Modern zamanlar veya popüler kültür. Adına ne dersek diyelim, bizden çok şey alıp götürdü. Evvela samimiyeti, sıcaklığı, kanaati, halden anlamayı. Liste uzayıp gidiyor. Elden ne gelir?
Hızlı bir değişim ve dönüşüm var. Hayatımız kolaylaşıyor, konforumuz artıyor. Bir tuşla her şeyi halledebiliyoruz. Teknoloji hayatımıza hükmetmiş vaziyette. Tüketim, çılgınlığı had safhada. Alışverişi, yeme içmeyi kastetmiyorum. Bizi biz yapan; ayakta tutan değerleri tüketiyoruz. Derdimiz de bu zaten.
Her çağın kendine ait bir iklimi var, bu su götürmez bir gerçek. Nihayetinde yaşam, bir anlamda değişim demek. Olabildiğince uyum sağlamak icap eder. Köşeye çekilmek mümkün değil. Ancak bazı şeyler var ki zamandan, çağdan bağımsız olarak varlığını sürdürmeli. Hatta giderek güçlenmeli, derinleşmeli. İlk aklıma gelenler; saygı, nezaket, hoşgörü. İmkânlar, insanlar, mekânlar değişse bile başköşede hep bunlar olmalı.
İnsan ilişkileri artık iki tuşa bakıyor. Bayramlarda veya özel günlerde bile muhatabımızın evine gitmek, candan bir selam vermek yerine kopyala yapıştır bir elektronik mesajla görevimizi yerine getiriyoruz. Duygu bunun neresinde? Mesela kendi adıma son yıllarda sahici bir arkadaşlık veya dostluk ilişkisine denk gelmedim. Abartıyor olabilir miyim? Bilmiyorum.
Sadece bir örnek: Çok değil, birkaç yıl önce konu komşuya yemek götürülürken tabağın üzerine bir tabak daha kapatılırdı. Olur da yolda biri görür de canı çeker diye. Şimdi ise sosyal medya da yediğimiz içtiğimiz her şeyi paylaşıyoruz. Hem de anlık, konum belirterek. Sadece yemek mi? Değil tabii. Neyse... Duyarlı ve hassas olmak her zaman iyidir.
Sözün özüne gelelim. Sürekli geçmişte yaşamak veya çağdan büsbütün kopuk olmak elbette ki mümkün değildir. Değişmek, gelişmek gereklidir. Ancak hiçbir ilerleme ya da gelişme toplumsal değerlerimizi zedelememeli. Sevgi, saygı, samimiyet, hoşgörü, nezaket ve daha niceleri her şeyden öte ve önce olmalı.