Geçenlerde üniversitede okuyan bir gencimiz okulunda sunmak özere "Çelikhan’ı anlatma" konusunu seçtiğini söyledi.
Ve benden biraz Çelikhan’dan bahsetmemi istedi.
Çelikhan’ın farklılıklarını...
Çelikhan’ın güzel yönlerini...
Sosyal yapısını...
Türkiye ve dünyada ki konumu hakkında fikirlerimi sordu.
Tabi konu Çelikhan olunca ister istemez yıllardır yazdıklarım aklıma geldi.
Birçok "Çelikhan hikâyesini" yazmıştım.
Yaşanmış dramlarını, acılarını mutluluklarını...
Ve hatta destanlarını yazmıştım.
Daha da ötesi adım adım şiirini yazmıştım.
Çavdar yaylasından Ari Muruda,Jari den Kaskask’a kadar yudum yudum şiirlere nakşetmiştim.
Çelikhan benim yaşam felsefemdi.
Bütün bunlara rağmen karşıma geçip “Abi anlat” deyince, bir anda her şey kafamda silinmişti.
Benden istediği Çelikhan’ın sosyal hayatıydı.
Çelikhan’ın insan karakteriydi.
10 yıl önce olsaydı saatlerce anlatabilirdim.
Zevkle ve şevkle anlatabilirdim.
Çünkü söyleyecek çok şeyim vardı.
O zamanlar aysbergin görünmeyen yönünü bilmiyordum.
O görünmeyen yönünü kendi hayal dünyamla bitiştirmiş olağan üstü bir varlık sıfatıyla süsleyip cilalamıştım.
Lakin şimdi o kadar emin değildim.
Görmek istemediğim, asla tasavvur edemediğim birçok yönünü keşfetmiştim.
Belki gerçekçi bakış bu bakıştı, belki realite buydu ama ben iç dünyamda asla böyle görmek istememiştim.
Ve bu kadar sevdiğim bir şeyi nakıs göstermek içime sinmiyordu.
Dolayısıyla kafama format çekip bu günün bakış açısıyla yinede halı hazırdaki Çelikhan’ın dünyadaki farklılıklarından birkaç noktasını anlattım.
Bir aşığın gözüyle değil bir gözlemcinin gözüyle meseleye yaklaşmıştım.
Yinede var olan sosyal hayatlar içinde orijinal farklılıkları yok değil.
Hele bir taziye kültürü var ki tüm dünya insanlarına örnek olacak bir kültürdür.
Düğün yemekleri…
Bayram sabahları…
Birde çay ocaklarındaki günlük espri makineleri…
Anlatmak ve görmek istemediğim konulara gelince; her ne kadar içimde bir sır olarak bazı yönlerini saklıyorsam da bir konusunu açmadan edemeyeceğim.
Çelikhan birçok günahının hesabını verebilir ama bir konu var ki asla onun hesabını veremez.
En az bir asırdır,(benden önceki nesillerden edindiğim intibadan dolayı bir asır diyorum belki daha öncesinden beri bu durum devam ediyordur.) Çelikhan kadınların hakkını yiyor.
Çelikhan kızlarına dinimizin emrettiği malvarlığının üçte birisini vermiyor.
Kız dendi mi sanki o evin bir yabacısı gibi bakılıyor.
“Eh nasıl olsa birisine vereceyiz, öyle ise neden malımızı verelim ki” mantığı işliyor.
Hâlbuki kime verirseniz verin şer’an kızlara verilecek hesabımız vardır.
Erkeklere kazandıklarından bir pay, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır."
(Nisa Suresi 32
Dinimiz kadına miras hakkı vermiştir.
Küçük olsun, büyük olsun, evli olsun bekâr olsun, isterse annesinin karnında bir kız çocuğu olsun, ona her durumda miras hakkı vermiştir.
İstisna nevinden dini emirleri yerine getiren insanlarımızı tenzih ederek şunu söylüyorum:
Çelikhan kadına hakkını vermiyor.
Ve bu hak başımıza çok belalar getiriyor ve getirecek de.
Çağdaşlıktan dem vuran, yeri geldi mi mangalda kül bırakmayan modernist(!) Çelikhanlı insanlarımızın kulakları çınlasın.