Sayın Ercan Turan için yazılası 4 yazıdan birisi:
Kaymakamlar Geçidi
Aslında kahramanlar geçidi diye bir başlık atmak gerekmektedir.
Çünkü kaymakamlar Anadolu’nun devlet-millet bütünleşmesinin temel harcını oluştururlar.
Çünkü kaymakamlar milli birliğin temel taşı olan gönül birliğinin gerçek “banisi” dirler.
Tek parti döneminin ceberut idaresi mantığıyla yetişmiş kaymakamlar hariç hiçbir kaymakamın “onlar ve ötekiler” sınıflamasında aristokrat bir kimlikle halka tepeden baktıklarına pek şahit olunmaz.
Tek parti diktatoryasının ülkemizi tesiri altına aldığı uzun yıllar boyunca kaymakamlık ve devlet temsilciliği (büyüklerimizin anlattığı şekliyle) her zaman aristokrat, her zaman ekşi ve sert bir yüz ifadesiyle bu millet yönetilmişti.
O kaymakamlara pek fazla yetişmedik fakat 12 Eylül döneminde bu makamı kaymakamlıktan öteye askerlik makamını andıran icraatlarıyla tanımıştım.
Öyle ki o dönemde yedek öğretmenlik yaptığım bir eğitim öğretim sezonunda o kadar çok kaymakam denetimlerine şahit olmuştum ki çok sevdiğim öğretmenlik mesleğinden tiksinir olmuştum.
Hayatımda meslek değişikliğine sebep oldukları için hep uzaktan uzağa kaymakamları takip eder dururdum.
Bu sebeple hep hayalimde devletin "şefkatli eli gülen yüzü olan kaymakamlar" canlanırdı.
Zira bu millet ceberut devlet anlayışında çok çekmişti.
Bu millet özelikle köylü milleti gerçekten şefkate muhtaçtı.
Zamanında çok hor ve hakir görülmüştü.
Güya köylü milletin efendisiydi fakat en çok da azar işiten onlardı.
Nitekim bu gerçeği Abdurrahim Karakoç "yutkundu eğdi başını" adlı şiiriyle bir utanç tablosu olarak başlarımızın üstünde çerçeveletmişti:
"Gitmişti makama arz-ı hal için
'Bey' dedi yutkundu eğdi başını
Bir azar yedi ki oldu o biçim.
'Şey' dedi yutkundu eğdi başını."
Böylece bu millet yutkundukça demokrasiye olan susuzluğu da artı, susuzluğu arttıkça sandık başlarında güçlü iktidarlar çıkarttı.
Ama gel gör ki yaklaşık 60 senedir devlet(daha doğrusu derin devlet) ile millet arasında garip ve çetin bir savaş da devam ededurdu.
Çünkü her güçlü iktidara bir ihtilal veya muhtıra yapıldı.
Her şeye rağmen zaman milletten yana iyiye doğru gidiyordu.
O yutkunan köylü hırslandı, bilendi ve en nihayet çobanlık yapan çocuğunu karşısına aldı.
-"Oğul ben okumadım fakat sen okuyacaksın.
Okuyacaksın ki Kaymakam olasın
Okuyacaksın ki Hâkim, Savcı olasın.
Okuyacaksın ki bu eli nasırlı baban bir daha kendi devletlisinden azar işitmesin."
Böylece yemedi içmedi oğluna para yetiştirip okuttu.
Ve işte o oğullar okudular, belki biraz zor oldu ama büyük makamlara da geldiler.
Bu gün eğer AK Parti iktidarı bu kadar yıl, bu kadar ihtilal girişimlerine rağmen ayakta duruyorsa bence en büyük etken o çocukların belirli yerlere gelmesinden kaynaklanıyor.
O çocuklar artık babalarının azar işitmesini istemiyor.
Ve işte o çocuklardan bir kısmı da kaymakam olmuşlardı.
