Hüküm Allah’ındır.
O her şeyi hikmetle yapar.
O her şeye her an hükmeder.
Onsuz bir yaprak bile yerinde kıpırdamaz.
*
Şiddet bütün şiddetiyle devam ediyor.
Arap baharında yağan yağmurlar Suriye’de yerini doluya bıraktı.
Fırsattan istifade PKK kar yağdırıyor.
*
Gözler savaş baltalarında.
Yürekler bileniyor.
Devlet şahlanıyor.
“bayramı da seyranı da arefeyi de başlarına dar edeceğiz.”
Konuşan Başbakan, konuşan Cumhurbaşkanı…
Ve durmadan şehitler geliyor.
Ve halk olarak bizi bir ürperti sarıyor:
”Ne oluyoruz?”
*
Bu yazıyı her kim okuyorsa şöyle bir koltuğuna yaslansın ve Türkiye’nin durumunu düşünsün.
Yaklaşık otuz yıldır bu ülkede neler olduğuna bakalım:
Ta Özal’dan beri denenen çözümler var ortada.
Ne zaman mantıklı bir çözüme başvurulduysa şehit sayıları artmış, olmadık düzenekler sahneye konulmuştur.
Mesela:
Özal çabaladı bir anda 30 ların üstünde şehitler geldi.(Bingöl saldırısı)
Çiller diklendi susurluğa toslandı.
Refahyol işi refaha döktü 28 Şubatta boğuldu.
Derken 2002 Ak parti iktidarıyla başlayan yep yeni bir süreç.
Bu süreçte Ergenekon devini tanımaya başlıyoruz.
Bu süreçle birlikte ha bire gelgitleri yaşadık.
Şöyle bir hafızamızı yoklasak göreceğiz ki; ne zaman Ergenekon bir darbe yediyse anında şehit sayıları artmıştır.
Bu zaviyeden bakılınca şu gerçek ortaya çıkıyor, genelkurmayda ki son çözülmelerden sonra tam askeri vesayet bitti derken böylesine korkunç saldırılar baş gösterdi.
*
İsterseniz bu noktadan sonra işi biraz evrensel boyutta değerlendirelim.
Önce Türkiye’nin batıdaki görüntüsüne bakalım:
"Modern Türkiye göz kamaştırıyor ve şaşırtıyor. İki haneli büyüme rakamlarıyla ve her yerde parlak yeni binalarıyla, bir zamanların 'hasta adamı' şimdi daha ziyade Avrasyalı bir Çin'e benziyor."( Matthew Kaminski , Wall Street Journal)
Böyle bir Türkiye onların hoşuna gider mi?
Yahut bunu hazmederler mi?
Batı medeniyeti kendi içinde bence ilahi bir ekonomik darbeden sonra kavrulmaya başlayınca yer yer isyanlarla dünyaları kararmaya yüz tutunca “hasta adam” dedikleri Türkiye’nin büyümesine engel olmayacaklar mı?
Zaten dünyayı idare etmeye başladıklarından beri güttükleri siyaset gereği, “yerel gailelerle” tüm Dünyayı egemenlikleri altına alan batı,her zaman yedek planlarını sırada beklettikleri bir gerçekken, gider ayak Türkiye üzerinde hazırladıkları “yedek planlarını” devreye sokmayacaklar mı?
Geçen gün taraf gazetesinde çıkan bir wikileaks belgesi bazı şeylerin ipucunu vermiyor mu sizce?
Belgede şu ifadeler yer alıyor:
"Türk Genelkurmayı, ABD'nin PKK'ya karşı harekete geçmemesi halinde, İran'la işbirliği yapılacağını da bildirdi..."
Oysa Türkiye uzun zamandır zaten PKK için İran’la işbirliği yapıyordu. Suriye ile de kanka olmuştu.
Bir anda bu üçlü ittifak bozuldu ve PKK saldırıya geçti.
Dolayısıyla şimdiki durumu ben şahsen şöyle okuyorum:
İran PKK’nın ikinci adamını yakaladığını sonra yakalamadığını söylerken oluşan genel kanıda :”Türkiye ile pazarlık yapıyor” düşüncesi, buna paralel olarak Suriye ile girdiği restleşme, ve 30 günde otuzdan fazla şehidin verilmesiyle PKK’nın kanlı çarkının işlemeye başlaması, İran Türkiye ve Suriye üçgeninin tepe noktasında ABD nin İran politikası için Türkiye’yi mecburi bir seçeneğe doğru itmiyor mu?
Acaba Amerika; Türkiye’nin onsuz giriştiği dış siyaset yolculuğunda, böylesi bir çıkmazda “sen bensiz bir hiçsin” sonucuna toslatmak mı istiyor?
Evet, Türkiye askeri vesayetten kurtulmaya kararlı iken, Ergenekon unu bitirmeye azimliyken, Türk- Kürt kavgasını demokratik çözümlerle çözmeye başlamışken, bölgesel olarak da ağabeylik ve liderlik rolünü de üstlenip tıkır tıkır işlemeye başlamışken bir anda her şeyin tersyüz olmaya başlaması basit bir olay olmazsa gerek…
Türkiye’nin geldiği nokta aslında basite alınacak bir nokta değil.
Gelin bu durumu biraz daha derinlemesine değerlendirelim.
Şu an karşımızda nasıl bir Türkiye var?
1-devlet kendi içinde yeni bir kişiliğe bürünüyor.
2-ihtilallerle hesaplaşmaya başladı.
3-askeri vesayetten kurtulmaya ramak kalmış.
4-ekonomik olarak (en azında batılı gözüyle) büyüyor.
5 dış siyasette her alanda söyleyecek sözleri ve uygulayacak yaptırımları var.
6-demokratik açılıma meyyal.
7-halkına güven vermeye devam ediyor.
8-ve dış dünyada özellikle İslam âleminde hayal bile etmediği bir itibar ve karizmaya sahip.
9-belki de en önemlisi İslam alemine yüzünü döndermiş onlarla her alanda işbirliği yapmaya namzet.
Bu görüntü kesinlikle 20 yıl öncesinin görüntüsü değil.
Dünyada kesinlikle 20 yıl öncesinin dünyası değil.
Dolayısıyla varılan nokta da 20 yıl öncesinin değil.
Öyle ise devlet erkânında duyduğumuz sözler neden 20 yıl öncesini hatırlatıyor.
Ben bu lafları bu günkü Türkiye’ye layık bulmuyorum.
Dışişleri bakanımızın en sevdiğim bir sözü var:
Her zaman derki,”Türkiye’nin artık her konuda söyleyecek sözleri vardır.”
Şimdi şu soruyu sormak lazım:
“Bu kaosta söyleyecek söz 20 yıl öncesinin sözümü acaba?”
Umarım tekrar sil baştan olmaz.