https://www.celikhanhaber.com/files/uploads/user/599b1a16-8d13-45b0-9e1b-7fb86a5a1caa.jpg
Sabri Altun

Yaşayan Efsane,Reis Yaylagül

08-10-2012 21:04

Tarih 70 li yıllardır.

Ülke büyük bir kaosa doğru sürükleniyor.

İhtilal meşrulaşana kadar devam edecek bir kaos…

Her akşam istisnasız ölüm haberleri alınıyor, anarşi tüm hızıyla devam ediyor.

Ülke işkence tecavüz ve katliamlardan geçilmiyor.

Sağ sol davası tüm hızıyla sürüyor, insanlar sokak ortasında zımbalanıyor, katiller elini kolunu sallayarak dolaşıyor.

Tüm il ve ilçeler bu atmosferin içinde iken Çelikhan’ın bigâne kalması mümkün olmamalıdır.

Her tarafta bu ateş yanarken neden burada yanmasın ki?

Bunun için basit bir hareket gerekmektedir.

Önce Allah’ı inkâr eden öğretmenler devreye giriyor.

Çünkü Çelikhan dindar bir memleket Çelikhan’ın sağ solla ilgisi yok lakin dine saldırılırsa hareket edeceği muhakkaktır.

Yani Çelikhan’ın hassasiyet göstereceği bir strateji gerekmektedir.

Kaosun mimarları hesabını gerçekten iyi yapmıştır.

Halk öğretmene saldıracak linç edecek ve böylece civar solcular kışkırtılacak ve Çelikhan da bu kaostan nasibini alacaktır.

Her şey beklendiği gibi cereyan ederken hesaplanmayan Çelikhan sağduyusu devreye giriyor, öğretmen Çelikhan’da sözü geçenler tarafında gizlice kaçırılıyor ve tayini Çelikhan’dan kaldırılıyor.

Bu sefer strateji Bulam özerinde farklı bir şekilde uygulanmaya çalışılıyor.

Eğer Bulam’da solcular yürüyüş yapıp Çelikhan’a gelip sloganlar atarlarsa Çelikhan tahrik olacaktır. Zaten psikolojik olarak hazır halde bulunan Çelikhan gençliği mutlaka saldıracak ve olaylar başlanacaktı.

Gel gör ki bu olayda neticesiz kalacaktır.

Çünkü Çelikhan’da icraatın başında “kara fırtına Reis Yaylagül” vardı.

Abubekir Yaylagül Çelikhan belediye başkanıydı.

 Bu kaderin bir hükmüydü.

Çünkü ilahi adalet toplumun karakterine göre yönetici gönderiyordu.

Belki de toplum böylesi bir anarşizme bulaşmayacak kadar mazlumdu.

Eğer seksenli yıllar ve sonrası başkanları olsaydı belki Çelikhan’da da anarşi hortlayacak devlet kendi eliyle anarşizmi başlatacaktı.

Nitekim seksenli yıllarda bir gazetecinin tespitleri doğrultusunda ilk kez “devlet terörü” Çelikhan’da başlamıştı.

Her neyse…

 

1.20121008210648.jpg

Yaylagül olayı duyar duymaz hışımla yerinden kalkar hükümet konağına doğru sert adımlarla giderken hükümet konağına giden yol kavşağında kaymakam beye denk gelir.

Sert ve ürpertici bakışlarıyla ve kendine has üslubuyla:

“Kaymakam bey!”

Kaymakam bey hitabın kavga koktuğunu görünce biraz çekinerek:

-“Buyur sayın başkan”

-“Siz mi Bulama yeni gelen o komünist öğretmenlere izin verdiniz ki yürüyüş yapsınlar?”

“Evet, sayın başkan ben kanunen vermek zorundayım”

-“Öyle mi?

 Peki…

 O zaman sen git onların başına geç bende bütün Çelikhan’ın başına geçeceğim. Kim kime ne yaparsa, kimin anası ağlarsa…”

Deyip gerisin geri hışımla gider ve öfkeyle belediye binasına gelip makamında oturur.

Kafasında neler yapacağını hesaplarken telefon gelir.

Telefonda kaymakam bey vardır:

“Sayın başkanım! Ben verdiğim izni geri çektim müsterih olabilirsiniz.”

Başkanın bu tereddütsüz tehdidi yerini bulmuş bir daha böyle bir olaya kimse yeltenmemişti.

Evet, çağ garip bir çağdı. Ülke 3. dünya ülkelerinden öteye bir yapıdaydı. Ülkenin 50 yıllık bir demokrasi geçmişi olduğu halde 60 ihtilalıyla bir operasyon geçirirken 71 muhtırasıyla narkoza girmişti.

