https://www.celikhanhaber.com/files/uploads/user/599b1a16-8d13-45b0-9e1b-7fb86a5a1caa.jpg
Sabri Altun

"mahşeri gördüm"

15-11-2011 11:02

Eskiden beri “mukaddes yolculuk” diye birçok yazı okumuş, birçok televizyon programları izlemiştim. Genel olarak kutsal topraklardaki manevi duygulardan, ilahi mekânlardan bahsedilirdi.

Zaten kaide olarak da özelikle güzelliklerden bahsedilir. Bahsedilmesi de gereklidir. Mamafih her ne kadar zorluklar yaşanmışsa da görevler yerine getirildikten sonra hele hele o yoğun ve ulvi duygular tadıldıktan sonra hiçbir zorluk akıldan kalmıyor. İsterse Kâbe’ye ulaşılana kadar vücudunuz işkence düzeneklerinden geçsin o muhteşem mabedi gördüğünüz an ve her namaz kıldığınız vakit hiçbir şey hatıra gelmez. Hele bir de Kâbe’yi ilk kez görüyorsanız…

Önce şu tespiti yapmak lazım: Hac’ın en önemli özeliklerinden birisi, belki de farz olmasının önemli hikmetlerinden birisi İslam âleminin birbirleriyle kaynaşması, her çeşit insanların aynı mekânda buluşması, Birbiriyle gurur duyması ve mahşer gönünün ufak bir provasının yapılmasıdır.

Şöyle yüksek bir tepeye çıktığınızda sel gibi akan milyonlarca insanın, Kâbe’nin dört tarafında o nazargah-ı ilahiye’ye el kaldırıp hepsinin aynı şeyi istemesinin verdiği güven duygusu bir müminin mutlaka yaşamsının gerekliliğini anlıyor, cenabı hakkın duaların asla çevrilmediği bu mekânda, en uygun şartlarda         yapılan bu yakarışların asla boşa geçmeyeceği gerçeğiyle mutmain olup, Allah’a şükredip, bu muhteşem hakikate vesile olan o Resul-ü Zişan’a salâvat getiriyorsunuz.

Resmi olarak 5 milyon gayri resmi olarak da en az 7-8 milyon insanın Arafat meydanında aynı anda aynı hislerle aynı şeyleri istemesi için dergahı ilahiye’ye açılan ellerin aynı duaya istisnasız her müminin gözlerinden akan gözyaşları eşliğinde amin demesi ve bunun sonucunda ve başta cenabı hak ve sonra Resulü Kibriya’sının müjdesiyle Arafat’ta bütün günahlardan sıyrılıp anasından doğduğu ilk gün gibi her kesin bizzat hissederek yaşaması, yaşanan bütün sıkıntılara fazlasıyla değdiğini kalbinizle ikrar ediyorsunuz.

Gerçekten muhteşem bir hadise…

Yeryüzünde hiçbir din bu kadar insanı böylesi şartlarda bir araya getirmediği gibi, hiçbir dini mabet bu ihtişama sahip olmamıştır.

Öyle sanıyorum ki bu manzarayı sadece Müslümanlar değil, hangi dine ve düşünceye mensup olursa olsun kim görse asla tereddüt etmeden teslim olacaktır.

Görür gibi inanmak bu olsa gerek…  

*

Sağımı solumu tanıdığımdan bu yana babamın İslam’ın şartlarını kulağıma fısıldadığını ve bana ezberlettiğini hatırlıyorum.

Şartları sayarken biriside “hac’a gitmek” ti... 

Ta o yaştan beri hac’a gitmeyi sadece beş maddeden birisi olarak düşünüyor, benden çok uzakmış gibi algılıyordum.

Ayrıca sanki sadece yaşlılara has bir ibadet’ti.

Maddi bir külfeti beraberinde getirdiği için hem zengin olmak hem de yaşlı olmak gerekiyordu.

Bu algı her ne kadar son on yılda biraz kırıldı ise de hala yaşadığım toplumun ekserisinde hâkimdi.

Böylece benim gibi birçok insan, gücü yettiği halde aklına bile getirmiyordu.

