Ramazan Gökay'dan

17 ARALIK 2013 GÜNÜ Tarım ve köy işleri komisyon başkan vekili ve Adıyaman milletvekili Mehmet Erdoğan Gıda Tarım ve Hayvancılık bütçesi ile ilgili değerlendirmelerde bulunurken "AKP iktidarıyla birlikte çiftçinin yüzü gülmüştür" diye Türkiye kamuoyuna yalan söylemiştir.
765 bin çiftçimiz 2.7 milyar TL borçla haciz kıskacında olduğunu ve %59 luk bir faiz sarmalı içinde perişan olduğunu söyleyerek Hem yoksul köylü ile dalga geçmiş hemde yalan söylemiştir. Öneklersek; çiftçinin üretimde ve traktöründe kullandığı mazot 4.5 TL ye çıkmıştır ve mazot köylüye 4.5 tl den satılırken yatları gemicikleri olanlara mazotun litresi 1.5 T.L den verilmektedir. Diğer tarımsal girdilerin dışında yalnızca Mazot'a baktığımızda Türkiye tarım çiftçisinin yüzünün nasıl gülebildiğini görmek mümkün olabilmektedir. Bunun dışında Mehmet Erdoğan'ın sözünü ettiği dönemlerde devlet tarafından çiftçiye en azından Subvansiyon uygulanırdı.AKP yönetimi ile birlikte köylüyü desteklemek demek olan sübvansiyonlar kaldırıldı.Yerine dönüm başına uygulanan i8 TL. tutarında bir destekleme getirildi.
Dolayısıyla bu uygulamadan ne yoksul köylü nede az topraklı köylü mutlu oldu.Tek mutlu olan kesim büyük toprak ağalarıydı.Çünkü onlarca köyü olan ve binlerce dönüm arazisi olan zengin toprak ağaları topraklarının ekilip biçilmesi yerine dönüm başına 18.T.L alarak tarımsal alanda üretimsizliği tercih etti. Çünkü : bütünüyle geri ülkelerin tarımını düzenleyen, Monsanto gibi Cargill uluslararası dev tekeller tüm geri ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de tarımsal üretimin ithalata dayalı büyümesini istemektedir. Cargill gibi bir tekelin ülkemize rahatlıkla Bursa Orhangazi' ye gelip binlerce dönüm tarım arazisine oturmasına, soygun politikalarını katmerleştirmesine göz yumarak tarımın boğulmasına Mehmet Erdoğan gibi mazottan haberi olmayanlar neden olmuştur .
Şu anda TÜİK verilerine göre çiftçinin %95 'i Ziraat bankasına toprakları ipotekli, icralı olarak borçludur ve borcunu ödeyemez durumdadır. Faiz oranları düşük olmuş olmamış bunun bir önemi yoktur.Çünkü ülkede kişi başına 10.000 dolar milli gelir payı düştüğü söylenmekte ve 20 bin dolara hısla yaklaşmakta olduğumuz dile getirilmektedir. Oysa yoksulun cebinde bu parayı bulabilmek asla olanaklı değildir. Eğer gerçekten kişi başına 10.000 dolar düşüyorsa cebimizin asla göremediği bu parayı birileri çalıyor demektir.Şakası bile çirkin olan bu yapay kalkınma palavralarının Türkiye halkına karşı söylenmesi bir utançtır.
Nüfusun % 20 si çöpten beslenirken ve nüfusun % 40'ı asgari ücrete mahkum edilirken kalkınmadan bahsetmek gülünçtür.Çünkü % 10 luk kaymak tabaka günü 333 bin dolarla kapatırken yoksullar günü 3 TL ile kapatabilmektedir. Dışa bağımlı kalkınma politikalarıyla ülkeyi yönetenlere sormak gerekir.Bir Konya ovası kadar Yüzölçümü olan İsviçre dünyaya buğday satarken Konya da buğday üretimi sübvansiyon olmadığı için boğulur hale gelmiştir.Yurt dışından mısır pirinç gibi tarımsal ürünler ithal edilmekte çiftçi üretimsiz bırakılmaktadır. verilen rakamlarla TÜİK'in vermiş olduğu rakamlar birbirini tutmamaktadır.Ziraat bankasının özelleştirilmesini ön gören bu anlayış yarın banka satıldığında köylünün toprağının başka ellere geçmesine sessiz kalacaktır. 
Güney Afrika da bir öykü anlatılır. Apulpa isminde bir Afrikalı kabile reisi şöyle der; "Beyazlar topraklarımıza ayak bastığında onları karşıladık ve konuk ettik en güzel yiyeceklerimizi onlara sunduk. bizim topraklarımız vardı üretir geçinirdik onların ellerinde İnciller vardı ve vaaz ederlerdi.Bir sabah uyandığımızda bizim ellerimizde İncillerimiz vardı topraklarımız onlara geçti" der.İşte Erdoğan'ın çiftçinin yüzünün güldüğünü söylemesinin yaratacağı kaçınılmaz don budur. Çünkü Ülkede bacası tüten bir tane kamu zenginliği bırakmayan ülkeyi eli tespihli mücahitleri müteahhit yapan Erdoğan Adıyaman diş hastanesini de şehir dışında mahalle arasında kendi 
bölgesine çekmeyi becerebilmiştir. R.Gökay