Dünya kurulduğundan beri her zaman birileri tarafından yönetilmiştir… Zaman zaman liderler. Zaman zaman ve yer yer idareciler ve bazen de diktatörler…
İnsanlığın var oluşundan günümüze kadar ki hat-ı zaman dediğimiz çizgiden baktığımızda, hep tek kişiler var olmuş ve dünya bu kişilerin peşinde yuvarlanıp gitmiştir
Zira insanlık adeta bir yabani otlar manzumesi gibi boz kırlarda hayatiyetini sürdürmüş arada bir o otlar arasında odunsu kabiliyete sahip bazı kökler etrafını gölgelendirmiş, lider veya idareci olmuşlardır.
Fakat insanlık her zaman bir meyli terakki (ilerlemeye müsait yapıda) gösterdiği için ve külli aklın da büyümesiyle "akıl için yol birdir" kaidesince de zamana ayak uydurma istidadını gösterip, tek tük ot yerine "çim kökleri" istidadını elde etmeye başlamıştır.
Ve bunu gönümüzde en anlaşılır şekliyle, beddiüzzaman hazretleri şu şekilde vecizeleştirmiştir:"Zaman cemaat zamanıdır"
Bu öyle bir durumdur ki her kim bir şeyler yapmak istese ya da büyümek istese bu gerçeği göz ardı etmemesi gerekmektedir.
Hatta dikkat ederseniz Amerika ki dünyanın istisnasız karşı konulmaz bir gücüne sahip olduğu halde hunharca ve zalimce yapmak istediği her saldırıda dünyayı peşine takmak zorunluluğunu his ediyor. Nitekim ırak ve Afganistan’a girerken tüm dünyayı arkasına alıp girmişti.
Aynı şeyi İran için yapmak istiyor ama tam bir sinerji oluşturamadığı için saldıramıyor.
Her neyse konuyu daha fazla dağıtmadan biraz daha öze inelim:
Bir memleketi LİDERLER ve İDARECİLER yönetir.
Liderler: değişim meydana getirir ve doğru iş yaparlar
Yöneticiler; işlerini doğru yaparlar
Günümüzün en önemli paradigmasıysa, “liderlerden” çok “liderliğin” ön plana çıkmasıdır. Bu nedenle her lider ömür boyu bazen lider kalmaz. Yerini başkasına devretmek zorunda kalabilir.
Durum böyle olunca, memleket idaresindeki "liderlik" yapan "liderler" bu ince noktayı büyüteç altına alıp: tek göz, tek akıl, tek fikir, tek bakış, tek açı yerine çoklu sistemleri ön plana geçirmeleri bir zaruret olarak önem kazanmaktadır.
Yoksa çok şeylerin kaybedileceği gibi (geçmişte olduğu şekliyle) çok zamanda kaybedilecektir…
* * *
Bu düşünceler geçen gün Memur Sen ilçe temsilcisi Sayın Abdurrahman Üzümcü'yü ekibiyle gezdiğini görünce aklıma takıldı.
(Anti parantez şu noktayı belirteyim ki; belki birçok kişi sendika temsilciliklerini bir liderlik makamı olarak görmeyebilir.
Ve sanırım en azında Çelikhan için bu düşünce geçerlidir.
Fakat eğer ortada bir örgüt varsa, bir topluluğu temsiliyet varsa ve her şeyden önemlisi demokratik sistemlerde STK lar vazgeçilmez bir güç ise hiç olmazsa bir “liderlikten” söz edilebilir.
Zira liderlik insanları güçlendirmektir.
İnsanları güçlendirmek için, ister sendikalar olsun, ister dernekler olsun, isterse her hangi sinerji meydana getiren toplumsal faaliyetler olsun hepsi kayda değerdir.
Dolayısıyla ben hiç kimseyi göz önünde bulundurmadan örneklendirmemi devam etmek istiyorum)
Sayın Üzümcü bildiğim kadarıyla yıllardır Çelikhan'da başkanlık görevini sürdürüyordu.
Fakat “çim kökleri” ni oluşturmadığı için pek sesi çıkmıyordu.
Bu gün varlığını hissettirmeye başlamasını hayra alamet olarak görüyorum.
En azında bir "liderliğin" daha harekete geçmesi demektir.
Bu noktada bir tespiti yapmak istiyorum;
Çelikhan halkı farklı ve ilginç bir halktır.
Kendi bünyesinde yetiştirdiği lider karakterindeki insanlarını kolay kolay hazmetmez.
Hatta hiç hazmetmez.
Her hangi bir yabancıyı çok daha kolay hazmeder ve ona hem idarecilik hem de liderlik misyonunu yükler.
Eh hele birde sert birisine denk geldi mi de suskunluğun bini bir para...
Dalkavukların yanlış yönlendirmeleri de cabası...
Eminim ki şu anda dahi bu yazıyı okuduğunuzda birçoğunuz “liderlik büyük bir şeydir. Bu büyüklüğü bunların seviyesine indirmeyin” diyerek dudak bükecektir.
Binaenaleyh hal böyle olunca birçok hayati konularda hiç kimse taşın altına elini koymak istemez.
Zaten koyacak kimsede yoktur.
Hep bir başkasının gelip işleri düzeltmesini beklerler.
Öyle ise ne yapılmalı?
Madem "liderler" kabul görmüyor, madem yerel insanlarımıza itibar edilmiyorsa, yapılacak en mantıklı şey "liderlikleri" harekete geçirmektir.
İşte bu bağlamda Sayın Üzümcü'ye dikkat çekmek istiyorum.
Sayın Üzümcü arkasına aldığı ve bir sinerji meydana getirdiği konfederasyon temsilcileriyle birlikte bir güç meydana getirmiş ve bir liderliği harekete geçirmiştir.
Bunları söylerken Sevgili Mehmet Kaya'yı unuttuğumu sanmayın.
Zira son bir senedir gözlemlediğim kadarıyla Sayın Kaya bu manadaki duruşu sergiliyordu.
Her ne kadar eğitimcileri temsilen hareket ediyordu ise de "bireysel" bir görüntü verdiği için yukarda vurgulamaya çalıştığım gibi "hazmedilmeme" handikabıyla karşı karşıya idi.
Yani "liderlik" mekanizmasından çok "lider" görüntüsü veriyordu.
Dolayısıyla bana göre sesini çok daha gür çıkartmak istiyorsa bir bütünden ayrılan bir parça yerine bir bütünün içindeki gücü elde etmeli.
Bununda yolu samimi ve halisane birlikte hareket etmekten geçer.
Evet, sevgili dostlar!
Sendikacılık sadece bir örnektir.
Günümüzde buna benzer birçok liderlikler vardır.
Madem tek kişilerimize inanmıyorsak toplu kişilikleri ayaklandıralım.