Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Ülkemiz son yüzyılın belki de en büyük eşiğini geride bıraktı.
Şu anda yapılması gereken; her kesin kendi sorumlulukları doğrultusunda sonucu okuması dır.
Siyasetçi kendi açısında, sosyal bilimci kendi açısında okuyacağı gibi, laikler ve dindarlarda kendisi açısında sonucu çok iyi okuyup değerlendirmesi lazımdır.
Tabii ki en başta iktidar partisi bu değerlendirmeyi her kesten daha çok yapması en önemlisidir.
İsterseniz şöyle düşünün:
Bu referandumun en önemli argümanı daha çok demokrasi değil miydi?
Çok yetersizde olsa bir ihtilal anayasasına karşı çıkıştı.
Normal şartlarda her akli selim insanın her vatanını seven “demokratın “buna seve seve “evet” demesi lazımken; daha önceki seçimlerde demokratların kalesi olan birçok ilde(mesela Aydın ve Manisa gibi…) “hayır” çıktı.
Ve bu sonuç bana göre çok ilginç geldi.
Daha da ilginci kıyı şeridi boyunca “hayır”cıların lokalize olmasıydı.
Yani en “köylü Mehmet emmi” ile tabiri caiz ise en okumamış sıradan halk demokrasiye sahip çıkarken, yaşam şekli sözde en aydın olan kesim sahip çıkmadı.
Bu sizce de düşündürücü değil mi?
Bu sonuç bana iki şeyi hatırlattı.
Birincisi iktidarın duruşu…
İkincisi iktidarın duruşuyla birlikte İslamiyeti temsil eden görüş, düşünce ve cemaatlerin İslamiyeti gerektiği şekilde anlatamaması ya da gösterememesi…
Ülkemizde sosyolojik olarak üç çeşit insanın yaşadığı bir gerçektir.
Dindarlar, dini sevmeyenler ve dini sevdiği halde yaşamayanlar.
Eskiden beri demokrat” geleneğinde (ki Bediüzzaman’ın demokrat partiyi tercih etmesinin altındaki önemli sırlardan biriside buydu)hem dindarların hem de dini sevip de yaşamayanların buluştuğu ortak değer olan iktidarlarda toplumsal mutabakat rahatlıkla oluşabiliyordu.
Zaten bunun sonucu olarak da ülkemiz sosyalizmin ya da komünizmin kucağına düşmemişti.
Zira “demokratın” çağdaş manası da her kesim insanın başkasına zarar vermeden rahatlıkla yaşam biçimini sergilemesi değil mi?
Öyle ise bu oylamada ortaya çıkan sonuç da, iktidar partisi demek ki ülkenin bu yoğun kesitinde ki geleneksel demokratlara “demokratlığını” kabul ettirmemiş.
Bunun asıl sebebi ise; idarecilerin dindar olması ve kökenidir.
Diğer taraftan buna paralel olarak göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek daha da ortaya çıktı ki; en az bir dönem daha Ak Parti iktidarı gözüküyor.
Öyle ise şu sonuca varmak mümkün:
Kıyı kesiti dışında tüm demokratlar bu iktidarı demokrat kabul ediyor.
Peki, kıyı kesimi neden bunları bu şekilde kabul etmiyor?
İsterseniz önce bu bölgede “hayır” çıkmasının nedeni özerinde biraz kafa yoralım.
Bence işin can alıcı tarafı bölge insanının “yaşam biçiminden” kaynaklanıyor.
Bu bölgedeki insanımızın bilinçaltında dehşetli bir korku yerleşmiş ya da yerleştirilmiştir.
Öyle sanıyorum ki referandum boyunca özellikle CHP bu kitlenin kulağına İranvari bir yaşam biçimini hatırlatıp;”evet çıkarsa bu iktidar, şeriatı getirecek ve hepimizin yaşam şeklini değiştirecek. Polis zoruyla çarşafa bürüneceğiz. Kısaca çağdaş yaşam diye bir şey kalmayacak.” Gibi bir sürü korkularla bu insanları korku uçurumlarına yuvarlatarak psikolojisini de bozdular.
Kim ne derse desin bu bölgede hayır çıkmasının en büyük etkeni bu düşünce idi.
Şimdi isterseniz bir an kendimizi onları yerine koyalım.
Ülkede çok güçlü dindar bir iktidar var.
Sistemi yavaş yavaş kemirmeye çalışıyor.
Önce kemiriyor sonra bir bir çökertiyor.
Kaleler tek tek düşüyor.
Rejimi koruyan güçler sırayla çökertiliyor.
Devletin sermayesi yön değiştirmiş, bürokrasi tamamen yer değiştirmiş, üniversite zapt edilmiş, askerler susturulmuş, en son dayanak yargıydı şimdide onu kemirmeye başladılar.
Bunların önü alınmazsa tamamen her şey bitecek.
Cumhuriyet elden gidecek, laiklik yok olacak, Atatürkçülük tarihe karışacak…
Bütün bunlar bir tarafa hele birde İran gibi bir rejimde yerleştirdiler mi o zaman bu ülkede yaşanmaz.
Bu düşünce gerçekten öyle bir korkuyu beraberinde getirir ki, yaşam zindana döner.
Tabiri caiz ise köşeye sıkıştırılmış kedi misali ölümü göze alıp “can havli” ile saldırganlıklar başlayabilir.
Kısaca anlayacağınız ülkemizin önemli bir yüzdeliği büyük bir gerginlik yaşamaktadır.
Bu gerginlik bir an önce düzeltilmezse, tansiyon indirilmezse Allah korusun büyük toplumsal kaoslar bizi bekliyor olabilir.
*
Şimdi manzara buysa; yapılması gereken nedir?
Bence detaylı bir sosyo-psikolojik tahlil yapılmalı ve bu ülkede yaşayan her görüş deki insanları, özelikle dini sevip de yaşamayan kesiti rahatlatmak adına bir dizi önlemler alınmalıdır.
En başata yüzyıldır dayatılan hayali korkuların bertaraf edilmesi gerekmektedir.
Her şeyden önce bu ülkeye asla İran gibi bir rejimin gelmeyeceği ispatlanmalıdır.
İslam Türk devletlerinin tarihi geleneğindeki maturidi anlayışını tekrar gündeme getirmeli ve demokrasinin asla İslamiyet’le çatışmadığı bilakis daha da illeri seviyede barındırdığı ilan edilmelidir.
İktidar; takkiyeci bir demokrat olmadığını gerçek bir demokrat olduğunu kabul ettirmelidir.
Yanı kısaca en kısa zamanda geniş toplumsal mutabakat sağlayıcı önlemler alınmalıdır.
“Evet-hayır”ın haritadaki görüntüsü bana biraz ürkütücü geldi de…