Ne kadar tanıyoruz bu yöremizi? Masmavi gölleri, geniş ovaları,
gürül gürül akan suları ve kuzeyini çevreleyen güneydoğu toroslarına sırtını dayamış şirin bir ilimiz. Çiftçisinin yüzünü güldüren verimli toprakları, zengin petrol yataklarını simgeleyen şantiyeleri, doğal güzellikleri ve antik çağlara uzanan mazisi ile ünlü bir kent. Etrafındaki Malatya, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep ve Kahramanmaraş’ın en küçüğü ve yaman altıncı kardeşidir. Güneydoğu Anadolu bölgesinin orta fırat havzasında 590.935 kişi ile 7614 km2.lik bir yerde oturur.
Aynı aile içinde beraber yaşadığı diğer kardeşleri, boy sırasına göre Kahta, Besni, Gölbaşı, Gerger, Çelikhan, Sincik, Samsat ve Tut ilçeleridir. Küçük dediğime bakmayın siz. Çok derinlere kök salmışlar. Samsat’ın, Şehramuz Tepedeki tarihi belgelerden M.Ö. 7000 yılına kadar uzanan Paleolitik Dönemi yaşadığı kanıtlanmıştır. Adıyaman Palani Mağarasında yapılan incelemelerde de kent tarihinin M.Ö. 4000 yıllarına uzandığı görülmüştür. Diğer kardeşlerinin de kökleri derinlerdedir elbette. Dünyanın en eski yerleşim merkezlerindendir bu topraklar. Tarihçiler, burada insanlık tarihinin bütün dönemlerinin yaşandığına ilişkin bulgular elde etmiştir. Nice uygarlıklar gelip geçmiştir bu topraklarda; Hurriler, Hititler, Mitanniler, Frigler, Asurlar, Kummuh Devleti, Persler, Makedonya İmparatorluğu, Kommagene Krallığı, Doğu Roma İmparatorluğu, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Bizanslılar, Eyubiler, Selçuklular, Memlüklüler ve Osmanlı İmparatorluğu.
Şimdi, baba tarafı Pers kralı Darius’a, ana tarafı Makedonya İmparatoru Büyük İskender’e akraba olan bir prensin oğlu tarafından kurulan Kommagene Krallığının doğusunu gezelim. Krallığın başkenti olan Samsat ve kalesi, baraj gölü altında kaldığından Kahta’dan doğuya doğru gidiyoruz. Nemrut Dağı ve Kommagene Krallığının diğer kültürel değerleriyle birlikte Milli Park ilan edilen bölgede ilk durağımız
Şimdi çayın doğusunda eski kahta köyündeki görkemli yeni kaleyi dolaşıyoruz. Oradan da hemen yakınındaki antik dünyanın küçük ama güçlü ülkesi Kommagene Krallığının yazlık yönetim merkezi Arsameia’ya doğru ilerliyoruz. Güneydeki tören yolu üzerinde çok sayıdaki kabartma, heykel ve yüksek yekpare taş yapıtları diğer adıyla stelleri geçtikten sonra üst kısımda saray kalıntılarına varıyoruz. Daha sonra tören yolunun bitiminde Anadolu’nun bilinen en büyük Grekçe kitabesi çıkıyor karşımıza. Kitabenin yanından 150 basamakla aşağı inen ve kutsal amaçla kullanılan dehlizden yürüyoruz. Bu dehlizden çıktıktan sonra yaklaşık
İşte burası UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan ve dünya harikası olarak kabul edilen Nemrut Dağı. Kommagene kralı 1. Antiochus’un anıt mezarının bulunduğu, çakıl taşlarının yığılmasıyla oluşturulan
Tümülüsün etrafındaki teraslardan doğu terasına giriyoruz.
