Bu gün imanım hariç başka her halimle farklı düşünmek istiyorum.
2002 seçimi dışında tüm seçimlerde Ak partiye oy vermiş birisi olarak değil…
Demokrat parti, Adalet partisi, Doğru yol-ANAP çizgisinde siyaseti yudumlayan bir damardan gelen birisi olarak değil…
Sandıkta seçtiğim partileri alavere dalaverelerle, askeri vesayetle alaşağı edilen ve irademe prangalar vurulmuş minderde kazanıp masada kaybeden bir pehlivan olarak değil…
İktidar olduğu halde hiçbir zaman muktedir olmayan sessiz çoğunluğun kısık sesli bir bireyi olarak değil…
Milli iradesine ilk defa sahip çıkan, ihtilal girişimlerine istediğimiz bir şekilde karşı çıkan ve onlardan hesap soran, ezilmişliğin acısını güçlü bir şekilde intikam alırcasına tadını çıkaran son on yılın muzafferleri olarak değil…
Tarihin yaprakları arsında son 300 yıldır her zaman batının kalleşliğini gören onların darbeleriyle imparatorluktan parçalara ayrılmış ve küçücük bir devlete hapsolmuş ve orada da sürekli çatışmalarla bir türlü kendine gelemeyen bir mirasyedi olarak batıya kin güden birisi olarak değil…
Müslüman bir ülkede Müslüman olduğu için tahkir edilen, alaya alınan, öcü gibi görülen, her zaman mürteci damgasını yiyen, “öz yurdunda garip öz yurdunda parya” sloganıyla büyüyen garip bir Müslüman olarak değil…
Başörtüsünden dolayı bacısı, ablası oklularda tahkir gören… Eşi görevinden istifa eden laiklik adına dinsizlik kanunlarına maruz kalan bu ülkenin bir vatandaşı olarak değil…
Kürt olduğu halde ulus devlet ideolojisiyle kafası ütülenen, asimile olmuş bir Kürt olarak değil…
Kısaca son iktidarın % 50 lik taraftar kesimi içinde birisi olarak değil, diğer % 50 nin içindeki birisi gibi olarak düşünmek istiyorum…
Belki bir CHP li, belki bir sosyalist, belki bir Alevi, daha doğrusu toplum olarak ayrıştırıldığımız “sağ- sol” cepheleri içinde bir solcu olarak düşünmek istiyorum…
Ve bu düşüncemi aslında 2009 da gerçekleştirmiştim.
Tabi bu kadar zaman geçtiği halde, başka hiç kimse benim gibi düşünmediği gibi girdiğimiz atmosferdeki başarı sarhoşluğu ile ben bile kendimi kaybettiğimi görünce tekrar geriye dönmek istedim.
Bunun için iterseniz önce o zamana dönüp o zaman söylediklerimi tekrarlayayım, sonra olayların akışına göre günümüzle pekiştirmeye çalışalım.
Gerçekten bir mesafe kat edecek miyiz bende merak ediyorum…
Bu yazıyı gerçekten ALLAH rızası için gerçekleri görmeye öz eleştirisini yapmaya çalışan birisi olarak görün.
İşte 2009 yılında ki düşüncelerim:
Siz hiç solcu oldunuz mu?
Soru biraz garip geldi değil mi?
İsterseniz soruyu biraz değiştirelim.
Bu günkü Türkiye de birkaç günlüğüne tamamen bir solcunun hayat
anlayışını hayalinize yerleştirip, dünya görüşünü kafanıza takıp,
sosyal ve siyasi bakışıyla yaşamayı düşündünüz mü?
Kısacası ciddi manada empati kurdunuz mu?
Ben kurdum ve inanın müthiş bir ümitsizliğe kapıldım.
Çünkü karşımda bugünkü şartlarda yenilmesi çok zor bir iktidar duruyordu.
Ve o iktidarın lideri kendi taraftarlarını o kadar etkiliyordu ki,
tüm ülkeyi büyüsüne almıştı.
Her hareketi takkiye gibi gözüküyordu.
Bir yandan solcu düşünürlerin telkinleri, bir yanda sol aydınların
çaresizlik görüntüleri
Ülkeyi bir solcu için yaşanmaz hale getirecek bir yolda olduğu
izlenimi veriyordu.
Ergenekon gibi bir çeteyi çökertme girişimi bile sanki sadece kendi
iktidarını güçlendirmek adına birçok masumu yaktığı intibahını
veriyordu.
Öyle ki hayatları boyunca hep sol görüşlü olan bir dostumun evinde
haberleri izlerken başbakanın konuşmalarını dinleyince evin reisi
büyük bir ümitsizlikle;
"Bu yine seçimi güçlü bir şekilde kazanacak. Ve artık milleti tamamen ezecek"
"milleti ezecek" sözü bana o kadar garip gelmişti ki nitekim bu sözden
sonra bu empatiyi kurdum.
Evet, şimdi soralım:
Neden Türkiye cumhuriyetinde yaşayan bir vatandaş bu iktidardan bu
kadar korkuyor.
