Hayat serüvenimizin her safhası eski günlere olan özlemimizi bir kat daha arttırıyor. Kâğıt üzerinde, geçmişle aramıza yıllar ile ifade edilen mesafeler giriyor ancak o günler ile olan duygusal bağlarımız gittikçe kuvvetleniyor. Buna nasıl bir isim konur, bilemedim ama bu konuda hemfikir olduğumuzdan eminim.
Mesela saklambaç oynadığımız sokaklar artık bomboş, mahallemizdeki tahta raflı bakkal çoktan kepenk kapattı. Damında oyun oynadığımız o toprak evler artık yok. Üzülmemek adına örnekleri çoğaltmayalım. Bu kadarı kâfi…
Elbette ki sürekli geçmişte veya geçmişle yaşamak doğru değildir. Bugünü ihmal etmemek, yarına ise umutla bakmak icap eder. Ortak doğru bunu söylüyor. Ancak dilimize değen eski bir şarkı, solmuş bir fotoğraf karesi veya eski ama eskimeyen bir sima alıp götürüyor bazen. Elde değil…
Günümüz dünyasında; menfaat, hırs, kibir gibi sevimsiz kavramlar daha da belirginleşmeye başladı. Yalnızlaşma ve yabancılaşma popüler oldu. Belki de bu yüzden eski zamanlar daha samimi geliyor. Eskiden bunlar yokmuydu tabii ki vardı fakat son zamanlarda daha da arttığı ve yaygınlaştığı su götürmez bir gerçek. Her şeye rağmen bugünü tümden kötülemek de iyi insanlara haksızlık olur o yüzden yine denge diyelim.
Dün, bugün demişken yarın da diyelim. İnsanoğlu için hayatı yaşanabilir hale getiren en kuvvetli duygulardan biri yarına dair olan umududur. En zor şartlarda vefalı bir dost gibi tutar elimizden. Umudum kalmadı derken bile...
Eskiye dozunda bir özlem, bugüne ilgi, yarına ise hayaller. En doğru formül bu galiba. Nihayetinde orta yol her zaman iyidir. Vesselam.