Tabi ki Çelikhan’da bu durumdan nasibini almalıydı.

Ama Çelikhan’ın en büyük şansı belki de sahip olduğu liderleriydi.

Aslında Çelikhan öyle bir zaman diliminden geçiyordu ki ya Şahinlerin devam etmesi lazımdı yahut da Şahinlerden geri kalmayan Yaylagül…

Her ikisinin de özellikleri bir birine  yakındı.

Her ikisi de hem liderlik yapıyordu hem de sahiplik yapıyordu.

Yani sorumlulukları sadece belediye başkalığıyla sınırlı değildi.

Eğer anlatmaya çalıştığım toplumun “hür olma reflekslerini” hesaplamazsak, aslında Çelikhan emin ellerdeydi.

Ayrıca yeri gelmişken bir tespitte bulunmak gerekiyor: Bir manada Çelikhan iki çeşit kanunla yönetiliyordu.

Birincisi devletin koyduğu kanunlar ki bunların başında kaymakamlık ve adliye birimleri vardı, ikincisi geleneksel cemaat kanunları ki bunlarında başında başta Şahinlerin ekolünde gelen ağa karakterli insanlar, Mhedi tope gibi cemaat adamları (ben bunlara söz ağaları diyorum) ve 70’li yıllarda ise bunlara ek olarak bütün kararlılığıyla ‘’Reis’’ Yaylagül vardı.

Hemen hemen devlete hiçbir olay intikal etmiyordu.

Her türlü kavgaya cemaat adamları anında cemaatler oluşturarak müdahale ediyordu.

*           *            *

Sevgili dostlar!

 

Tam bu noktada bir konuyu deşmek istiyorum:

Hani bizim dilimizde şöyle bir tabir var;”bafe ğa kuşt kı bı seri sond bığa”,yani babasını öldürüyor ki adına yemin içsin.

Evet, bizler toplum olarak ve tabii ki çağın gereği olarak bu tür insanları ve ağaları devirdik.

Bunların yerine hep yenilerini getirdik.

Ve mesafeyi o kadar daralttık ve hala daraltıyoruz ki seçtiğimiz başkanlar tamamen halk seviyesinde başkanlar olsun.

Ve modern demokrasinin gereği de budur.

Lakin bir şeyi eksik yapıyoruz.

Eski başkanlar hem liderdi hem de liderliklerin yerini tutuyordu, hem de memlekete sahiplik duygusuyla yetişen ağa gibiydiler.

Dolayısıyla bu gün sadece başkanlarımız oluyor.

Yani lider var fakat liderlikler boş.

Memlekete sahip çıkacak başkanlık sorumluluğundan öteye toplumun dinamiklerini harekete geçirecek, karar verecek ve kararları halk adına tatbik edecek merciler yok.

Bu boşlukları ise halkın kendisi günümüz ve modern demokrasi gereği sivil toplum kuruluşlarıyla doldurması gerekiyor.

İşte bu noktamız eksik.

Yani babamızı öldürdük fakat onun yerini dolduramadık. Küçülmek adına yediğimiz her bir darbe sonucu ancak gidip mezarları başında ağlıyoruz.

Allah aşkına bu gün hangi STK mız bu sorumluluğu yerine getirebilecektir.

Öyle ise bu manaları deruhte edecek mutlak surette liderlikleri oluşturmamız gerekmektedir.

Bu mana ile ilgili size bir örnek vermek istiyorum:

Ormanlık bir bölgenin araziye dönmesi gerekiyordu. Bunun yolu ise o yerin ormanlık vasfının yitirilmesidir. Bu iş için Reis Yaylagül birkaç traktörcüye görev verir. Traktörcüler gidip ormanı keser odunları taşırlar. Reis emrettiği için traktörcüler korkusuzca hareket etmektedirler. Dolayısıyla orman şefliğinden sorumlu bir ormancı bir traktörü yakalar ve traktörünü bağlar.

Traktör sahibi (ismi mahfuzdur) direk reise gelir ve

“reis bey siz bize o ormanı kaldırın dediniz ormancılarda traktörümü yakaladı ben ne yapacağım”

Reis çatık kaşlarıyla;

-“Kim yakaladı?”

-“Efendim felan ormancı”

Reis hemen traktör sahibiyle ormaniyeye gider ormancı odasında masasının başındadır.

Dışarı çıkmasını söyler:

Dışarı çıkınca bütün gazabını üzerine boşaltır ve der:

-“Ben traktör gönderiyorum sende onları yakalarsın ha derhal traktörü bırak” deyip gerisin geri gider.

