Eskiden... diye başlayan sözleri biliriz.
Eskiye özlemin yanında, şimdikinin eskiyi aratır olmasından da kaynaklanan bir hasret, bir özleyiş ve bir arayış ifadesidir; “eskiden...” diye başlayan sözler.
Bir ara ben de “eskiden...” diye başlayıp eski ramazanlar ile şimdikini kıyaslamak istemiş, o zamanlarda bizim yaşadıklarımız ve yaşattıklarımız ile şimdikileri kıyaslayarak bu konudaki özlemimi paylaşmayı düşünmüştüm.
Ama vazgeçtim.
Görünen o ki, bunların hiç bir değeri kalmamış. Biz eskiye takılıp giderken yeniyi kaybetmişiz.
Biz eskiyi anlatarak, yeni ile kıyaslayıp şimdiki nesle bazı mesajlar vermeyi düşünürken, onları bizden önce davrananlar kapmış. Zihinlerini esir edip bedenlerini uyuşturmuş.
Biz eskiye takılıp hayal kurarken, onların gerçeklerini başka ve bize yabancı olan şeyler oluşturmuş. Ve bizim gerçeklerimiz ile onların gerçekleri arasında dünyalar kadar uçurumlar meydana gelmiş.
Kimbilir, belki normal yaşanması gereken bir süreç bu. Belki herkes kendi zamanını ve kendi gerçeklerini yaşarmış. Belki de bu yüzden kuşak çatışmaları yaşanırmış.
Belki de hiç biri değil; sadece ve sadece ihmal, tembellik ve aymazlığın bir neticesi bu uçurumlar.
Sözü fazla uzatmayacağım.
Eskiden yaşanmış onca güzellikleri anlatıp şimdiki bazı neslin o duru! ve berrak! zihnini karıştırmak istemiyorum. Özellikle de kendinden, toplumundan ve değerlerinden bihaber, umursamaz ve aymaz neslin ve de bu nesilden memnun olanların.
Sadece bugünlerde bana koyan ve ağırıma giden bir gözlemimi paylaşmak istiyorum sizlerle.
Biliyorsunuz ibadet kul ile Allah arasında olan bir şeydir. Kul, Allah’tan ecrini umut edrek ibadetini yapar, yapmadıklarının da karşılığını bilir. Buna kimsenin, tebliğ ve uyarmanın dışında bir şey deme hakkı olamaz, olmamalı da.
Büyük çoğunluğu müslüman ve inanan insanların oluşturduğu bir toplumda yaşıyoruz.
Herkes inanıp inanmakta ve inancının gereğini yerine gitirip getirmemekte serbesttir.
İnsanların cenneti talep etme hakkı olduğu gibi cehennemde yanmak istemeleri de haklarıdır.
Bu hak veriş, insanların birbirini rencide ve rahatsız etmeleri anlamına asla ve kata gelmemektedir.
Kendi iç dünyalarında ve kendi özellerinde ne yaparlarsa yapsınlar, ama toplum içinde bunların dışında uymaları ve dikkat etmeleri gereken şeyler olduğunu da idrak edip anlamaları gerekiyor.
Mübarek Ramazan Ayı’nın ve onun getirdiği manevi iklimin teneffüs edilmeye çalışıldığı, onun feyz, bereket ve rahmetinden istifade edilmeye gayret edildiği bir ortamda herkesin birbirine saygılı olmaları şarttır, bir insanlık vecibesidir.
Ama gelin görün ki durum hiç te öyle değil. Daha doğrusu öyle olmamaya başlanmış.
Önceleri inanan ve inanmayan herkesin mazeretli, mazeretsiz oruç tutmayıp yeme içmeleri gizli ve kuytularda olurdu. “Aman kimse rahatsız olmasın” düşüncesi ile fark ettirilmeden yapılırdı. Lokanta ve kahveler kapanır, tek tük açık olanlar da perde vs. asardı.
Lakin şimdi aşikar olmuş herşey.
Saygıdan eser yok. Düşünce ve anlayış kaybolmuş. Tahrik edercesine, insanların gözünün içine baka baka, umursamadan uluorta ve alenen yenip içilmeye başlanmış.
Bu bir özgürlük değildir. Bu bir inanç biçimi hiç değildir.
Bu resmen saygısızlık, bu resmen aymazlık ve bu resmen umursamazlıktır.
Gepegenç insanlar ellerinde sigara fosur fosur tüttürerek geziniyorlar. Artık hiç bir lokanta ve kahvenin camında örtü yok. Örtü sadece lokanta ve kahvelerde değil, kimilerinin yüzünde ve vicdanında da yok.
Bu gençleri, bu insanları bu hallere getiren, bunları savunan ve bundan da gurur duyanlar bilmelidirler ki, bu davranışlarının karşlığı ergeç kendilerini bulacaktır.
Kimsenin inancı kimseyi ilgilendirmez. İster inanır, ister inanmaz. İster yaşar, ister yaşamaz. Ama inanarak ibadet eden, oruç tutanları rahatsız etmeye, onları rencide etmeye asla hakları yoktur. Eğer bu hakkı kendinde görecek olursa bunun karşılığını alma hakkının da olduğunı bilmesi gerekir.
Özellikle bu konuda gençlerimizin dikkatini çekerek uyaralım. Toplum içerisinde yapılmaması gereken ve insanları rahatsız edici aykırı davranışlardan kaçınalım. Zira toplumda huzur ve barışı sağlayan en önemli faktör karşılıklı saygıdır.
Aman ha aman, bunun kaybolmasına, birilerinin bunu bozmasına asla müsaade etmeyelim.
Önce biz uyalım, sonra da uymayanları uyaralım.