Şimdi de steller ve kaidelerin yer aldığı kuzey terasından ilerliyoruz. Batı ve doğu teraslarını birbirine bağlayan
Oradan batı terasına geçiyoruz. Bu terasta tahtlarında oturan dev tanrı heykellerinin yanında kral 1. Antiochus’un heykeli ve tanrılarla tokalaşma kabartmaları yer alıyor. Ayrıca bir arslan kabartması üzerinde yer alan ay ve yıldızlardan M.Ö. 7 Temmuz 62 tarihi yazılıdır. Bu tarih 1.Antiochos’un tahta çıkış tarihidir.
Daha sonra bu yükseklikten doğuya baktığımızda Kommagene Kralı’nın kışlık kent olarak kullandığı Fırat’ın batı yakasındaki Aşağı Arsameia yanı Gerger Kalesini görüyoruz. Güneye bakınca denizi andıran masmavi Atatürk Barajı Gölü ve dümdüz ovalar göze çarpıyor.
En önemlisi de doğu terasından güneşin doğuşunu, batı terasından güneşin batışını izlemek. Buradan bakıldığında, güneşin doğuşu ve batışı dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar büyüleyicidir. Bunun için her yıl binlerce kilometre uzaklardan çok sayıda yerli ve yabancı turist bu harika olayı izlemeye geliyor.
Şimdi başka bir uygarlığa bakalım;
Adıyaman’ın hemen yanıbaşında Pirin Mağaraları adıyla bilinen Perre Antik Kenti, kayalara oyulmuş çok odalı yapılar, tarihi Roma Çeşmesi, Roma Hamamı Kalıntısı, kemerler ve kaya mezarlar çok farklı bir görüntü veriyor.
Bir tarih hazinesidir Adıyaman. Değişik uygarlıklara ait çok sayıda höyükler,tümülüsler, türbeler, köprüler, hanlar, hamamlar, kayalara oyulmuş resimler ve yazılar, yeraltı su kanalları, tarihi çeşmeler, kiliseler ve camiler yer alıyor.
Takıları da var güzel Adıyaman’ın. İşte Fırat Nehri, Kahta Çayı, Ziyaret Çayı, Göksu Çayı ve Sofraz Çayı en önemli akarsularıdır. Atatürk Barajı Gölü, Gölbaşı, İnekli, Azaplı ve Abdulharap Gölü ise başlıca gölleridir.
Gök yüzüne uzanan heybetli karlı dağlarını ve yüksek kayalıklardan süzülüp çağlayana dönen şelalelerini izlemeye doyum olmaz. Uçsuz bucaksız ovalarda boynu bükük dolgun buğday başakları ve sararmış tütün tarlaları verimliliğinin semboludur. Duyguların dili olan o rengarenk çiçeklerin süslediği kırları, hoş kokulu nergislerle bezenmiş çayırlarıyla görülmeye ve yaşanmaya değer bir yöremiz. Her ilçesinin kendine has bir güzelliği vardır bu ilimizin. Besni ve Gölbaşı’nın üzümünü, Kâhta ve Gerger’in narını, Çelikhan’ın ve Sinciğin balını hiç tattınız mı? Tatmadan anlatılmaz bunlar. Güzelliklerini kelimelere döküp anlatabilmek ne kadar da zormuş Adıyaman.
Bazen çoban kavalında bir ezgi, folklörde bir coşku şeklinde duyulursun,/
Bazen Fırat’ın berrak suyunda, karlı dağın beyazında, çiçeğin sarısında görünürsün,/
Bazen buruk bir veda, uzun bir ayrılık, acı bir hasret olursun,/
Bazen gurbette duygulu bir şiir, ince nağmeli bir şarkı, bir destan olursun.
Özledim seni Adıyaman, baraj gölündeki feribot gezintisini, canlı canlı balık tuttuğumuz o tatil günlerini, güçlü dallarına hamak kurduğumuz koca meşe ağaçlarını, salkımlı fıstık dallarını, dizi dizi üzüm bağlarını özledim.
Rümeysa DOLAŞ