Demokratik düzenlerde sistem nasıl işler biliyor musunuz?
Memleket idaresinin bütün sivil kademelerinde idareci ve yöneticiler secimle iş başına gelir.
Hangi birim olursa olsun idari seçimde yeni gelen eskiden daha iyi yapacak diye gelir.
Bu bir dernek olur, bir sendika olur, bir parti başkanlığı olur, hiç fark etmez.
Demokrasinin en vazgeçilmez tarafı budur.
Lakin bir durum var ki; bu sistemin böyle işleyişini henüz ülke olarak algılamış değiliz.
Yaklaşık yüz yıldır sözde demokrasiye geçtiğimiz halde hala başkanlıkları “geleneksellik” çerçevesinde değerlendiriyoruz.
Şöyle bir demokrasi tarihimize baktığımızda kaç tane iktidara oynayan partilerin başkanları ölmeden önce değişmiştir?
Birisi bir partiyi kurduğunda, hele ki bu parti ülke idaresinde biraz söz sahibi ise yani belirli bir tabana sahipse asla başkan değişikliği yaşanmamıştır.(iğrenç komplo skandalları hariç)
Tabi durum böyle olunca demokrasiyi hazmetmemiz mümkün olmamaktadır.
Demokrasinin en önemli unsuru partilerde durum böyle olunca varın demokrasinin diğer birimlerini siz hesap edin.
Zaten Türkiye’de hiçbir zaman demokrasi bütün güçleriyle hâkimiyetini sağlamamıştır.
Zira bizim demokrasi algımız takım tutma refleksiyle paralel gitmiştir.
Tabi durum böyle olunca karşı tarafın haklılığı hiçbir zaman değer kazanmamıştır.
Kendi tarafının şeytanı karşı tarafın meleğine tercih edilmiştir.
Bu durum Türk demokrasisinin belki de en büyük handikabıdır.
Bir diğer handikapsa; başarısızlıkların gerektiği şekilde cezalandırılmamasıdır…
Bunu sadece halkın seçimlerde cezalandırması olarak algılamayalım.
Tabii ki seçim ve halk önemlidir, fakat asıl önemli olan başarısızların tekrar yüz bulup devam etmesidir.
Mesela batıda zaman zaman basında duyarız ki her hangi bir ülkede yaşanan herhangi bir kriz döneminde bir idareci eğer krizi iyi yönetmemişse yahut da iddialı girdiği bir seçimde beklenenin altında oy almışsa seçime gerek kalmadan idareciler istifa eder.
Zira öyle bir gelenek oturmuştur ki; başarısızlık en büyük ayıptır.
Çünkü başa gelen adam başarmak için gelmiştir.
Halkına ve seçmenine o sözü vermiştir.
Hiçbir zaman “dün dündür, bu gün bu gündür “lafı revaç bulmaz.
Dolayısıyla hem idarecisi erdemlidir hem de seçmeni…
Allah aşkına siz söyleyin Türkiye’de hiç böyle bir durum yaşadık mı?
Kaç tane başbakan, kaç tane parti başkanı, kaç tane vekil veya belediye başkanı “söz verdiklerimi yapamadım” yahut karşı karşıya kaldığı olumsuz bir durum karşısında beceremeyince “beceremedim” diye istifa etmiştir.
Ben hatırlamıyorum.
Varsa da son derece acayip bir istisnadır.
Evet, ülkemizde demokrasi anlayışı maalesef gerçek manada henüz oturmadığı için konuşulması gereken o kadar çok handikapları var ki, insan hangisini anlatacağını şaşırıyor;
Mesela, yerel olarak bazen öyle durumlar yaşanır ki bütün bir halkın idarecileriyle birlikte tepki göstermesi gerekir.
Bir şartla ki; idareciler yapılması gerekeni bihakkın yapmışsa…
İsterseniz meseleyi biraz daha özelleştirip biraz daha açalım;
Bu gün Çelikhan adliyesinden oldu.
Daha önce kaldırılan birçok birim gibi buda sessiz sedasız ve tepkisiz ortadan kalktı.
Bu noktada şöyle düşünelim:
Adliyenin kalkacağına dair en az bir senedir söylentiler var. Hatta kuvvetli söylentiler vardı.
Hangimiz ve hangi birimimiz bu işe hazırlandı?
