Acıları Ortaklaştıramamak

Aynur Sel

23-08-2014 22:30

Her hikayenin ayrı bir  ağırlığı  var savaş  mağdurlarının sırtında. Yola çıkanlar, çıkmayı becerenler  yokluklarını, yoksulluklarını, acılarını sırtlayıp dökülmüşler  bir bir. Nereye  nasıl varılacağı belli  olmayan bir yol.  Kayıplarına  küçücük  çocuklarını ekleyip  giden bir annenin  gözyaşları, yakarışları her şeyi ifade ediyor. Beyaz saçlı bir kadın  dövünüyor, belli ki vatanından ayrılmak zor geliyor. Ya yitip gidenler ?  Kim  soracak kayıplarının akıbetini ?     

       Umut…   Umuda, güzel günlere dair yazı yazmak  koca bir  yalan. Adalet duygusunun iyice  zayıfladığı hatta   çoğu yerde  koptuğu bir  zamanı şişirmek olsa olsa riyakarlıktır. Oturduğunuz yerden koca koca  gazetelere  göz attığınızda  her şeyin güllük gülistanlık olduğu hissine kapılırsınız.  Kendilerince  devasa bir canavar yaratıp topluma bunu rahatlıkla  kabullendirenlerin Ortadoğu’da kaynayan  kazandan ellerinin yanmayacağını düşündükleri apaçıktır.  Basın- yayın  bütün bunlardan uzak  durmaya çalışsa da  o yangın  bir şekilde tüm insanları etkileyecektir.

      Gelgelelim çetelere, çete hikayelerine…    Karar vericiler yani  hükmedenler, egemenler, binbir kargaşanın, savaşın yegane mimarları tarafından  yaratıldı çeteler.   Biri karar verdi, biri şekillendirdi, biri büyüttü, biri besledi, biri de ortaya saldı.  Gövdelerinden ayrılan kollar, bacaklar, insan başları….  Nice  tecavüzler, taciz ve hakaretler…   Tüm  bu olup bitenler karşısında  savaş  çığırtkanları  önce   körler ve sağırları  oynadı,   sonra bu tip  çetelerin   nerde - nasıl ortaya çıktığından, güçlerinden bahsettiler. Onları şekillendirirken bu kadar güçlü ve acımasız olacaklarını planlayamamışlar herhalde! Uluslar arası  sivil toplum  örgütleri de  en başta sessiz kalmayı tercih etti, adında ‘’ sivil’’ kavramı olunca beklentiye girdik  doğal olarak. Yukarıda da belirttiğim gibi  basın yayını söylemeye gerek yok;  patronları  neyi isterse o manşetlerine  taşıyıp  göz boyamaya çalıştılar ve  kısmen de başarılı oldular.

         Savaşlara, acılara inanç üzerinden yaklaşmak ve kimlik kazandırmak  bir kişinin tümüyle  insani duygulardan tamamen  arındırıldığının   göstergesidir.  Aslında toplumsal olayların hemen hemen hepsinde   yaşananlara  kılıf uydurduğumuzdan , onları  belli yerlere iliştirdiğimizden gerçeklere objektif yaklaşmakta  zorlanıyoruz.  Ha Filistinli olmuş  ha Ezidi…  Yaşadıkları, trajedileri aynı, farklı olan bizim  bakış açımız ve ön yargılarımız. Neden birileri bizden oluyor da diğeri bilmem  kaç mil  ötede kalıyor? 

     Bu  coğrafyada  bir başka derinliğin gerçeği  çığlık atıyor bedenlerde. Yok etmeye  çalışanlarla yok olmamak için direnen  çocukların, kadınların ve  gençlerin ahı aynı seslerle  çınlatıyor kulakları,  biz  ise farklı  nağmelerde arıyoruz aynı sesleri.   Orta yaşlı  bir adam, ellerinde ekmek, ekmeğin  üstünde biber… Belli ki  halinden memnun, başını yukarı kaldırıp  lüks bir dairenin penceresine sarkıtılan Filistin  bayrağına  bakıyor. Sesinin tonuna ayar verip dinden, imandan, ortak kaderden bahsediyor. İnanç birliğinin öneminden  dem vuruyor. O  günlerde de  Şengal  katliamının vahşeti kulaktan kulağa sessizce  ve kimsesizce  yayılıyor. Şengal unutuluyor o dillerde, küçük seslerle giriyor kimilerinin  rüyalarına. Hani  ya  ‘’ insan olmak ‘’ sevmek için yeterliydi. Nasıl da koca bir yalanmış! Pazar yerinde Filistin için  bağırarak  yorum yapan gencin  maalesef umurunda  olmuyor  Şengal.

       Acının adı değişmiyor: Katliam ya da soykırım. Acının  soy  ve   inanç boyutu bizde değişiyor.  ‘’ Bizden’’ ve  ‘’ benden’’  mantığı her  gün  farklı bir şekilde  hortluyor. Zenginlik olarak gördüğümüz  inançlarımız, etnik yapımız  olaylar karşısında zenginliğini yitirip insafsızlaşıyor.   Bebeklerin,  çocukların sadece yürekleri değil dudakları   da titriyor korkudan. Bu korkunun  nedenlerinden biri de  insafsızlığımız, onlara uzanamayacaklarını düşündükleri ellerimiz. Şaşkın  bakışlarla annelerinin sırtlarında ölüm kalım yolculuğuna  çıktıklarını onlar da  biliyor.  Mevsimler de şaşırmış ve kahrolası zebaniler gibi çullanmış  yola çıkanların üstüne. 

