‘Herkesi kendin gibi zannetmek.’ Neresinden bakarsanız bakın sonu hüsran olan bir durum. Örseler, yıpratır, yorar. Bunun farkına varmak için ise uzun yıllar gereklidir. Öyle ya, hayat bazen bir şeyleri öğretmek için yıllarımıza talip olur. Tabii, öğrenmeye niyetimiz var ise.
İnsana dair en büyük hayal kırıklığımız belki de budur; herkesi kendin gibi sanmak…
Dünyaya baktığımız nokta neresiyse oradan görürüz herkesi. Temiz bir niyetle bakıyorsak her şey pürü pak görünür. Kötülüğü konduramayız kimseye. Samimiyetsizlikte bile bir samimiyet kırıntısı ararız. Hata var ise görmezden geliriz; kırmamaya özen gösterir, iyiliği unutmaz, vefa gösteririz. Aynı anlayışı ve olgunluğu herkesten bekleriz. Sonra? –Sonrası kırgınlık.
Peki, dünyaya baktığımız yer kin, haset ve hırs ise? O zaman insanlarla kurduğumuz ilişkiler yapay, yapmacık olur. Çünkü herkesi böyle zannederiz. Bu da yalnızlığı beraberinde getirir. Acı bir yalnızlık…
Heybemize ne doldurduysak azığımız odur. Yürekte ne varsa dışarıya o yansır. Misal; paraya, dünya malına düşkün olan, her insanı hesap makinesi gibi görür. Başka bir misal; İnsanlığa önem veren, hesap kitap bilmez…
Karakterimiz; çevremizi, etrafımızdaki insanları, en nihayetinde hayatımızı şekillendiriyor. Nasıl bakmak istersek öyle görüyoruz. Deyim yerindeyse, her şey bizde bitiyor. Mevlana şöyle demiş: Gül düşünürsün, gülistan olursun; diken düşünürsün, dikenlik olursun.
Peki, durduğumuz yer neresi? Bu soruyu ara sıra soralım kendimize. Tavsiye ederim.