https://www.celikhanhaber.com/files/uploads/user/599b1a16-8d13-45b0-9e1b-7fb86a5a1caa.jpg
Sabri Altun

Mahmut Şahin

27-09-2012 17:46

Sevgili dostlar!

Bu satırlar yazıldığı zaman mahalli seçimlere yaklaşık bir sene kalmıştı.

Bu bir sene içerisinde ise amansız bir yarış başlayacak.

Gerek halk olarak gerekse adaylar olarak, “kim neyi niçin yapıyorun” hesabının yapılması gerektiğine inanıyorum.

Çünkü yarınımız bu tür düşünceler kuracaktır.

Sağlıklı bir sonuç elde etmek içinse geçmişi çok iyi tahlil etmemiz gerekiyor.

Şimdiye kadar böyle bir çalışma hiç yapılmamış.

Ben sadece bir başlangıç olsun diye böyle bir yola girdim.

Bu yazılarımda geçmişten günümüze başkanlarımızın kronolojik hayat seyrini verecek değilim.

Maksadım her başkan döneminde toplumumuzun sosyolojik karakterini irdelemektir.

Aslında belki bir manada bir önceki yazımızda değerli bir yorumcumuzun dediği gibi “başkanlar ne yapmış halk ne istemiş” in sorgusunu yapmaktır.

Bir sosyolojik tahlil denemesi de diyebiliriz.

Bu son 60 yılda toplumumuz inanılmaz derece karakter değiştirmiş.

Bu değişiklik ise tarihi süreç içerisinde dar alanda gözükmeyen fakat bir bütün olarak değerlendirildiğine “ufak reflekslerin” köklü değişikliklere neden olduğunu görebiliyoruz.

Öyle sanıyorum ki doğru dürüst bir tahlil yaparsak şunu göreceğiz ki gerçekten her toplum kendisine layık bir başkan seçmiş.

Yahut da layık oldukları başkan başa geçmiş.

Yani başkan ile toplum bir birine paralel seyretmiştir.

Ve yine eğer doğru bir tahlil yapabilirsem yani başara bilirsem, aday olacak insanlarımıza bir manada yol da göstermiş olacağız.

Dolayısıyla yazılarımızın başlığını başkanlardan koyacağız fakat tamamen başkanların ne yaptığını yazmayacağız.

İlk başlığı Mahmut Şahin olarak atıyoruz.

Fakat rahmetlik Mahmut Şahin’i farklı görmemiz gerekmektedir.

Çünkü Mahmut şahini göreve başlarken memlekette birden fazla lider bulunmaktadır.

Mahmut şahini değerlendirirken onun şahsında diğer liderlerinde hesaba katılması gerektiğine inanıyorum.

*                  *              *

 2-(475-x-282).jpg

 

Cumhuriyet kurulduğunda Çelikhan bir köydür.

Belki de ismi sanı belli olmayan dağların arasında sıkışmış küçücük bir köydür.

1896 yılında büyük bir deprem yaşamış halkının ekseriyetini depremde kaybetmiş bir köydür.

Bölgede Çelikhan’a nazaran çok büyük köyler vardır.

Bunlar; Abdulharap Porğa ve Kurcova’dır.

Nahiyelik ise Porğa’dadır.

Şöyle bir kuş bakışı o çağa baktığımızda aklımıza şöyle bir soru geliyor:

“Ne oldu ki bu adı sanı olmayan bir köy bölgenin lideri konumuna geliyor?”

Çelikhan’ın stratejik bir konumu olmadığı gibi nüfus yoğunluğu da en azdır.

Yinede bir şeyler yapılmış ve Çelikhan nahiyeliği kaptığı gibi sonrasında da ilçe olmuştur.

Ben şahsen bu meseleyi şöyle yorumluyorum:

 

O zamanın iletişim ve ulaşım sıkıntısını hesapladığımızda yeni kurulan cumhuriyetin ülkenin her tarafına otoritesini tamamen sağlamasının imkânsız olduğunu görmekteyiz.

Dolayısıyla devlet kendi ağını tamamen kurana kadar bölge beylere ve ağalara teslim edilmişti.

Öyle sanıyorum ki bu beyler ve ağaların devlete bağlılıkları oranında yetkileri de artıyordu.

Çelikhan’ın bu günkü karakterine ve tarihine baktığımızda ise her zaman devletin yanında yer aldığını görmekteyiz.

Öyle ise şöyle bir kanıya varabiliriz ki; bölgede nerdeyse varlığı bile gözükmeyen Çelikhan’ın o zamanki ağaları Porğa’nın elinde nahiyeliği alırken ve aldıktan sonra devletle tamamen iş birliği yapmış ve devlete kendilerini kabul ettirmişlerdir.