Neden ezileceğini düşünüyor?
Aslında sadece bu iktidarı örnek vermek yeterli değil hangi iktidar
olursa olsun iktidar karşıtların yaşadığı duygular aynı olmuştur.
Mesela ben bir sağcı olarak Türkiye'de ki böylesine güçlü bir sol
iktidarı tahayyül ettiğimde de aynı duyguları yaşıyorum.
Hakikaten bu korkunun sebebi nedir?
* * *
Empatiyi biraz daha açalım.
Türkiye'nin yüzde doksanından fazlası Müslüman...
Buna rağmen kamusal alanda hayatımız boyunca hep ezilmişleri yaşadık.
Başörtüsünden tutun dini vecibeleri yerine getirme serbestiyesine
kadar birçok alanda birçok sıkıntılar yaşadık ve halada yaşamaktayız.
Bunlardan en önemlisi "başörtüsü" sıkıntısı ve resmi kurumların
çoğunda hala namaz kılmak için mescit bulma zorluğudur.
Bu sıkıntılar tarihin belli dönemlerinde ayyuka çıktığı zamanlar olmuştur.
Hoş "başörtüsü" her zaman popülaritesini hep muhafaza etmiştir, ama
dediğim gibi bazen aşırı zulümler yaşadığımız bir gerçektir.
İşte böylesi kırılma zamanlarında aynı ülkede yaşadığımız birçok
farklı kesim (bu kesimi çoğunlukla solcular teşkil ediyor) sadece
dudak bükmeleriyle geçiştirilmiştir.
Kısaca bu manada hiçbir kesim karşı kesimin yaşadığı bu tür vicdani
sıkıntıları "bir gün bende bu hale düşebilirim" kaygısı yaşamadan
sadece seyirci olarak kalınmıştır.
Acaba neden (genel manada diyorum) bir solcu ya da bir sağcı kendisini
diğerinin yerine koyup öyle davranmamıştır?
Yani hep yanımızda bizden olmayan birileri yanarken biz bazen
görmezlikten gelmişiz, değil görmezlikten gelmeyi, hatta bazen
hoşumuza bile gitmiştir.
Mesela 71 de muhtıra yapılmış solcu gençlik hapis edilmiş darağacına
götürülürken biz arkasında kıs kıs gülmüşüz.
Başörtülü diye üniversite kapısından içeri alınmayan, bir ömre bedel
emekler kapı dışarı edilirken yanından geçen hemcinsleri ve karşıt
fikirlileri dalga geçerek alaycı gözlerle bakmışlardır.
Dünyanın hiçbir demokrasisinde asla yapılmayan "parti kapatma"
davaları ülkemizde açılırken diğer tüm parti ve partililer "oh iyi
oldu" edasıyla zevkle seyretmişlerdir.
Elhasıl her kes her kesin uğradığı zulme zevkle seyirci kalmış böylece
toplumun mukavemeti bozulmuş toplumsal güvenirliliğimiz kaybolmuştur.
Böylece her türlü müdahaleye açık hale gelmişiz.
* * *
Yahu o kadar empati kuracağımız konular var ki anlatmakla bitiremeyiz.
Örneğin bir suni kendisini hiçbir alevinin yerine koymuş mudur?
Mesela bir ilçede tüm köyler Sünni sadece alevi olan bir köyde
yaşadığınızı düşünün.
Tarihten gelen nifak kokan cahilane bilgilerle donatılmış ve öylece de
inanılmış bir toplulukta kendinizi nasıl his edersiniz?
Ramazan ayında ilçeye işiniz düştüğünde o gün akşama kadar nasıl
sıkıntılar yaşayabileceğinizi hiç düşündünüz mü?
Peki, çocuğunuzu okula gönderdiğinizde çocuğunuza "alevi olduğunu
belli etme" demek zorunda olsanız kendinizi nasıl his edersiniz?
Peki, o çocuk okulda mecburi din dersi eğitimi alınca o küçücük
dimağında oluşacak sorulara nasıl cevaplar vereceğini hiç düşündünüz
mü?
Böylesi bir ikilemde yetişecek olan bu neslin kültürüne ve ananesine
bakış açısı nasıl olacak?
Bunları yazarken bile o kadar garip düşüncelere kapılıyorum ki
anlatmakta zorlanıyorum.
Birlikte yaşadığımız bu topraklarda iç âlemlerimizde bir birimize olan
inançlarımız, birbirlerimize olan güvenimiz ancak bu tür yaklaşımlarla
güçlenebilir.
Yapacağımız birazcık "birbirimiz" olmaya çalışmaktır.
Eminim ki o zaman çok şeyler değişecek.
O zaman ikide bir ihtilallerde yaşamayacağız.
İkide bir dış mihraklar bizi bölmeyi de başaramazlar.
Bu tür empatilerde düsturumuz da şu hadisi şerif olmalı:
"Nefsinin istemediğini başkasına da isteme"