DİĞER YAZILARI Namuslu Bir Ömür Üstüne 01-01-1970 03:00 Mart’ın Kadınları 01-01-1970 03:00 Bir Kadın, Bir Kadın Daha… 01-01-1970 03:00 Göç yollarında kadınlar…. 01-01-1970 03:00 Tencere Dibin Kara… 01-01-1970 03:00 Adalet Hiç Uğramadı Buraya 01-01-1970 03:00 Babalar Ve Oğullar 01-01-1970 03:00 Camdandı Zeytin Dalı, Kırıldı… 01-01-1970 03:00 Çarpışan Kelimeleden Çıkan Çocukluk 01-01-1970 03:00 Kuyruklu Yalan ( Lar) Altında 01-01-1970 03:00 Bir Dağ Çiçeğidir Ömrün 01-01-1970 03:00 Akbabalar Gülümserken… 01-01-1970 03:00 Tarım İşçilerinden Geriye Kalan … 01-01-1970 03:00 Güle güle içki, sıradaki gelsin ! 01-01-1970 03:00 Boşanmaların nedeni kadın mı? 01-01-1970 03:00 Ceylan’ın Makarnası 01-01-1970 03:00 Ses’leri Yitirmek 01-01-1970 03:00 Gençliği Yutma Vaktidir Şimdi 01-01-1970 03:00 14 Şubat Ve Kadın Cinayetleri 01-01-1970 03:00 Sen de mi brütüs? 01-01-1970 03:00 Yaşam mı? Üstü kalsın! 01-01-1970 03:00 Zaman neyi unutturur? 01-01-1970 03:00 ‘’ Acıtan gerçek’’ 01-01-1970 03:00 Kurgu Ve Gerçek 01-01-1970 03:00 Baykuş 01-01-1970 03:00 Despot Bir Adamla Kimliksizleştirilen Bir Kadının Demokrasisi 01-01-1970 03:00 Seslerle Vicdanlara Dokunmak 01-01-1970 03:00 Yaşasın ! Herkes kadın doğum uzmanı ( !) 01-01-1970 03:00 Uslu Olmak Ya Da Olmamak 01-01-1970 03:00 Her Şehrin Hikayesi Bir Diğerine Benzer 01-01-1970 03:00 ‘’ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım ’’ 01-01-1970 03:00 Görünen Köyün Meçhul Olmayan Hali 01-01-1970 03:00 Hangi sokağın, nerenin çocukları? 01-01-1970 03:00 ‘’ Ne Vakit Bir Yaşamak Düşünsem ’’* 01-01-1970 03:00 Rüyası Unutturulan Adam 01-01-1970 03:00 Tarih Ve Fil 01-01-1970 03:00 Akbabalar Ve Kelebekler 01-01-1970 03:00 Çıplak Kral 01-01-1970 03:00 ESKİ YILın YENİsi 01-01-1970 03:00 Aperatif Yazı 01-01-1970 03:00 Efsane Hüso 01-01-1970 03:00 Soraya’yı Taşlamak 01-01-1970 03:00 20 Kasım’ın Düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 N. Ç. 01-01-1970 03:00 Vicdanın milliyeti olur mu? 01-01-1970 03:00 Nazım Hikmet Ve Hasret 01-01-1970 03:00 Sanatçının Sosyal Sorumluluğu 01-01-1970 03:00 Yazmak insanı mutsuz eder mi? 01-01-1970 03:00 Mevsimlik Çocuk İşçilerin Dramı 01-01-1970 03:00 Matrak bir film! 01-01-1970 03:00 Ayardan Düşen Polemikler 01-01-1970 03:00 Liste(Siz)Ler 01-01-1970 03:00 İnsan Yaşadığı Yere Benzermiş 01-01-1970 03:00 Basında Deprem 01-01-1970 03:00 Normal doğum mu, o da ne? 01-01-1970 03:00 Enstantaneler 01-01-1970 03:00 Garip Bir Kayıp İlanı 01-01-1970 03:00 Gülelim mi, ağlayalım mı? 01-01-1970 03:00 Kayıt Altına Alınamayan Kayıplar 01-01-1970 03:00 Gidenlerin Ardından 01-01-1970 03:00 Arife tarif gerekmez ya arif yoksa? 01-01-1970 03:00 Mecnunun Leylası 01-01-1970 03:00 Kadınlar Yürüyor 01-01-1970 03:00 ‘’ Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur.’’ 01-01-1970 03:00 Duyarsızların Duyarlılığı 01-01-1970 03:00 İnce Dokunuşlar 01-01-1970 03:00 Ultra Özgürlük 01-01-1970 03:00 Kirli Yüzlere Maske 01-01-1970 03:00 Kaymaklı Şiddet Satılıyor 01-01-1970 03:00 Çelişkiler Yumağı 01-01-1970 03:00 Maden İşçileri 01-01-1970 03:00 Demokrasi kaç lira? 01-01-1970 03:00 Kadın Ve Nehir 01-01-1970 03:00 Arayış 01-01-1970 03:00 Düello 01-01-1970 03:00