Nitekim devlete olan bu sınırsız bağlılık genlerimize kadar sirayet etmiş ki yüzyıla yakındır bölgede birçok hadiseler (Anarşizm ve Kürt hareketleri gibi) çıktığı halde Çelikhan da hiçbir olay yaşanmamıştır.

Bu tahlili başka bir yazıya havale ederek ve bu girizgahı baz alarak asıl yazmak istediğimiz konuya gelelim.

Hangi sebep olursa olsun ortada bir vakıa var ki o zamanın Çelikhan büyükleri büyük bir başarı sergilemişler.

12 hanelik bir köyü yörenin lideri yapmışlar.

Bu liderlik ta ilçe olmaya kadar gidiyor.

1954 de Çelikhan ilçe olduğu zaman şöyle bir toplumsal yapı gözükmektedir:

Halk adına her şeyi hesaplayan memleketi zamanına göre ileriye taşıyan ve taşımaya çalışan ve bunu yaparken hiç bir fedakârlıkta kaçınmayan liderler bulunmaktadır.

Bunlar Mahmut Şahin Mahmut Elmas ve Mehmet Turan.

Bu insanlar toplumu yöneten lider olmaktan öteye liderlikleri de temsil ediyorlardı.

 

Bu liderlere ek olarak rahmetli Mustafa Şahin’in babası Hasan Şahin (ğayu) de dâhildir.

Bunlar toplumu istediği şekilde yönetebiliyorlardı.

Ama yeri geldiğinde hiç bir fedakârlıktan da kaçınmıyorlardı.

Mesela tek bir kurumu getirtmek için Mahmut Şahin’in 45 gün boyunca Ankara’da kaldığı zamanlar olmuştur.

Mesela belediye ilk kurulduğu zaman belediyenin bütün ihtiyaçlarını Mahmut şahin kendi kesesinde karşıladığını büyüklerimiz söylemektedirler.

Mesela bunlar kendi çağlarına göre (ulaşım ve iletişimin o zamanki sıkıntılarını hesaplarsak.) o kadar olaylarla alakadardırlar ki demokrat parti iktidarında güçlü bir bakana (Mahmut Nedim Ökmen)kendilerini kabul ettirmişlerdir.

Her ne kadar rahmetlik Mahmut Nedim Ökmen vefalı birisi çıksa da onu bulup ondan yararlanmasını bilmek o çağa göre önemli bir başarıdır.

Eğer 60 ihtilalı olmasaydı üç Mahmut Çelikhan’ı uçuracaklardı.

Isparta da ki kemik hastanesi Çelikhan’da yapılacak kim bilir ardından ne tür hizmetler gelecekti.

Evet, o çağa yine şöyle bir kuş bakışı baktığımızda Çelikhan’ın yegâne sahibi “api mam” diye tabir edilen şahinler bütün ihtişamıyla gözüküyor.

Adeta bir ağalık hanedanı gibi memlekete tamamen sahiplenip yeri geldi mi tabiiyetindekiler için sandık dolusu altınları harcamaktan tereddüt etmezlerdi.

Öyle ki bir gün Hasan Şahin’in rençperlerinden yaklaşık on kişi bir kavgaya karışıp hapishaneye düştüklerinde Hasan Şahin (ğayu) evdeki altınla dolu sandığı çıkartıp hanımına:

-“gerekirse bütün bu altınları harcar yinede onları kurtaracağım” demiş ve rençperlerini kurtardığı zaman gerçekten tek bir altın bile geriye kalmadığını anlatırlar.

 

 

Sevgili dostlar!

Bu gün oturup o çağı incelediğimizde karşımıza çok ilginç bir manzara çıkıyor.

Hani her platformda hemen hemen memleketle ilgili her sohbette bu memleketin sahipsizliğinden yakınıp dururuz.

Oysaki aslında bizim istediğimizi onlar kendi zamanlarında bütün haşmetiyle bu memlekete vermişler.

Memleketin haklarını sonuna kadar korumuş, hükümetler nezdinde günün şartlarına göre alması gereken hizmetleri almış,(hala onların mirasını yiyoruz) halk arasında olabilecek her türlü kavgada haklıyı haksızı ayırt etmiş, memleketi topyekûn ilgilendiren ahlaki değerlere sahip çıkmış, ahlaksızlık ve belki de namussuzluk kokan olaylarda anında müdahale etmiş, gerekirse cezalandırmış, gerekirse sürgün etmişler.

Hatta bütün bunlara ek olarak (ve bana göre en önemlisi) vatandaşlarını o zamanın ceberut devlet adamlarından ve askerlerden korumak adına birçok kavgalara bile tereddütsüz girmiş ve istediklerini yaptırmışlar.

Mesela keyfi bir muamele ile nezarete atılan birçok vatandaş için karakola hışımla dalmış baş çavuşla kavgaya girerek nezarette apar topar adamlarını çıkartmışlardır.

