Yüzyıldan fazladır Fener-Galatasaray maçları oynanır.
Dünya durdukça da devam edeceğe benziyor.
Futbolu çok seven bir Galatasaraylı olarak, futbolda en çok iki şeyden zevk alan bir futbol sever olarak, yani en çok Galatasaray’ın galibiyeti Fenerin mağlubiyetinden zevk alan birisi olarak, binlerce defa Galatasaray’ın Fenere yenilmesine “evet” der ama bir insanın ölmesine asla rıza gösteremem.
Bunun aksini düşünmek hastalıktır.
Maalesef ülkemiz bu hastalığa duçar olmuştur.
Yaratıcının nezdinde bir insanı boş yere öldürmek kâinatları öldürmeye eş değer olarak kabul görülüyorsa bir maç için bir insanın ölmesi/öldürülmesi bütün şampiyonluklara değer mi?
Madem hakikat noktasında değmiyorsa, o zaman oturup düşünmek lazım.
İnsanları böylesi dolduruşa getiren etkenleri ortaya serip yok edilmesi gerekmez mi?
Ülkemiz başındaki belaları defetmenin eşiğine gelmişken birden fanatizm canavarının kendini göstermesi, çok daha önemli bir handikapla karşı karşıya olduğumuz gösterdi.
Her ne kadar devlet olarak büyük hedefler koymuş dünya çapında söz sahibi olmak yolunda adımlar atılıyorsa ülke insanı olarak 3. dünya ülkeleri konumunda olduğumuz bu hadiselerle görüyoruz.
Bu hal asrımızın dünyayı idare eden emperyalist güçlerin insanları idare şeklidir.
Yani insanları hedefsiz bırakıp, sanal uğraşlarla kitleleri idare edip sömürme metodudur.
12 Eylülle ülkemiz bu hastalığa düştü ve maalesef hala o atmosferin içindeyiz.
Çünkü o zaman gençliğimizin elinde idealler alındı kafamız boşaltıldı.
Bu boşluğu ise spor ve müstehcenlikle doldurdular.
Çünkü gaye-i hayal olmazsa zihinler benliğe dönecektir.
İnsanlar kendi zevkinin peşine düşecek bencilleşip muhataplarını tanımayacaktır.
Ülkemiz dünya çapında genç nüfus potansiyeline sahip ender ülkelerden birisidir.
Eğer gençliğin önüne büyük hedefler koymazsak, gençliğin fıtratında ki o dinamizm mutlaka bir mecra bulup çıkacaktır.
Ve bu çıkış kontrolsüz olacaktır.
Aslında bu mesele o kadar önemli ki ne kadar kafa yorarsak yeridir.
Ne yazık ki bu konuya harcanan zaman yok denecek kadar azdır.
Ülkemiz on yılın hatta yirmi yılın planlarını yapmaya başlayalı beri en önemli kısmı hesaplamamış gibidir.
Eğer yirmi yılın programını yapıyorsan yirmi yıl sonra o programı uygulayacak uygulayıcıları da yetiştirmen lazım.
Oysa bu günkü yeni nesil’e baktığımızda; yüzdeliği çok düşük bir oran sadece sınav yarışlarıyla gelişirken (sosyal hayattan bihaber), diğer büyük kesim, internetin kucağında, futbolun küfürbaz meydanında naralar atarak büyüyor.
Belki çok büyük bir kesimi de uyuşturucu tuzaklarına doğru yol alıyor.
* * *
Allah aşkına bu gün gelin lise birinci sınıftan ta üniversite son sınıfa kadar bütün gençleri bir araya getirelim ve çeşitli fikir teatisinde bulunalım. Eğer tek bir gençten tek bir fikir çıkarsa (aykırıda olsa, aptalca da olsa kabulüm.) hiçbir şey bilmiyorum demektir.
Çünkü gerçekten kafalarda sadece boşluk var, sadece internet sevgilisi var, sadece futbol var.
Eğer ki birisinde bir fikir varsa da medeni cesaretsizlikten konuşamaz.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım:
Suçlu gençlik mi yoksa 30 yıldan bu yana 12 Eylül zihniyetiyle idare edilen ülke idaresi midir?
Evet, bu sistem düşünen gençlik, düşünen insan istemiyordu.
Bu gün bu hale baktığımızda ise hala istemediğini görüyoruz.
Eğer bu söylediklerimi net görmek istiyorsanız;
Her hangi bir ilçenin veya bir ilin düşünen kafaları bir araya gelsin ve oranın idaresine gidip gençliğe bu manada bir hizmet istesin bakalım onlara ne önerecekler.
Emin olun ki yapacakları tek şey hemen bir sportif bina sözü verirler.
-“Gençlik enerjisini buralarda harcasın” derler.
Değil midir ki “sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” klişesi bizi bir asırdır oyalıyor.
Kafayı sağlamlaştıralım derken içini bom boş bıraktık.
İçine ideal yüklemesi yapmayınca bu sefer boş ve muzır alanlara enerji boşalması yapıldı.
Eh 30 yıldan bu yana genciliğin o ele avuca sığmaz enerjisini boş yere heba ederseniz karşımıza tabii ki bu günkü gibi manzaralar çıkacaktır.
Ve tabii ki Reyhanlıda dehşetengiz bir patlama olur belki yüzlere varan insanlarımız ölür ve bunun arkasında ülke bir savaş cehennemine sürüklenebilir bir tehlike gözükür, bütün düşünen kafalar bu olayı konuşurken, daha da çok konuşması lazımken birden bire başka hiçbir şeyimiz yokmuş gibi Fener- Galatasaray maçına endeksleniriz.
Sonra maç sonunda bir gencin ölümüyle irkilirken birden bakarız ki, asıl bir başka büyük tehlike o canipte bizi bekliyor.
Zira gençlik öfke kazanına dönmüştür.
Şimdi bütün samimiyetimle bir soru sormak istiyorum:
Ülkemizin Ortadoğu cehennemine sürüklenip bir savaşa girmesi mi çok tehlikeli, yoksa kafasının içi boş bir şekilde her türlü tuzağa girmeye hazır bir gençlikle karanlık bir geleceğe doğru sürüklenmesi mi?