5 dakika sonra traktör serbesttir.

Evet, bu olay üzerinde düşünecek olursak şöyle bir sonuç çıkıyor:

Bu gün ona benzer bir olayla karşılaşırsak, yani ormanlık vasfının yitirilmesi gereken bir yer olursa günümüz başkanları sadece öneri olarak söylerler.

“yahu gidin şu ağaçları kesin ki orasını imara açalım” ondan öteye her hangi bir yaptırımları olmuyor.

Oysa onlar böyle bir fikir ortaya attılar mı hemen yaptırtıyorlardı.

İşte aradaki fark…

*                 *                *

 Reis Yaylagül’ün genel karakteri ve çağıyla ilgili ana hatlarını verdikten sonra isterseniz asıl meselemiz olan toplumun sosyolojik geçmişine gelelim.

70 li yılların başında artık belirgin hale gelen toplumun kendi kendisini idare etme dürtüsü ortaya çıkınca ve eski sistemden kurtulmanın mümkünlüğünü görünce Alttan alta yeni bir hareketlilik başladı.

Bu hareketliliği başlatan Abubekir Yaylagül’dü.

Yaylagül seçime bir sene kala ev ev bütün Çelikhan’ı gezdi.

Tek sloganı “artık ağalardan kurtulalım” oldu.

Eski liderlere hiçbir şey sezdirmeden yoğun bir propaganda başlattı.

Halkın gerçekten onlardan kurtulmak istediğini biliyordu.

Hasan Gündoğar gerçeği büyük bir ümit ışığıydı.

Yapacağı tek şey halka cesaret vermesiydi.

Ve buna halkı inandırdı.

Cesareti kararlılığı ve mümtaz kişiliğiyle bambaşka bir şahsiyet oluşturmuştu.

Belki kökeni ağalıktan gelmiyordu fakat cömertliği ve şahametiyle ağaları aratmıyordu.

Ve seçim startı verildiği andan itibaren küçük bir ordu oluşturup Çelikhan’ın bütün sokaklarını kontrol altında tuttu.

Adamları sabahlara kadar Çelikhan’ı arşınlıyorlardı.

Halk gerçekten inanmıştı ki bu adam kazansa Gündoğar gibi olmayacaktı.

Her hali ve tavrı rakiplerinden geri değildi.

Zaten Şahinleri devirmenin tek yolu da buydu.

Bütün bunlara ek olarak Çelikhan’ın inanç hassasiyetini de hesaba katıp, Çelikhan’ın hayır diyemeyeceği bir parti olan MSP rüzgârını da arkasına almıştı.

Kısaca formül şuydu: Cesaret-Mantık-Popülarite…

Ve seçim…

Sonuç; halkın zaferiydi.

Belki görünürde Yaylagül kazanmıştı fakat asıl kazanan halk olmuştu.

Kökü derinlerde olan ve her tarafı kaplayan asırlık bir çınar devrilmişti.

Yeni çınarı devirmek pek o kadar zor olmayacaktı.

Nitekim Yaylagülün saltanatı sadece sekiz sene sürecekti.

İhtilaldan sonra Yaylagül bir daha belini doğrultmayacak şekilde bir yenilgi alacaktı.

Şimdi diyeceksiniz ki bu halk bu kadar mı vefasız ki kendisini bir devden kurtaran kahramanına bunu reva görüyor?

Bunun cevabı yaylagülün kendisindedir derim.

Çünkü yaylagül büyük bir akıllılık ve büyük bir cesaretle başkanlığı ele geçirdikten sonra hiç de eski ağaları aratmadı.

Öylesine güçlü bir Reislik portresi çizdi ki diktatörleri aratmayacak türdeydi.

Kendisiyle yaptığım bir röportajda bana anlattığı birçok olayda kafasını bozan insanlara tekme tokat giriştiğini söylemişti.

Karşısında hiç kimse cesaret edip gıkını bile çıkartamıyordu.

Yukarda bahsettiğim bütün olumlu yönlerin yanında bu katı tutumu halkın teveccühünü 10 senede kaybettirmişti.

Gerçekten halkın hür olma dürtüleri, azda olsa diktatörlükle kuşatılmış hakikaten mükemmel de olsa böylesine bir başkanlığı istemiyordu.

Halk artık başında kendi işi olduğunda köle gibi çalıştıracak, herhangi bir toplantıda kendisine hiç değer vermeyen adam yerine koymayan ve en ufak bir yanlışlıkta tekme tokat girişen bir başkan istemiyordu.