Bu mesele ile ilgili birçok hadiseyi büyüklerimiz anlatırlar.

Ben sadece burada rahmetlik Mahmut Şahin ile o zamanın kaymakamı arasındaki bir diyalogdan bahsedeceğim.

60 lı yılların sonlarıdır. Çelikhan’da tek bir fırın var. Yeni gelen kaymakam ekmeği beğenemez ve ekmeği götüren hizmetlisi vasıtasıyla fırıncı Abubekir Acar’a bir kaç kez ekmeği iade eder.

 

Sonunda Abubekir Acar dayanamaz durumu Mahmut Şahin’e bildirir.

Mahmut Şahin;

-“Bir daha geldiğinde ekmeği verme” der. “Bir şey sorarsa da Reis beyin emridir dersin.”

Ertesi gün hizmetli ekmeği almaya geldiğinde;

-“ Reisin emridir” der ve ekmek vermez.

Kaymakam hizmetliden durumu öğrenince hemen Reisi telefonla arar.

“Neden bu emri verdiğini” sorar.

Mahmut Şahin:

-“Kaymakam bey siz ekmeğimizi beğenmiyormuşsunuz. Burası bir ilçedir. Ben sana şehir ekmeği getiremem. Sen şehir ekmeği istiyorsan gider vali olursun ekmeğini alırsın. Bizden sana ekmek yok.”

 

*                     *                     *

 

Evet, bu madalyonun bir yüzüdür.

Diğer yüze baktığımızda bir uçurum görmekteyiz.

Bu liderler her ne kadar memlekete sahip çıkmışlar ve memleketi ileriye taşımışlarsa da o oranda da halktan bedel istemişler.

Yani;” ben bu memlekete nasıl sahipsem halkada sahibim. Halk emrimden dışarı çıkamaz. Bütün halk benim gündelikçimdir. Benim işim olduğu sürece onlar kendi işlerini yapamazlar. Önce benim işimi yapacak. Benim tarlamda çalışacak, odunumu karşılayacak, yapraklarımı taşıyacak. Ve asla bana karşı çıkmayacaktır.”

Hani liderlik ne kadar güçlü ise şerik istememesi o oranda güçlüdür ya…

Halkın bunlara karşı aday olma istekleri asla olmamalı.

Seçimlerde herkes bunlara oy vermeli.

Vermeyenler olursa, işte onların anası ağladı.

Ne tarla kalır ne bağ bahçe kalır nede ev…

54 ten 74 de kadar tam bir hegemonya sürüp gider.

Öylesi bir güç gösterisi yaparlar ki 60ların sonlarında karşılarına Hasan Gündoğar diye bir aday çıkar.

Ve kazanır…

Fakat son derece zor bir dönem geçirir.

Zira oy verenler sahip çıkmamıştır.

Halk oy verdiği oranda arkasında durmayınca, öyle bir baskıya maruz kalır ki süresi biter bitmez memleketi terk eder.

Belki de rakiplerinin baskısından çok seçmenlerinin dik duramayışı bu gidişe sebep olmuştur.

Her nasılsa da sonuçta ateşten bir gömlek giymiş ve sahneden çekilmişti.

 

İsterseniz bu noktada şöyle bir tahlil yapalım:

Yukarda bahsettiğim şekliyle bu insanlar gerçekten bir memleket için hele Çelikhan için tam aranan sahipler olduğu halde gerek tutumları gerekse halka yaklaşımları milleti hoşnut etmemiştir.

İlk on sene millet olarak ağalığın emrinde süre gelen bir hayat oldu için kimsede bir hoşnutsuzluk baş göstermemiştir.

Daha doğrusu “kaderine razı” bir hayat programı vardır.

Fakat gün geçtikçe insanlık genel manada tekâmül ettikçe az da olsa kendi kendine sahip olma dürtüsü baş göstermiş “ben niye bunlara köle olayım” anlayışı gizliden gizliye yaygınlaşmıştır.

Gide gide toplumun iç dinamiklerinde şöyle bir sorgu başlamıştır:

“Ben böyle bir sahiplik istemiyorum.”

İşte tam de bu noktada bu tür dürtülerle birlikte demokrasi nimetinden yararlanmak refleksi devreye girmiştir.

Rahmetlik Hasan Gündoğar müthiş bir deneme olmuştur.

Bu olay toplumu iki yönden uyandırmıştır.

Birincisi nasıl bir hegemonya ile karşı karşıya olduklarını görmüşler. İkincisi gerçekten istense bunları değiştirme şansının olması…

 Demokrasi gereği bunları değiştirme şansının olduğunu anlayınca (ki o zamana kadar belki de değiştirebileceğine inanmıyordu) Hasan Gündoğar ile kazandıkları tecrübe ile bir sonraki hamleye kendisini hazırlamıştır.