Tabi bu yorum başta kendi dünyam ve çevremde gördüğüm kadarıyla geçerlidir.

Çok hassas Müslümanların olduğunu ve gitmek için can atanların bulunduğunu da unutmamak gereklidir.

Kim bilir belki de bu algı ta 1910 dan 1950 yıllarına kadar Türkiye’den hiçbir hacının bu topraklara gelmemesi, yani 1910dan cumhuriyet kurulana kadar savaşlar sebebiyle gidilmemesi cumhuriyetten sonra ise devlet politikası olarak hac yollarının kapatılması sebebiyle oluşmuştur.

Her neyse genel kanı olarak; hani ölümü hatırladığımızda hiçbir zaman kendi üzerimize almadığımız gibi hac farzından bahsedildiği zamana da tıpkı onun gibi sanki bizden uzakmış gibi düşünüp yaşayıp gidiyorduk.

Ta ki bana bir telefon gelene kadar.

Telefonun ucundaki ses kadim dostum Ekrem Bingöl’e aitti;

-“Kardeş! Şirkette boş bir kontenjan vardı adını yazdım hazırlan birlikte hacca gidiyoruz.”

Bu telefon la birlikte bir anda bütün dünyam bütün duygularım değişmişti.

Hesaplarımın arasında hiç yoktu. Havsalam da hiç yoktu. Görünürde hiç yoktu. maddetende en zayıf bir zamanımdı.

Dostum daha önce 5 defa gittiği halde hiç aklına gelmemiştim.

Bu sefer beni çağırıyordu…

 Peki, neden şimdi?

Birden hac duyguları beynime üşüştü;

 

Bu yolculuk “lebbeyk Allahımma lebbeyk” ile başlar.

Yani “buyur Allah’ım buyur”

Öyle ise Allah çağırıyor.

O zaman ne haddime… Eğer o çağırıyorsa durmak ne haddime… Eğer o çağırıyorsa maddi zorluk da neymiş…

O andan sonra her şey farklılaşmıştı.

Bediüzzaman hac farizası en avam bir mümini velayet derecesine çıkartır demişti.

Eğer Allah çağırmışsa o makama ulaşmak demektir.

Eğer Allah çağırmışsa kendi nazargahında kendi evinde seni misafir edecek demektir.

Ona buyur dememek ne haddime…

Sonra sanki kafama bir balyoz inmişti; biz Müslüman’ız Elhamdülillah… Hac ise Müslüman olmanın bir şartıydı.

Sanki ilk kez bu şartın varlığını kabul ediyordum.

Sanki bir uykudan uyanmış gibiydim.

Yahu bir Müslüman için namaz kılmanın mecburiyeti kadar kati olan bir hac farizası da var.

Neden şimdiye kadar hep geri plana itilmişti?

Gerçekten cevap bulmaktan zorluk çekiyordum.

Derken insan zaman zaman çok farklı duyguların atmosferine giriyor.

Hacca gitme ihtimalinden dolayı daha önce yaptığınız birçok masum hatayı bile yapamaz oluyorsun.

Zira haccın sorumluluğunu o andan itibaren taşıyorsun.

Hele hele Allaha misafir olacağını düşününce daha farklı bir şekilde ibadetlere sarılıyorsun.

Velhasıl bambaşka bir insan oluyor bambaşka gözlerle hayata bakıyorsun.

Allahın dostluğunu daha yakından hissediyorsun.

İşte o zaman içinde şöyle bir haykırış geliyor:

Ey dünya! Ey kâinat! Ey melekler! Ben Allahın evine gidiyorum…

Hakikaten bu duyguyu tüm Müslümanların yaşaması gerekiyor.

