Sabri Altun
Orantısız Kavgalar
14-08-2017 10:49
“Kâinata baktığınızda bütün mahlûkatın yaşam düsturlarından birisinin yardımlaşma olduğunu görürsünüz.
Her mahlûk her canlı ve her cansız öyle bir sistemin içinde ki bilerek veya bilmeyerek bir diğerine yaşam olanağı sağlıyor.
Zira muazzam bir denge söz konusudur.
Perde gerisinde nevler arasında böyle bir biyolojik yaşam söz konusu iken ilk bakışta ise garip bir paradoks göze çarpmaktadır.
Alan hâkimiyeti…
İşte bu “Alan hâkimiyetini” zomladığınızda canhıraş kavgaları görürsünüz.
Bu hal görünüşte bir paradoks gibi gözüküyor ama hayatın devamı ve neslin bekası için mutlak bir kural olarak karşımıza çıkmaktadır.
Buna ormanın vahşi kanunları da diyebilirsiniz.
Lakin o vahşetin içi hikmetlerle doludur.
Eğer bir tür değişmesi gereken başındakileri, alaşağı etmezse yeni nesiller pısırık, korkak ve işe yaramaz olarak devam edecek ve denge tamamen bozulacaktır.
Nasıl ki her türün bir alanı varsa, her türün içinde o “alan” için kavgalar olacaktır.
Bu çok güçlü bir dürtüdür.
Bir sevki ilahidir.
Ama gariptir ki fıtrata uygun olmayan bir döngü dönüyor bu ormanda.
Her hangi bir alan için yıllarca hep aynı kişiler kavga veriyor.
Başa geçen kolay kolay değişmiyor.
Eğer bir Ala Geyik iki defa yenilip üç defa kazanıyorsa, eğer tavşanların piri asla değişmiyorsa, eğer Baş karga hep baş olarak kalıyorsa, eğer, eğer, eğer…”
Böylesi düşünceler yoğunluğunda ormanda bal aramaya çıkan Bilgin ayı meşe ağacının ovuğunda fışkıran çeşmenin başına geldiğinde epey susadığını fark etti. Hemen başını daldırıp kana kana içmeye başladığında arkasında bir çıtırtı duydu, su içmeyi bırakıp süratle başını arkasına çevirdi. Tam arkasında Kızıl Tilkinin durduğunu gördü.
Kızıl Tilki sinir küpüne dönmüştü.
-“Hayrola Kızıl yine kimle kavga ediyorsun?”
-“Hiç sorma be abi! Ala Geyik Koca Sansarın tuzağına düşüyor. Zaten yapısında da bu var ya… Stres tepesine hâkim oldu diye bütün ormana hâkim olmak istiyor. Koca Sansar ona “büyük ağacı ele geçireceğim” deyip birkaç kuzgun, birkaç serçe ve birkaç tane muhabbet kuşunu hazırlayıp ağaca saldırtmış. Allah aşkına sen söyle bu birkaç kuş kargaları yener mi?”
Bilgin Ayı:
“Yenemez! Aslında yenemeyeceğini Koca Sansar da bilir lakin amacı Ala Geyiği avucuna almaktır.”
Kızıl Tilki;
-“Öyle ise ne yapalım?”
Bilgin Ayı;
-“Hemen Stres tepesine gidelim. Ala Geyikle konuşmamız lazım.”
Gökyüzünde yoğun bir trafik vardı.
Kargalar guruplar halinde aralıklara uçuşurken, serçeler ve bazı muhabbet kuşları tek tük uçuşuyorlardı.
Ormanın derinliklerinde toprağın altında Bay Köstebek zevkle yeni tüneller açarken, Sıska Solucan zaman zaman kuyruğuna aşk dizeleri fısıldıyordu.
Çift dişli tarla faresi son anda Solgun Yılanın hücumunda kurtuluyor, Tavşan nine, anne tavşan tarafından toprakla kapatılan yuvasında yavrucuklara masallar anlatıyor, aç karınlarını unutturmaya çalışıyordu.
Zaman zaman bülbülün nağmeleri ormanı doldururken, cırcır böceğinin sesi asla kesilmiyordu.
Dikkatli bir kulakla orman dinlendiğinde muazzam bir senfoni ve hoş bir mızıka çalınıyordu.
Normalde bu seslerden zevk alan ve derin derin dinleyen Bilgin Ayı şu an hiçbir şey duymuyordu.
Stres tepesinde adeta yeni streslere giriyordu.
Kızıl Tilki hop oturup hop kalkarken, Koca Sansar istifini bozmadan Ala Geyiğe büyük ağacın nasıl yıkılacağının planını aktarıyordu.
