Sabri Altun
Orman'da Yeni Düzen!
04-08-2017 10:15
Orman; garip bir mahzen…
Her gıdanın,her yemişin yeşerdiği ve saklanıp kullanıldığı bir mahzen…
Orman; mutlak huzura namzet bir mekân…
Lakin hiçbir zaman mutlak huzuru yakalamayan envai çeşit hesapların yapıldığı muammalar diyarı.
Ve orman… Bütün Bizans oyunların oynandığı büyük ormana kıyasen bir misalı musağarı olan ibretaluz bir yaşam sığınağı.
*
Her şey koca sansarın kurnazlığına kalmıştı.
Lakin ondan önce çok önce bir sabah ormanın ürpertici bir gürültüyle uyanması vardı.
Alageyik ile boz geyiğin kavgasıydı.
Otlaklara yeni bir hükümdar gerekiyordu.
Sabahın erken saatleriydi.
Orman boynuz gümbürtüleriyle uyanmıştı.
Herkesi bir telaş sarmıştı o zaman.
Kargalar büyük ağacın üstünde tünemiş sessizce bekleşmişlerdi.
Kral boğa öldüğünden beri yalakalarından ses çıkmıyordu.
Orman yeni bir krala ve yeni yalakalara gebeydi.
Zaten sistem böyle idi…
Krallar ölür “yaşasın yeni kral” olur ve yalakalar da değişir.
Bilge leyleğin yuvası yıkılınca bilge leylek hicret etmiş yerine yeni leylekler beklenirken kimse gelmemişti.
Koca sansar da bunu fırsat bilip leyleklerin saltanatına son vermek için yıkılan evi tamir etmiş, Ala geyiğin boynuzlarını kullanarak yuvayı aşağı indirmiş kendisine göre kullanır hale getirmişti.
Hatta bu hamle kargaların çok zoruna gitmişti.
Baş karga o kadar kızmıştı ki;
“Yerde yaşayanlar havada yaşayanlara hükmedemez” diye feveran etmişti.
Koca Sansar keyfini sürdürürken Ağaçkakanın seslerinden rahatsız olmuş ağaç kakanın delmek istediği bir ağacın etrafını taşlarla doldurmuştu.
Ağaç kakan bir iki defa uğraştı baktı ki gagası kırılacak vazgeçmişti.
Alageyik ile Boz geyiğin kavgası o kadar çetin sürmüştü ki Orman adeta ikiye bölünmüştü.
Boz geyiğe acıyan mülayim keçiler suçu inatçı keçilere yükleyip, mor koyunlar ile benekli tavşanlarla toplanıp kertenkelelerden bilgi almaya çalışırken, Boz geyiğin kaçtığını duyarlar.
Yaşlı mülayim keçi acı acı gülmüş, mimikleriyle bir şeyler anlatmaya çalışmıştı lakin kimse bir şey anlamamıştı.
Ertesi gün ve ondan sonraki günler stres tepesi Alageyiğe mekân oldu.
İnatçı keçiler tepenin etrafında otlanmaya başladı.
Artık orman yavaş yavaş sükûnete eriyordu.
Lakin büyük ormanda çığlıklar kesilmedi.
Büyük ormanın bu bitmez çığlıkları Bozkurt’un ulumalarına karışıp, baykuşun ürperten gözlerinden eriyip ormanın derinliğine doğru kaybolup gidiyordu.
Orman tam bir sükûneti beklerken olmadık olaylar cereyan ediyor, kızıl tilkiye iş çıkıyordu.
Kızıl tilki, büyük şelalenin üst tarafından büyük ormana giden kestirme bir yol keşfedip oraları da kolaçan etmeye başlamıştı.
Gördüklerini Bilgin ayı ile paylaşıp birlikte Alageyiğe hatırlatmalarda bulunuyordu.
Alageyik otlakların yabancısı değildi daha öncede birkaç kez bu tepeye çıkmak için nice kavgalar yapmıştı.
Kendinden o kadar emindi ki
-“Artık bu tepeye hiçbir geyik yaklaşmayacak” diyordu başka da bir şey demiyordu.
İnatçı keçiler ile boynuzsuz sığırların otlanmalarını seyrettikçe keyif alıyor, arada bir göçmen kuşları tepeye davet edip tepede şenlikler düzenliyordu.
Bir gün şahinlerin baykuşun tünediği dalına dalış yapacağını öğrenince baykuş’un, Bozgeyikle yaptığı kavgada kendisine yardım ettiğini hatırlayınca oda Baykuşa haber salıp Baykuşu son anda şahinlerden kurtarmıştı.
Artık baykuş bir daha o dala konmayacaktı.
Gerçekten ormanda yep yeni bir düzen kuruluyordu.
Zaten tabii olarak yeni düzen demek yeni kişilikler demektir.
Yeni fırsatçılar demektir.
Öyle ise akıllı yeni fırsatçılar ağlarını öreceklerdir.
*
Sabahın erken saatleriydi.
Bütün serçeler bir anda yuvalarında dışarı fırlamış ormanda bir uğultuya sebep olmuştu.
Derken tavşanlar yavrularıyla birlikte dışarı koşmuşlardı.
Tavşanları kertenkeleler takip etmiş, ardından bütün keçiler ve koyunlar kendilerini kaşındırarak deliler gibi koşuşturmaya başladılar.
