Son Bölüm
Zekadan yoksun esperileri temcit pilavı gibi ısıtıp, ısıtıp sofraya koyanlar bir zaman sonra kimseyi doyuramayacaklar. Benim hayatım gaz yağının aydınlattığı bir odada başladı; ben de köy çocuğuyum; ben, sen bunları düşünebiliyorsak bugünkü ortam da doğan bir bebek kim bilir neleri görecektir. Böylece bizdeki hayatı siyaset, sporu futbol eğlenceyi de kikir kikir' lik sanan dinozorlar da biraz akıllanır diye umut ediyorum…
Gördüğüm kadarı ile son yıllarda gelişen iletişim teknolojisi insanlara bu insanların dünyasında yeni bir pencere açmış. Sadece programların değil yayınlanan reklamların bile buradaki çocukların ve insanların üzerindeki etkilerini araştırmak gerektiğine inanıyorum. Duvarda asılı bir haritanın benim çocuk dünyamda nasıl değişiklikler yarattığını ben biliyorum artık Anadolu'nun ücra dağ köylerindeki odalarda bile bir haritadan fazlası var, eğer bu iletişimi doğru kullanırsak gelecekte
daha az osuruktan tayyareler uçar diye umut etmek istiyorum…
Çünkü Gevaş in Altınsaç köyündeki İlhan bu gün köydeki yetişkinlerin bile içinden çıkamadığı Cep telefonlarının ayarından köydeki Çanak antenlerin uyduya yönlendirilmesine kadarki birçok karmaşık işi hallediyor. Dün ona köyün delisi muamelesi yapanlar aradan geçen on yılda ilhanın değişimine tanık oldular ve daha fazlasına da tanık olacaklar.
Önümüzdeki yüzyıl insanlarının sınıflandırılmasında bilginin yerini hiçbir güç dolduramayacaktır. Toplulukların birbirine üstünlüğünü ise hayata kattıkları ürünler sağlayacaktır. Sermaye beyin göçünde belirleyici, teşvik edici bir güç olacak; toplulukların arasında yetişen bilginleri bir araya toplayarak farklı bir statü oluşturacaktır. Bizler bu çocuklara o düzeylerde hayal kuracak donanımları veremezsek geleceğimizin teminatı da olmayacaktır.
Çocuk…
Çocukluk…
Çocukluğumuz…
Evet sanırım buradan başlamalıydım çocukluğumuzdan; ve tabii tarif edebilmek için kendi çocukluğumdan. Önce beynimi zorlamalıyım ve gidebildiğim kadar geri gitmeliyim. Sonra, tutuna bildiğim ilk anılarımla geri dönmeliyim. Belleğimi genişletmeliyim ve o günlerde ben 'neler hayal ederdim' diye bir kez daha hatırlamalıyım. Yılların yorgunluğunu ve kirlenen zihnimin bulanıklığını sıkıştırabildiğim kadar sıkıştırınca nedense hep o odayı hatırlarım. Duvarları güzel koksun diye ıhlamur tahtasından yapılmış, 14 numara gaz lambasının aydınlattığı taş duvarının içine saklanmış, şöminesinde ateşin uzun kış geceleri boyunca hiç sönmediği bana göre dünyanın en güzel odasını… Yerlerine el dokuması halis yün kilimlerin serildiği, sedirine oturanların sırtlarını yaslaması için yastıkların sıralandığı, uzun dolabının birinde Rus yapımı bir mavzer ve kitapların, kısa kapaklı dolapta ise cezve, kahve fincan ve talikaların (tabak) olduğu, güneye bakan yüzü boydan boya örten küçük kare camlardan kara çamlı yüksekçe dağları gördüğüm 24 metrekarelik mütevazi odayı.
Aklıma çocukluğum düştüğünde nedense anılarım hep bu odadan başlar. Gözüme hep o harita takılır. Bana o günlerde devasal görünen bir dünya haritası. Gerçek yolculuklarıma başlamadan önceki düş gezgini günlerimin çıkış kapısı. Çizgilerle baklava gibi bölünmüş düzleştirilip duvara yapıştırılan portakal kabuğu gibi bazı uçları V gibi açık duran dünya haritası. Bana on haneli küçük bir dağ köyünde hayata açılan gözlerimde sonsuzluğundan önce ismini öğrendiğim okyanusları, tırmanmadan önce hayal etmeye çalıştığım dağları hep o harita öğretmişti. O günden sonra anlamıştım ki, bir çocuğun hayatında hayal kurmanın ne kadar önemli olduğunu. Yüksek kapaklı dolapta ciddi kitapların yanında babamın İstanbul'dan getirdiği çocukluğundan kalma çizgi roman kitapları sayesinde ise okumaya merakım artmış ve okula gitmeden alfabeyi sökmüştüm. O kitaplardaki Kaptan Memo sayesinde keşfettiğim paraşütü dedemin şemsiyesinden yapmaya kalkınca üçüncü kattan zemine çakılmıştım. Ve deniz altı natilüsü yapmak için aşağıdaki dereye insinler diye yuvarladığım ağaçtan yapılmış kadin denen yuvarlak boyumun iki katı peynir kapları yüzünden benim değil de, kuzenim Ziya'nın dedesinden azar işitmesi ile beş yaşlarımda suçu keşfetmiştim.
