Yoruyor beni düşünceler... Hele hele çıkmaz sokaklara benzeyenler yok mu!
Yakıyor beni...
Öteye gidemiyorum...
Geriye dönmek gözümü korkutmuyor....
Kaldırımlar boyunca kala kalıyorum...
Kendini bilmez kişilerin söylemleri cesaretimi kırmıyor....
Bu nedenle derin düşünceler benden uzak olsun.
Filozofluk bana göre değil!
Yalın olmak en güzeli.
Pratik düşünmek gibisi yok!
Anında çözüm üretmek...
Çok karmaşık düşündük de ne oldu?
Derin felsefeler bunlar!
Adamın kursağında kalır.
Bana göre değilmiş.
Gördüğün, dokunduğun, kokladığın, tattığı neyse ötesi yokmuş.
Kurcalamamak lazım.
Uzun zamandır böyle yaşıyorum!
Derinlere inmeyeli çok oldu.
Birşeylerin kökünü kazımaktan vazgeçtim.
Bıraktım sanmayın sonuna kadar gitmeyi!
Ya da öylesine yaşadığımı aklınızın ucundan dahi geçirmeyin.
Hayat tüm ciddiyetiyle yaşanıyor.
Ve biz tüm ciddiyetimizle yaşlanıyoruz.
Ben sadece büyük düşünceleri boşluklar üzerine monte etmekten yoruldum.
Ne boşluklar doluyor ne de sağlam temeller atılıyor.
Ne kadar çabalanırsa çabalansın nafile.
Kağıt üzerindekiler yaşama akamıyor.
Nutuk atan düşünceler ancak beyaz perdedeki gibi cazip geliyor ve kurmaca olmaktan öteye geçemiyor.
Ne kadar çok uğraşsam da bir numara büyük geliyor düşüncelerim.
Enine boyuna gözden geçirip hiç bir noktayı atlamayalım derken yaşamın o keyifli yanı hep bir adım uzağımıza düşüyor.
İnanın ben pürüzsüz ve katıksız sandığım düşüncelerle cebelleşirken nehirler aktı gitti önümden!
Bir kez olsun içine girip yıkanamadığım suların haddi hesabı yok.
Bize büyük düşünmemiz öğütlenmişti ve ciddi durmak öğretilmişti.
Büyük düşünceler kısa ve dar adımları dayatıryordu sürekli.
Yaşamlarımız seyrek çalılar gibi kuruyordu.
Ne yalınlık kurtarıyordu ne de bezeli donanımlar.
Bir yanını göremiyorduk engin denizlerin.
Ay doğuştan küsmüştü bize zaten.
Önümüzde uçsuz bucaksız masmavi bir gökyüzü bizi sarıp sarmalıyordu.
Gökyüzü büyük fikirler beklemiyordu kucaklamak için.
Sadece nefes alıp vermeyi bilmemiz yeterliydi dost olabilmemeiz için!
Büyük hesaplar peşinde koştururken küçük ayrıntıları ayağımızın altında ezmememiz gerektiğini anlamak için çok zamanı geçmişti belki.
Olsun!
Bundan sonrası için bir numara büyük ayakkabıyla gezmemeyi öğrenmek de yaşamaya değerdi.
Göğe açılma durağımız daha keyifli geçecekti artık.
Büyük düşünceler değil parlak düşünceler kurtaracaktı bizi.
Sizce de önemli olan büyük düşünceler altında ezilen küçük ayrıntılar değil mi?