Kızıl Tilki dayanamayıp söze girer;
-“Siz o ağacı yok edemezsiniz. Onu yok ettiniz mi ormanda bütün ağaçlar tehlikeye girer.”
Ala Geyik son derece ciddi ve kızgın bir tavırla:
-“Bilakis Orman daha da rahat edecektir.”
Koca sansar:
“Gelin dışarıya bakın gökyüzünde onlardan başka birileri var mı? Bütün bunca cırtlak seslerin hepsini onlar çıkartıyor. Hem hiçbir kuşun oraya konmasına müsaade etmiyorlar. Daha dün Sayın Ala Geyik üç tane güvercini yolladı küçük bir dalda yuvasını yapsınlar diye, Baş karga bütün hışmıyla güvercinleri yuvalarıyla birlikte aşağı düşürdü. Yahu topu topu üç güvercinin yuvasıydı. Buna bile tahammül etmediler. Bunlar ağacı sadece kendi malları gibi görüyor.”
Ala Geyik koca sansarın konuşmasını dinleyince daha da öfkelenmeye başladı.
-“Ben sana diyorum. Seni artık bu işle görevlendiriyorum, büyük ağacı yok et”
Koca sansarın keyfine diyecek yoktu. İstediğini almış gibi bir iç huzura kavuşmuştu.
Kızıl tilki yine feveran etti;
-“O ağacı yok edemezsiniz efendim!”
Ala Geyik kaşlarını çatarak;
-“Bana bak kızıl, sen olayların farkında değilsin. Bilmiyor musun ki otlakların ahengi ormanın ahengi demektir. Otlaklar yeşil kalmazsa orman huzursuz olur. Otlaklar yeşil kalmazsa Orman yeşermez. Bunlar bu ağacı kullanarak bütün ahengi bozuyorlar, bunlar yeşil rengin hiçbir tonuna uymuyorlar. Ormanın geleceği için o ağaç yok edilmeli”
Bilgin Ayı bir iki uf- puf edip zorla göbeğini doğrultarak söz karıştı:
-“Sizler Ormanın ruhunu yanlış biliyorsunuz. Ormanın ruhunu büyük ağaçlar besler. Ormanda dağılmış bütün büyük ağaçlar gökyüzündeki büyük ormandan esen enerji hatlarını toplayıp kökleriyle ormanın her tarafına dağıtıp, ormanın bir bütün olarak ayakta durmasını sağlar. Asıl denge unsurları bu büyük ağaçlardır. Bu ağaçların tam terazide olması lazım… Bir tanesi düşük olsa terazinin bir tarafı aşağı düşecek ve yağmurlar kesilecektir. Sakın ola bu dengeyi bozmayın.”
Koca Sansar bilgin ayıya dönerek;
-“Yahu hepimizden çok sen bu kargalardan nefret ederdin. En şiddetli muarızı sendin ne odluda şimdi böyle düşünüyorsun.”
Bilgin Ayı;
-“Evet, ben muarız idim, lakin yanlış hareketlere muarız idim. Baş karganın hatalarına muarız idim. Hatalı fiillere muarız idim. Ben yumruğumu Baş karga ile birlikte Ağaca vurmam. Üstündeki yuvalara hiç vurmam. Oysa şimdi muarız olduğum fiilleri siz işliyorsunuz”
Ala Geyik öfke ile
-“Bana bak Bilgin Ayı! Sen bu işlerden anlamazsın. Yönetmeyi bilmezsin. Yönetmek sanat işidir. Fikir işidir. Sen git kitaplarını oku”
Bilgin ayı kızıl tilkiye bir göz atıp birkaç saniye göz göze geldikten sonra ağır ağır ayağa kalkarak şöyle konuştu:
-“Bakın beyler sizler ZALİMANE ŞAHSİ BİR KİNİNİZE FİKİR LİBASI GİYDİRMİŞSİNİZ. Bu işin altında ezilirsiniz.”
Deyip dışarı çıktı.
*
Gerçekten de ormanda dengesiz bir denge hüküm sürmek üzereydi.
Orantısız bir kavga başlayacaktı.
Baş karga bir karar vermeliydi;
Kaçıp giden Boz Geyiğin boşluğunu doldurmak zorundaydı.
Ala Geyiğin haşmeti her kesi sindirmişti.
Ortada mücadele ruhu kalmamıştı.
Ya oda gücü kutsayacak “güc”ün yanına geçecek, Ormanın karakterini bozacak, Bir daha kim bilir ne zaman orman düzelecekti.
Yahut da kaybedeceği kesin olan bir savaşa fedakarane girecekti…
Bu mümkün müydü?
Kargalar uzun zamandır kaybetmenin acısına yeni acılar katmayı göze alacak mı?
Baş karga bütün bu hesapları yaparken Büyük Ormanın korkunç bir yangınıyla ürperecekti.