Sonra kuzey kutbunu ve onu merak eden ilk kaşif Peary in adını; boyum yetişmediği için sandalyenin üstüne çıkıp bakarken öğrenmiştim. Safça dedeme 'Bende gideceğim' demiştim. Ve yıllar sonra oraya gitmiştim de…
O harita sayesinde öğrenmiştim İbn Battuta'yı ve Davit Livingstone'yı…
Planlanarak mı? Yoksa rastlantıyla mı? o duvara asıldığını bilmediğim o haritanın benim çocuk dünyamı nasıl zenginleştirdiğini bildiğimden Anadolu'ya yaptığım tüm seyahatlerde ücra köylerde ki en iyi arkadaşlarım hep çocuklar olur. Kendi dünyalarında ki zengin hayal güçleri sayesinde ben onların hayatını tanırken, taşıdığım aksesuarlar ve kişiliğimle de ben onların hayatında nasıl derin izler açtığıma defalarca tanık olmuşumdur.
Hala harita gözümün önündedir ve şimdi bile ülkeleri dünya haritasında o günkü bilgilerimle ararım.
Harita tahtadan bir çıtaya çakılmış arka yüzü bezdendi; bezdendi diyorum… Çünkü en büyük eğlencelerimden biri haritaya arka tarafından bakmaktı. O zaman dünyanın tam ortasında duran Anadolu önden baktığımda uzandığı tarafa değil, ters tarafa doğru dönerdi. Bu oyunu bu kadar sık oynamamın sebebi de sanırım o yıllarda annemin ve babamın İstanbul'da olması idi. Böylece İstanbul'un olduğu taraf Rize'nin olduğu tarafa geçiyor. Bende annemi daha yakınımda hayal edebiliyordum.
Şimdi bile çocukluğumdaki kadar zengin bir hayal gücüne sahip olmadığımı düşündüğümde çocukların değeri benim gözümde tanrıdan sonraki yerini hemen alıverir.
Kızılderililerin "dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan emanet aldık." sözü bana göre bir çocuğun konumunu en açık şekilde tarif eder. 'Geleceğini garanti altına almak isteyen toplumlar tüm hesaplarını çocuklarına göre yapmaları gerekir' diye düşünürüm.
Peki biz ne yapıyoruz…
Bizim ne yaptığımızı herkes kendi cephesinden anlatabilir. Her anlatılanın da iyi ve kötü tespitleri mutlaka vardır. Ben kendi adıma tespitlerimde iyimser olmayan tarafta yerimi almaktayım. Bu görüşüme örnek olarakta büyük kentlerde bile eğitimleri engellenen, sosyal olarak hayata katılmalarında önlerinde aşılmaz engeller bulunan, kalabalık çocuk nüfuslarını gösterebilirim.
Böyle düşünüyor olmama karşılık Anadolu'nun ücra köylerine yaptığım seyahatler ve geçmişte kendi çocukluğumdaki örnekler umudumu hala korumama da yardımcı olmaktadır.
İleride paylaşmayı düşündüğüm birçok yaşanmış olayın yanında kendi beynimde hala taze kalan çocukluk anılarımı bu umutları canlı tutmak için paylaşmak istedim. Karamsar olduğumda bu hatıralarımın en büyük yardımcılarım olduğunu da bilirim; böylece geleceğimizin teminatı olan çocuklara belki daha başka bir çerçeveden bakar ve onların hayal dünyalarını kurmakta doğru yardımımız olur diye umuyorum.
Biliyorum her çocuk zengin bir hayal gücüne sahiptir. Ancak hayal kurmak için bile doğru bilgiye ihtiyaçları vardır.
Eğer onların özendiği insanları ve hayallerini yanlış seçmelerine sebep olursak, bahçe duvarlarımızı yükseltmek bile bizi sellerden korumayacaktır…Onların dünyasını değiştirmek bizim elimizde.
Tabii Bizimkini de...
Evet Anadoluda Çoçuk olmak böyle işte.....