Çünkü artık biliyordu ki bunları devirmenin bir yolu vardır.

Öyle ise o yolu deneyecektir.

Evet, o yol bir sonraki yazımızda ele alınacaktır…

 

DİĞER YAZILARI Bebeklerin Gücü.... Devletin inisiyatif gücü “Vurun kahpeye” Ormanda 15 Temmuz Orantısız Kavgalar Orman'da Yeni Düzen! Pralamenter sistem aslında ne demek Bir eseri hiddet… Küffara giden dualarımız. 15 Temmuz Ve Bir Öneri! Bediüzzaman ve parlamenterler sistem Panama Leaks ve Bediüzzaman Görüyorum ama diyemiyorum. Bir Devrin Anatomisi İnsanları idare edenlerin gözünü kan bürümüş. Ayrık otları ve yaşlı kadınlar Müslümanlar savaşıyor. Sınırı olmayacak… Alın o sapıkları başınıza çalın SÖZ Allah rızasını düşünen üçüncü şahıslara duyurulur Dilimizi yüreğimizle güçlendirmek… Milenyum nesli ve tenha siyaset Neden Mustafa Bulut… Batının gücü nerden geliyor Sineklerin kartallalra savaşı… Ucb’un böylesi… Kavgayla gelen bir mecburiyet İsrail'in muvaffakiyeti, Müslümanların muvaffakiyetsizliği Kutsal mekânlar hapishane gibi Her karışı Peygamber kokuyor Kudüs Gezisi Hiç büyümeseydim Olimpiyatları alsak ne yazar? Dağ tepeye, tepe kuma dönmesin… Mağlubiyetin sırrı SBS'deki başarının çarpıcı öyküsü. Ey menhus ruh artık titre İftar çadırı ve nesli ati Bediüzzaman ve gezi hareketi Belki Garip, Ama Bir Öz Eleştiri Son Osmanlıya son saldırı… Kadınlık onuru Dehlizlerdeki sahte kahramanlar Çelikhan Türkiye’ye sığmıyor. Hangisi daha tehlikeli? Biz Ne Olacağız? Takdir ve İhanet Ne idik, ne olacağız? Mustafa Şahin Bir Liderin Doğuşu Yaşayan Efsane,Reis Yaylagül Toplumsal refleksler Sükût Ediyorum Gelemeyen Bahar Herkes işine Baksın... Suçlu Benim Ormanın Tarihi Yeniden Yazılıyor Baykuş’un Gözleri Bir Masalım Var Deccal operasyonu mu Kürt sorunu mu? Eğitim, Toplum Ve İntihar Çelikhan Ve Kızların Hakkı Bir Çağın İz Düşümleri 2 Bir Çağın İz Düşümleri 1 Kelimeler canlanır mı? Kavimler neden helak oldular? Ene ve nefsin serüveni Amerika’yı sömürmek… "mahşeri gördüm" Küre-i Arz Konuşunca... Kim ayvayı yiyecek? Baba mı dediniz? Hangi rejim? Bir Çıkmazın Anatomisi Hayal hakikat arası bir şey Zindandaki delik Yumurta idaresi Hain Köpek Bireyin gücü mü cemiyetin gücü mü? Acıdan söz et bana Bu film burda bitmez Demokratik yağmurlar Çelikhan Net ve TOKİ sürecinde almamız gereken ders Ahde Vefa Veya Mü’min’in Yitik Malları Kaymakamların rolü ve Anadolu Mayası Kaymakamlar Geçidi Düşman içimizde… Kördüğüm Bir Dünya… Yansın Tahrir Meydanı Görüyorum ama diyemiyorum Mahkum adam nasıl hür adam olur? “Hür Adam”la açılan ufuklar… "Yarab hayretimi arttır" Her şey 'kün' de saklı Eyvah Amerika'yı kızdırdık Asrın en büyük eğitim yanlışı Tehlike kapımızda 2 Tehlike kapımızda Haritaya dikkat! Devlet ve Ramazan Bayramı Onlar rahmete uçtu ya bize ne olacak? Perde gerisine bakalım bence… En büyük buluşma Yıkılmayan duvarlar (Mutluluğa yolculuk-2) Heni en lekum (Mutluluğa yolculuk) Asya'nın bahtına saplandım 2 Şahin Bakışlı adam Hesaplanmayan Hesap Dağdan iniş… Cennette futbol var mı Gerçeğin çizgileri ve bir Ceylan Bayramlar Ve Bazı Adetlerimiz Irmak Ummanda Boğulur Tahrik,yara ve kontr hareketler. Cüruf’a Dikkat Ham Çarık Ve Kıl Çorap Uygun Adım Şimdi Jari Zamanı Ve yeni valimiz...