Gevaş'ın Altınsaç köyüne yıllar önce ilk gidişimdi. Van Jandarma Alay'ında yollar kötü gitme uyarısı bende kamçı etkisi yapmış, dört tekerine zincir sardığım cipimi bu köye getirmiştim.
Kalabalık bir çocuk ordusu ile köyün içinde dolanıyorum. Bu durumlarda ben kendimi hep sığırcık kuşu gibi hissederim fotoğraf çekmek için zikzaklar çizip yürürken bütün çocuklarda benle beraber zikzak çizer. Sığırcık kuşları da böyle uçarlar zikzaklar çizer genellikle ilk havalandıkları yere konarlar. Yalnızca bir çocuk bu kalabalığın hengamesine kapılmıyor, o kalabalığı sadece bakışları ile takip ediyor. Sol kolu önüne yapışık kafasını hafif sağa eymiş ve yavaş hareketlerle bizi izliyor.
O hali ile bir anda benim fotoğraf objelerimden biri olunca ben çocuğa yaklaştım diğer çocuklarda etrafında halka oldular. Arkama biriken çocuklardan biri yüksek sesle bağırıyor; " İlhan delidir…" İlhan'ın yüzündeki gülücük donuyor kaşları çatılıyor: "Deli değilim sakatım." diyor. Fotoğrafını çekmekten vazgeçtim, yanına gidiyorum. Bakışları temiz gülüşü net. "Sen olsan, olsan biraz iri bir adamsın sakatta değilsin İlhan." deyince gülüyor elimi omzuna koyarak hadi yürüyelim diyorum.
Kalabalıktan kopup Van Gölü'nün kenarına doğru yürüyoruz, bir ayağı biraz sekiyor. Boynumda ipe asılı duran güneş gözlüğümü ani bir hareketle çıkarıp, İlhan'ın gözüne takıyorum durup önce bana sonra çevresine bakmaya başlıyor. Çocuklar yavaş, yavaş arkamızda birikmeye başlıyor. İlhan'a bir şey soruyorum ama o cevaplamadan arkadaki çocuklar cevaplıyor. "İlhan konuşamaz ama güzel türkü söyler… Hadi İlhan söyle…" İlhan kafasını kaldırıp bana bakıyor benden onay mı bekliyor? yoksa türküye mi başlayacak anlayamıyorum. "Koonuşuruum ama zor, çocukken felç geçirmişim." Sakat doğanların ya da ölenlerin yanında birde İlhan gibi sonradan bazı yeteneklerini kaybeden çocuk sayısı Anadolu da küçümsenmeyecek kadar fazladır. "Boş ver İlhan sen yavaş değil oldukça iyi konuşuyorsun aksanında onlardan faklı gel yürüyelim." Diğer çocukların bizi takip etmeyeceği kadar yürüdük gölün yanında bir taşın üstüne oturduk. İlhan birden bire bir türkü tüttürdü. Türkü söylerken hiç kekelemiyordu. Bunu kendisine söyleyince güldü. Birde kuran okurken kekelemiyormuş, köyün hocası bunu Tanrı'nın mucizesi olarak anlatıyormuş. Ama şarkı söylerken de kekelemeyince biraz üzülmüştü. Karşılıklı kahkahayı patlattık.
İlhan, bu köyde gördüğüm gençlerden bile aklı başında idi. Köyde okul kapalı olduğu için okul çağına geldiği halde okula gidemediği için üzülüyordu. Kendisinin sakat olduğu ailesi Gevaş'a ya da Van'a da gönderemiyormuş. Ama o okuma azmini kaybetmemiş kendi kendine okuma yazmayı sökmüş ve ne bulursa da okuyormuş. Lisan'ının İstanbul Türkçe'sine yakın olmasının nedenini zamanının çoğunu evde televizyon seyrederek geçirdiğinden olduğunu anlamıştım.
Altınsaç Köyü bir dağın yamacında Göl kenarındaki bir körfezde kuruluydu, Bulunduğumuz yer körfezin ucuydu ilhan köyü gösterip ben köyden buraya yüzüyorum dedi…
Yaklaşık iki kilometre olduğunu tahmin ettiğim mesafeyi yüzmesinin sebebini de şöyle açıklıyordu. Köyde herkes bana deliyim diye bakıyor ama onlar suda benim kadar hareketli değiller. Onlar karada hızlılar bense suda, bütün yaz sudan çıkmam sakatım diye beni işe de götürmezler acayip eğlenirim. Hatta sakat olduğum için mutluyum.
Devam edecek