Bazen hiçbir şey anlatmayan hikâyeler yaşanır.
Bazen de çetrefilli kelimeler peş peşe gelir ama yinede anlamsızdırlar.
Bazen de bir kuş ölüsü yahut bir gülkurusu insana büyük sırlar fısıldar.
Bazen aradığını bir kentin ara sokaklarında bulursun bazen de bir köy hayatının basitliğinde…
Ve işte bu gün bir avcı sinsiliğiyle hayatın dar sokaklarına dalmış bulunuyorum.
Yazacağım hikaye anlamsızdır.
Kullanacağım çetrefilli sözler manasızdır.
Ayrıca tek dünyalılarla da işim yoktur.
Hesap veremeyeceğim hiçbir hesabımda…
* * *
Kılıçdaroğlundan laf açıldı.
CHP konuşuldu.
Derken muhalefet gündeme geldi.
Beni bir tebessüm sardı.
Alevi diyarlarında gezdim.
Cem evlerine uğramak istedim.
Ezanı duydum.
“Huu” diyen erenlerin kervanına katıldım.
Aleviler Ce-He Pe’ye oy vermek zorunda mıdır?
Derken bir Ramazan günü iftarımı zerban da açtım.
Bütün her şeye rağmen garip olan nedir bilir misiniz;?
Asırlar süren bir birliktelikte asla bir “birlik” oluşmaması.
Havuz aynı havuz ama ne yazık ki akvaryumlar farklıdır.
* * *
Çocukluğumu yahut çocukluk duygularımı yitirdiğimden beri memleket türkülerini işitemez oldum.
Eskidende aynı hayat stüdyosunda yaşıyordum bu günde…
Peki, eskide duyduklarımı neden şimdi duyamıyorum.
Adam karşıma dikilmiş:
-“Sen kendini ne sanıyorsun?”
-“Hiçbir şey…”
-“ Sen kimsin ki…?”
-“Ben benim”
-“Sen neyine güveniyorsun?”
-”Haklı olmak yetmiyor mu?”
Haklı olmanın yetmediği bir çağda yaşıyorsanız, ıslak kibritlerle kamp ateşini yakmaya çalışıyorsunuz demektir.
Karşıma dikilen adama öfkeleri geri plana iterek, acıma dürtüsüyle yaklaşmıştım.
Zira ancak şefkat şiddeti öldürebilir…
Her şeyin ve her anın bir sorgu-sualı olacaktır.
Ne o sorgu hâkimiydi nede ben bir maznun.
Ama yaşanılası anlar olacaktı ya…
Ve bir yaşıma daha basarak yaşamıştım.
Yürüdüğüm sadece düz bir yoldu.
Yaşamak istediğim ise son derece basit bir hayattı.
Doğruya doğru eğriye eğri diyecektim.
Meğer en zora talip olmuşum.
Meğer hayatın özeti farklıymış.
Zamanın çarkları gerçek dağların karakterini tanımlıyormuş.
Ahh şu çarklar yok mu?
Nice dağları un ufak ederde mazi sahrasında kum yığınlarına dönderir.
Dağ olmak büyük sırları barındırdığı gibi büyük asaleti de barındırırmış.
Dağların tepelere tepelerin çöle döndüğü birçok tarihi hakikatler orta yerde duruyor.
Mazi kıtasına el sallarken bunların çoğuna şahit olmuştum.
En nihayet dayanamadım.
Karşımda dikilen adama öfke ile haykırasım gelmişti.
-“Dağ iken tepe oldun, çöle dönmeden yıkıl karşımda.”