Rabbim her mümine nasip etsin inşallah…

 

DİĞER YAZILARI Bebeklerin Gücü.... Devletin inisiyatif gücü “Vurun kahpeye” Ormanda 15 Temmuz Orantısız Kavgalar Orman'da Yeni Düzen! Pralamenter sistem aslında ne demek Bir eseri hiddet… Küffara giden dualarımız. 15 Temmuz Ve Bir Öneri! Bediüzzaman ve parlamenterler sistem Panama Leaks ve Bediüzzaman Görüyorum ama diyemiyorum. Bir Devrin Anatomisi İnsanları idare edenlerin gözünü kan bürümüş. Ayrık otları ve yaşlı kadınlar Müslümanlar savaşıyor. Sınırı olmayacak… Alın o sapıkları başınıza çalın SÖZ Allah rızasını düşünen üçüncü şahıslara duyurulur Dilimizi yüreğimizle güçlendirmek… Milenyum nesli ve tenha siyaset Neden Mustafa Bulut… Batının gücü nerden geliyor Sineklerin kartallalra savaşı… Ucb’un böylesi… Kavgayla gelen bir mecburiyet İsrail'in muvaffakiyeti, Müslümanların muvaffakiyetsizliği Kutsal mekânlar hapishane gibi Her karışı Peygamber kokuyor Kudüs Gezisi Hiç büyümeseydim Olimpiyatları alsak ne yazar? Dağ tepeye, tepe kuma dönmesin… Mağlubiyetin sırrı SBS'deki başarının çarpıcı öyküsü. Ey menhus ruh artık titre İftar çadırı ve nesli ati Bediüzzaman ve gezi hareketi Belki Garip, Ama Bir Öz Eleştiri Son Osmanlıya son saldırı… Kadınlık onuru Dehlizlerdeki sahte kahramanlar Çelikhan Türkiye’ye sığmıyor. Hangisi daha tehlikeli? Biz Ne Olacağız? Takdir ve İhanet Ne idik, ne olacağız? Mustafa Şahin Bir Liderin Doğuşu Yaşayan Efsane,Reis Yaylagül Mahmut Şahin Toplumsal refleksler Sükût Ediyorum Gelemeyen Bahar Herkes işine Baksın... Suçlu Benim Ormanın Tarihi Yeniden Yazılıyor Baykuş’un Gözleri Bir Masalım Var Deccal operasyonu mu Kürt sorunu mu? Eğitim, Toplum Ve İntihar Çelikhan Ve Kızların Hakkı Bir Çağın İz Düşümleri 2 Bir Çağın İz Düşümleri 1 Kelimeler canlanır mı? Kavimler neden helak oldular? Ene ve nefsin serüveni Amerika’yı sömürmek… Küre-i Arz Konuşunca... Kim ayvayı yiyecek? Baba mı dediniz? Hangi rejim? Bir Çıkmazın Anatomisi Hayal hakikat arası bir şey Zindandaki delik Yumurta idaresi Hain Köpek Bireyin gücü mü cemiyetin gücü mü? Acıdan söz et bana Bu film burda bitmez Demokratik yağmurlar Çelikhan Net ve TOKİ sürecinde almamız gereken ders Ahde Vefa Veya Mü’min’in Yitik Malları Kaymakamların rolü ve Anadolu Mayası Kaymakamlar Geçidi Düşman içimizde… Kördüğüm Bir Dünya… Yansın Tahrir Meydanı Görüyorum ama diyemiyorum Mahkum adam nasıl hür adam olur? “Hür Adam”la açılan ufuklar… "Yarab hayretimi arttır" Her şey 'kün' de saklı Eyvah Amerika'yı kızdırdık Asrın en büyük eğitim yanlışı Tehlike kapımızda 2 Tehlike kapımızda Haritaya dikkat! Devlet ve Ramazan Bayramı Onlar rahmete uçtu ya bize ne olacak? Perde gerisine bakalım bence… En büyük buluşma Yıkılmayan duvarlar (Mutluluğa yolculuk-2) Heni en lekum (Mutluluğa yolculuk) Asya'nın bahtına saplandım 2 Şahin Bakışlı adam Hesaplanmayan Hesap Dağdan iniş… Cennette futbol var mı Gerçeğin çizgileri ve bir Ceylan Bayramlar Ve Bazı Adetlerimiz Irmak Ummanda Boğulur Tahrik,yara ve kontr hareketler. Cüruf’a Dikkat Ham Çarık Ve Kıl Çorap Uygun Adım Şimdi Jari Zamanı Ve yeni valimiz...