Kim bu konuyla ilgili bir dosya hazırladı ki gerekli mercilere başvursun?
Haydi diyelim ki önceden hesaplanmadı; olay gerçekleştikten bu yana kimler bu konuda hazırlık yaptı, kimler nerelere müracaat etti?
Oturup ah vah edip mangaldan kül bırakmamacasına sağa sola laflarla saldırmaktan başka kim ne yaptı?
44 tane ilçe geri hakkını alırken, belki de en çok hakka sahip Çelikhan olduğu halde kim nerelere başvurdu?
Kim ne tür hazırlıklar yaptı?
Bir Sayın Ahmet Aydın’ın başbakanla görüştüğünü duyduk.
En azında manevi destek olsun diye övücü bir haber yaptık, habere yapılan yorumlar ortadadır.
Bir kere neyi niçin yaptığımızı ve neyi niçin yapmamız gerekir, onu bile bilmiyoruz.
Her neyse bu konu o kadar acıtıcı ki halkımızın ve aydınlarımızın bu durumunu başka bir zamana havale ederek şunu demek istiyorum;
Bir kere baştan beri yazmaya çalıştığım ideal bir demokrasi kılıfı içerisinde, bizler başta tüm idarecilerimiz ve halk olarak sınıfta kaldık.
Bir kere yaşadığımız bu şok dalgasını www.celikhannet.com dışında hiç birisi idare etmemiştir.
İadeciler başarısız olmuş, yöneticiler başarısız olmuş, bütün sivil kurum ve kuruluşlar başarısız olmuş.
Oysa şöyle bir hayal ediyorum ki;
Bu olay ilk duyulduğu zaman her birim kendi çapında bir hazırlık yapmıştır.
Mesela belediye duyar duymaz ta bir sene öncesinden Çelikhan’ın bütün coğrafi, sosyal ve siyasal yapısını nazarlara sunacak bir dosya hazırlamıştır.
İktidar partisi mensupları aynı minvalde dosyalar hazırlayıp, bütün Milletvekilleriyle sürekli diyalog halinde olup atılması gereken adımlar atılmıştır.
Bütün sivil toplum kuruluşları her alanda ve her platformda yanlışlığı dile getirmiş bu konuda her haliyle idarecilerin arkasında olduğunu belirtmiştir.
İş ciddiye bindiği anlaşıldığı andan itibaren belediye, iktidar partisi, ana muhalefet, Mecliste grubu bulunan siyasi partiler, tüm partiler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte ortaklaşa geniş şümullü bir dosya hazırlanıp gerekli birimlere 4 koldan sunulmuştur.
Adıyaman’a Ankara’ya heyetler gönderilmiş gerekli tepki ve açıklamalar yapılmıştır.
Bütün bunlara rağmen hiçbir şey elde edilmeyince ve adliyede kapanınca bütün idareciler(başta belediye başkanı, akabinde İktidar Partisi ilçe başkanı ve diğer siyasi ve STK temsilcileri) halkı da arkasına alarak görevlerinden istifa etmiştir.
Ve bu tepki öylesine dikkatlere sunulmuştur ki; ne pahasına olursa olsun bu memleket hiçbir sandığa gitmeyecektir.
Çünkü eğer demokrasilerde haklıysan kazanırsın.
Şimdi siz söyleyin böylesine bir tepki karşısında ulusal basının bigane kalması mümkün mü?
Ulusal basınla çıkan böylesi gür bir sese karşı hükümet ve devlet ne yapacak?
(orasını bende merak ediyorum)
Şimdi hayalden hakikate geçersek;
Başta idareciler olarak, sonra bütün halk olarak bu işin ne kadarını yapmışız ve gerçekten ne kadarını yapabiliriz.
Elhasıl durum bu şekilde ise, bana neden bu konuyla ilgili yazmıyorsun diyorlar:
Yahu ben neyi yazacağım.
Hiçbir şey yapmamışız ki…
Devlet devletliliğini bırakmış şirket gibi davranırsa…
Millet sahip olduğu yetkilerinin farkında değilse…
İdareciler ve yöneticiler temsil ettikleri onura elyak hareket etmiyorsa…
Aydınlarımızın hali sitemizde çıkan haber ve yazılara yapılan alakasız birbirinin kellesinin alır cinsinden yorumlarla göz önünde ise…
Bana sükût düşer…