biri   onların düşünme’lerini istemeyişimizdir. Düşünme ve sorgulama yetisinden uzak olan gençleri  yönlendirmek, yönetmek, dolduruşa getirmek    daha kolay oluyor.

                Düşünmek hayatı değiştirmektir, sürü mantığının tüm taşlarını yerinden oynatmaktır.   Hiç olmazsa  bir  romana, hikayeye, şiire el vurmaktır. Okuyan, düşünen gençler  kıyılarda  dolanıp ‘’ Bana  dokunmayan yılan bin yaşasın.’’   mantığına bürünmezler.  Kimi gün bir romanla başlar yolculukları,  kimi gün şiirle; kah  güldürür kah  düşündürür  sözlerin gücü.  Bir kitabı  okumak ve onu analiz etmek yerine, zoraki onun özeti okunuyorsa bir dizi  ya da internet tercih ediliyorsa  artık nutuk atmanın gereği kalmamıştır.

       Bir mısra ya da  cümle bilinçli  okurda yaşar ancak,  Cemal Süreya bir mektubunda eşine;                                                 ‘’ Zuhal’im, hayat !  Hayatımsın . ‘’ der,  bu sevginin  büyüklüğünü, karşıdakine  verdiği önemin  cümlelere  yansımasıdır. Yapay  cümlelerle, yapay duygularla sevgi kalıcı olmuyor, okurda da bir anlam ifade etmiyor. Kitleler, gençler, yığınlar   sırf düşünmesin, politik olmasın diye  yönlendirildiğinde  içi- dışı küfürle doldurulmuş, hayatın küfürden ibaret olduğunu düşünen  gençler yetiştirirsiniz. Ve  bu tarzdaki komedi  filmlerin gişe rekorlarını kırdığını pohpohlayarak verirsiniz.  

      Bilinçli okur kendini gündelik hayatın  saçmalıklarında kaybettirmez,  düşünsel yönüyle hayat  karşısında hep diktir.  Büyük söz ustalarına, onların  yaşamlarına bakın,  koltukaltlarında   bir edebiyat  dergisi, bir  roman, öykü ya da  şiir kitabı…  Yaşamlarının her karesinde hep ‘’ söz’’ü  görürsünüz. Sigarası, paltosu, kaşkolü hep şiir ya da  söz kokar ve siz  o kokuyu,  heyecanı, hüznü, mutluluğu  oturduğunuz yerden alırsınız.  Laf atmalarında,  söz düellolarında bile bir ‘’düşünce’’ vardır ;   kendisini hissettiren bir inceliktir,  hakaret değil.

DİĞER YAZILARI Namuslu Bir Ömür Üstüne 01-01-1970 03:00 Mart’ın Kadınları 01-01-1970 03:00 Bir Kadın, Bir Kadın Daha… 01-01-1970 03:00 Göç yollarında kadınlar…. 01-01-1970 03:00 Tencere Dibin Kara… 01-01-1970 03:00 Acıları Ortaklaştıramamak 01-01-1970 03:00 Adalet Hiç Uğramadı Buraya 01-01-1970 03:00 Babalar Ve Oğullar 01-01-1970 03:00 Camdandı Zeytin Dalı, Kırıldı… 01-01-1970 03:00 Çarpışan Kelimeleden Çıkan Çocukluk 01-01-1970 03:00 Kuyruklu Yalan ( Lar) Altında 01-01-1970 03:00 Bir Dağ Çiçeğidir Ömrün 01-01-1970 03:00 Akbabalar Gülümserken… 01-01-1970 03:00 Tarım İşçilerinden Geriye Kalan … 01-01-1970 03:00 Güle güle içki, sıradaki gelsin ! 01-01-1970 03:00 Boşanmaların nedeni kadın mı? 01-01-1970 03:00 Ceylan’ın Makarnası 01-01-1970 03:00 Ses’leri Yitirmek 01-01-1970 03:00 14 Şubat Ve Kadın Cinayetleri 01-01-1970 03:00 Sen de mi brütüs? 01-01-1970 03:00 Yaşam mı? Üstü kalsın! 01-01-1970 03:00 Zaman neyi unutturur? 01-01-1970 03:00 ‘’ Acıtan gerçek’’ 01-01-1970 03:00 Kurgu Ve Gerçek 01-01-1970 03:00 Baykuş 01-01-1970 03:00 Despot Bir Adamla Kimliksizleştirilen Bir Kadının Demokrasisi 01-01-1970 03:00 Seslerle Vicdanlara Dokunmak 01-01-1970 03:00 Yaşasın ! Herkes kadın doğum uzmanı ( !) 01-01-1970 03:00 Uslu Olmak Ya Da Olmamak 01-01-1970 03:00 Her Şehrin Hikayesi Bir Diğerine Benzer 01-01-1970 03:00 ‘’ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım ’’ 01-01-1970 03:00 Görünen Köyün Meçhul Olmayan Hali 01-01-1970 03:00 Hangi sokağın, nerenin çocukları? 01-01-1970 03:00 ‘’ Ne Vakit Bir Yaşamak Düşünsem ’’* 01-01-1970 03:00 Rüyası Unutturulan Adam 01-01-1970 03:00 Tarih Ve Fil 01-01-1970 03:00 Akbabalar Ve Kelebekler 01-01-1970 03:00 Çıplak Kral 01-01-1970 03:00 ESKİ YILın YENİsi 01-01-1970 03:00 Aperatif Yazı 01-01-1970 03:00 Efsane Hüso 01-01-1970 03:00 Soraya’yı Taşlamak 01-01-1970 03:00 20 Kasım’ın Düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 N. Ç. 01-01-1970 03:00 Vicdanın milliyeti olur mu? 01-01-1970 03:00 Nazım Hikmet Ve Hasret 01-01-1970 03:00 Sanatçının Sosyal Sorumluluğu 01-01-1970 03:00 Yazmak insanı mutsuz eder mi? 01-01-1970 03:00 Mevsimlik Çocuk İşçilerin Dramı 01-01-1970 03:00 Matrak bir film! 01-01-1970 03:00 Ayardan Düşen Polemikler 01-01-1970 03:00 Liste(Siz)Ler 01-01-1970 03:00 İnsan Yaşadığı Yere Benzermiş 01-01-1970 03:00 Basında Deprem 01-01-1970 03:00 Normal doğum mu, o da ne? 01-01-1970 03:00 Enstantaneler 01-01-1970 03:00 Garip Bir Kayıp İlanı 01-01-1970 03:00 Gülelim mi, ağlayalım mı? 01-01-1970 03:00 Kayıt Altına Alınamayan Kayıplar 01-01-1970 03:00 Gidenlerin Ardından 01-01-1970 03:00 Arife tarif gerekmez ya arif yoksa? 01-01-1970 03:00 Mecnunun Leylası 01-01-1970 03:00 Kadınlar Yürüyor 01-01-1970 03:00 ‘’ Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur.’’ 01-01-1970 03:00 Duyarsızların Duyarlılığı 01-01-1970 03:00 İnce Dokunuşlar 01-01-1970 03:00 Ultra Özgürlük 01-01-1970 03:00 Kirli Yüzlere Maske 01-01-1970 03:00 Kaymaklı Şiddet Satılıyor 01-01-1970 03:00 Çelişkiler Yumağı 01-01-1970 03:00 Maden İşçileri 01-01-1970 03:00 Demokrasi kaç lira? 01-01-1970 03:00 Kadın Ve Nehir 01-01-1970 03:00 Arayış 01-01-1970 03:00 Düello 01-01-1970 03:00