Orman bir vaveylaya boğulmuştu.
Herkes birbirine soruyordu;
“Ne olmuş?”
Meğer her tarafı karıncalar basmış.
Milyonlarca karınca önüne gelen yuvaya dalmış herkesi rahatsız etmeye başlamıştı.
Karıncayiyen muhabbet kuşları devreye girmiş ama bitirmek mümkün değildi.
O gün bütün orman büyük şelalenin yanında toplanmış çare düşünüyorlardı.
Her ağızdan bir ses çıkıyordu.
-“Bunların hepsini öldürmemiz lazım”
-“Yuvalarına su basalım”
-“Yok yok ormanı yakalım.”
Tam o arada köstebek toplantının tam ortasında önüne kattığı toprağı dışarı atmaya başlayınca alanı büyük bir sessizlik kapladı.
Her kes dışarıya fırlayan toprağı seyrediyordu.
Derken köstebek başını dışarı çıkarttı.
Çıkartmasıyla içeri dalması bir oldu.
Tam kaçıyordu ki beyaz başlı kartal pençesini toprağa daldırıp köstebeği dışarı fırlattı.
-“Dur hele dostum nereye kaçıyorsun. Senin bu topluluğa açıklayacak bir şeyin yok mu?”
Köstebek görmeyen gözlerini yere çakıp mahcup ve suçluluk belirten hareketlerle “kem..küm” etmeye başladı.
Beyaz başlı kartal:
Söyle bakalım bu karıncaları bu kadar öfkelendiren sebep ne? Yer altı dünyasında ne olup bittiğini ancak sen bilirsin.”
-“ Şey.. Ben farkında olmadan onların yuvasına doğru bir delik açtım. Dün gece yağan yağmur o delikten onların yuvasına girince herhalde onun için karıncalar kızmıştır.”
Baş karga hemen lafa karışıp sordu:
“Seni iyi tanırız sen kolay kolay yanlış yerlere delik açmazsın. Sana o deliği açtıran kim?”
Yaşlı sincap; ben biliyorum kimin açtırdığını?”
Bütün gözler yaşlı sincaba döndü.
Köstebek bir “oh” çekip kaçmayı düşünüyordu ki kartal hemen önünü kesti:
-“Dur hele… Hemen kaçma sonucu öğrenelim.”
Yaşlı sincap sözlerine şöyle devam etti:
“Dün öğleden sonra sakladığım cevizleri bulmak için etrafı kolaçan ederken koca sansar ile köstebeğin gizli gizli bir şeyler konuştuğunu duydum.”
Her kes bir ağızdan:
-“Ne konuşuyorlardı?”
Yaşlı sincap:
“Sadece stres tepesine doğru bir delik açılmasından bahsediyordu.”eğer delik açılsa delikten sular gitse stres tepesi su alır ve yumuşar böylece alageyik oradan mecbur aşağı iner.”
Bilgin ayı ve kızıl tilki bir anda göz göze gelip manalı manalı bakışırlar.
Kızıl tilki;
-“Mesele anlaşılmıştır. Hey sen köstebek ağa! Hemen git o deliği kapat sonra karıncaların yuvasının diğer tarafından bir delik aç, birikmiş su dışarı çıksın bu karıncalar ancak o şekilde durabilirler.”
Sonra tüm orman ahalisine dönerek:
-“Bu koca sansarın derin bir oyunudur. Şimdilik atlatıldı ama her zaman uyanık olmak lazım.
Lakin bir sıkıntı var; Alageyik buna inanmaz.”
O arada koca sansar zaten Alageyik ile derin bir sohbete dalmıştı.
Koca sansar Alageyiğe kargaların tünediği ve kendilerine mekan ettiği ormanın en büyük ağacının nasıl kuruyacağını anlatıyordu.
Alageyik büyük ağaca baktıkça burnundan soluyordu.
Kargaların ona nasıl saldırdıklarını her bir taraftan yok etmeye çalıştıklarını düşündükçe nefreti daha çok artıyordu.
Alageyik:
“Yahu hala bunlar hızlarından bir şey eksiltmemişler.”
“Ben Bozgeyik’le kavga ederken bunlar başıma taşlar yağdırıyorlardı. Ben geçenlerden büyük ağacın yanından geçerken ağacın en dipteki dalı yolu kesiyordu boynuzumla düzeltmeye çalıştım, bir anda öyle çığlıklar attılar ki bütün ormanı başıma yığacaklardı. Bende öfke ile o dala vurdum dalda kırıldı üstünde tüneyen birkaç karga da düştü.”
Alageyik bunları konuştuktan sonra gözlerini Büyük ağaca dikip;
-“Evet, evet o ağacı kurutmak lazım yoksa bunlar canımı çok sıkacaklar”
Koca sansar:
-“ Efendim tepenin şu aşağı kısmına bir bak hele bu su nerden geliyor biliyor musun? Bu su biraz daha aksaydı tepeyi yıkacaktı. Bu suları onlardan başka kim getirebilir ki?”
Alageyik aşağıya baktı, Gerçekten öyle idi.
Sular tepeyi bozmak üzereymiş.
Öfke ve nefretle:
“Bunlara haddini bildirmeliyim.”
Devamı gelecek!