Ve ben 1994 ten bu yana Çelikhan’da gazetecilik yaptığım için gelen giden tüm kaymakamlarla diyalogum olmuş birçok konuda istişare etmiş, bazı önemli meselelerde birlikte hareket etmişizdir.
Zaman geçtikçe özlediğim kaymakam portresi şekilleniyordu.
Ve en nihayet özlediğim tüm kaymakamlık portresini Sayın Ercan Turan'da görmüştüm.
Tabi Ercan Turan’ı bu zaviyede gördüğüm için adım adım takip etmiştim.
Her hareketini incelemiş her kararını hayranlıkla gözlemlemiştim.
Onun en önemli dört tane özeliğini kendisi burada iken mercek altına almış not defterime kaydetmiştim.
Eğer o zaman bunları yazsaydım riyakârlık olarak yorumlanacağı için yazmamıştım.
En az bir sene sonra yazmayı düşünüyordum fakat çeşitli sebeplerden dolayı "Ah Ercan Turan Ah" demek zorunda kaldığım için şimdiden yazmaya başlıyorum.
Şu noktayı rahatlıkla söyleyebilirim ki: eğer Sayın Ercan Turan bu donanımıyla devam ederse inşallah bu devlete ve bu millete çok büyük hizmetler edecek ve çok önemli mevkilere de gelecektir.
Şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki gelecekte kendisi mutlaka “tez” konusu da olacaktır.
Bu vesileyle kendisine başarılar dilerim.
Bana göre en önemli özeliği çevresiyle kurduğu diyalogdur.
Zaten eskiden beri kaymakamlar hakkında dikkatimi çeken bir konu vardı.
Zira tüm kaymakamlarda ortak bir anlayış görmüştüm.
Hepsi iki yıllığına geldikleri ilçelerde sanki ömür boyu kalacaklarmış gibi icraat yapar sanki kendi memleketleriymiş gibi bir heyecanla çalışırlardı.
Hatta bu konuyu bir söyleşimizde Sayın Ercan Turana sormuştum.
“Aldığımız eğitim bize bu bunu aşılıyor” demişti.
-“Bizim için memleketin her karesi doğup büyüdüğümüz yer gibidir”
“Birde kişisel karakter” demişti.
İşte Sayın Ercan Turan’da kişisel karakter çok daha farklıydı.
Büyük liderlerin hayatını okuyanlar bilirler ki hepsinin ortak özelliği tanıdıkları insanları hiçbir zaman unutmazlar. Hatta ismiyle cismiyle ve farklı huylarıyla bilirler.
İşte Ercan Turan'da da aynı özelik vardı.
En ücra köyün en sıradan insanıyla sohbet eder tanır ve bir daha unutmazdı.
Hele sorumlu olduğu toplumun nabzını tutması açısında son derece orijinal bir yöntemi vardı.
Her kesimden bire bir görüştüğü fikrini aldığı insanlar vardı.
Kendisince tespit ettiği Toplumun kanaat önderleriyle periyodik zamanlar içinde toplantılar yapar alınması gereken resmi gayri resmi önlemleri alırdı.
Birçok kimsenin farkında olmadığı birçok sorunları tespit edip çözüme yönelik kafa yorardı.
Mesela şahsen yıllardır bizzat Çelikhan’ın meseleleriyle hem hal olduğum halde farkında olmadığım birçok konuda beni de aydınlattığı olurdu.
Gençlerle diyalogu had safhadaydı.
Hele gençlerle bir futbol oynayışı vardı ki değmeyin keyfine…
Eh futbol hakemliği ise bir başka güzeldi.
Oynadığı maçlarda kendisi hakemlik yapardı.
Kendi ceza sahasındaki bir faulü rakip ceza sahasında yapılmış gibi penaltıya karar verir ve kendisi atardı…
Not: Konu ile ilgili diğer yazılar süreç içerisinde yazılacaktır.