Halk artık gerçekten kendi kendisini yönetmek istiyordu.

Bunun için kademe kademe ilerliyordu.

 

 

DİĞER YAZILARI Bebeklerin Gücü.... Devletin inisiyatif gücü “Vurun kahpeye” Ormanda 15 Temmuz Orantısız Kavgalar Orman'da Yeni Düzen! Pralamenter sistem aslında ne demek Bir eseri hiddet… Küffara giden dualarımız. 15 Temmuz Ve Bir Öneri! Bediüzzaman ve parlamenterler sistem Panama Leaks ve Bediüzzaman Görüyorum ama diyemiyorum. Bir Devrin Anatomisi İnsanları idare edenlerin gözünü kan bürümüş. Ayrık otları ve yaşlı kadınlar Müslümanlar savaşıyor. Sınırı olmayacak… Alın o sapıkları başınıza çalın SÖZ Allah rızasını düşünen üçüncü şahıslara duyurulur Dilimizi yüreğimizle güçlendirmek… Milenyum nesli ve tenha siyaset Neden Mustafa Bulut… Batının gücü nerden geliyor Sineklerin kartallalra savaşı… Ucb’un böylesi… Kavgayla gelen bir mecburiyet İsrail'in muvaffakiyeti, Müslümanların muvaffakiyetsizliği Kutsal mekânlar hapishane gibi Her karışı Peygamber kokuyor Kudüs Gezisi Hiç büyümeseydim Olimpiyatları alsak ne yazar? Dağ tepeye, tepe kuma dönmesin… Mağlubiyetin sırrı SBS'deki başarının çarpıcı öyküsü. Ey menhus ruh artık titre İftar çadırı ve nesli ati Bediüzzaman ve gezi hareketi Belki Garip, Ama Bir Öz Eleştiri Son Osmanlıya son saldırı… Kadınlık onuru Dehlizlerdeki sahte kahramanlar Çelikhan Türkiye’ye sığmıyor. Hangisi daha tehlikeli? Biz Ne Olacağız? Takdir ve İhanet Ne idik, ne olacağız? Mustafa Şahin Bir Liderin Doğuşu Mahmut Şahin Toplumsal refleksler Sükût Ediyorum Gelemeyen Bahar Herkes işine Baksın... Suçlu Benim Ormanın Tarihi Yeniden Yazılıyor Baykuş’un Gözleri Bir Masalım Var Deccal operasyonu mu Kürt sorunu mu? Eğitim, Toplum Ve İntihar Çelikhan Ve Kızların Hakkı Bir Çağın İz Düşümleri 2 Bir Çağın İz Düşümleri 1 Kelimeler canlanır mı? Kavimler neden helak oldular? Ene ve nefsin serüveni Amerika’yı sömürmek… "mahşeri gördüm" Küre-i Arz Konuşunca... Kim ayvayı yiyecek? Baba mı dediniz? Hangi rejim? Bir Çıkmazın Anatomisi Hayal hakikat arası bir şey Zindandaki delik Yumurta idaresi Hain Köpek Bireyin gücü mü cemiyetin gücü mü? Acıdan söz et bana Bu film burda bitmez Demokratik yağmurlar Çelikhan Net ve TOKİ sürecinde almamız gereken ders Ahde Vefa Veya Mü’min’in Yitik Malları Kaymakamların rolü ve Anadolu Mayası Kaymakamlar Geçidi Düşman içimizde… Kördüğüm Bir Dünya… Yansın Tahrir Meydanı Görüyorum ama diyemiyorum Mahkum adam nasıl hür adam olur? “Hür Adam”la açılan ufuklar… "Yarab hayretimi arttır" Her şey 'kün' de saklı Eyvah Amerika'yı kızdırdık Asrın en büyük eğitim yanlışı Tehlike kapımızda 2 Tehlike kapımızda Haritaya dikkat! Devlet ve Ramazan Bayramı Onlar rahmete uçtu ya bize ne olacak? Perde gerisine bakalım bence… En büyük buluşma Yıkılmayan duvarlar (Mutluluğa yolculuk-2) Heni en lekum (Mutluluğa yolculuk) Asya'nın bahtına saplandım 2 Şahin Bakışlı adam Hesaplanmayan Hesap Dağdan iniş… Cennette futbol var mı Gerçeğin çizgileri ve bir Ceylan Bayramlar Ve Bazı Adetlerimiz Irmak Ummanda Boğulur Tahrik,yara ve kontr hareketler. Cüruf’a Dikkat Ham Çarık Ve Kıl Çorap Uygun Adım Şimdi Jari Zamanı Ve yeni valimiz...