Sabır Ve Öfke

Sadık Yalsızuçanlar

11-01-2011 11:53

Yeşil ışık yanınca hareketlendik. Bi bağırtı koptu. Herşey karardı. Kararırken bir kıvılcım çaktı. Sonrasını hatırlamıyorum. Bi ara başıma üşüşenlerin yardımıyla ayağa kalkmaya çalıştım. Ayaklarım beni taşıyamadı. Yığılıp kaldım.

Gözümü açtığımda, koluma serum takılı idi, ayaklarımı hissetmiyordum.

Naşide hafif sıyrıklarla atlatmıştı ama bitkindi. Serpil, yoğun bakımda idi. Kaburga kemikleri kırılmış, ciğerine batmış, iç kanama güçlükle durdurulabilmişti.

Oysa bugün öğleden sonra ales sınavına girecektim.

‘Kalkmalıyım doktor bey’ dedim, ‘sınavım var.’

Güldü, ‘seni uzun bir süre konuk edeceğiz, sınavı unut’ dedi.

Böylece hayatın nasıl sürprizlerle dolu olduğunu gördüm.

İki ay sonra, bodrum kattaki küf kokulu evimin istinat duvarına bakan odasında yine yatakta idim. İki ayağım da alçıda idi.

Sağıma soluma dönemiyordum. Aylarca sırt üstü, hareketsiz yatmanın nasıl bi şey olduğunu o zaman anlamıştım.

Anladığım başka bir şey, bir bilgenin sözü idi.

İdamına karar verildiğinde, bir dostu tutukevinde ziyaretine gelmişti.

‘Sabır nedir?’ diye sorduğunda, ‘sabır, insanın ellerinin ve ayaklarının kesildiğinde şükretmesidir’ demişti.

Kaza anında hiçbir şey hissetmemiştim.

Gece dayanılmaz ağrılar başladı.

Kırık ve çatlaklar o kadar acımıyordu. Ama ezikler…Canım öyle yanıyordu ki!

Ailemden uzakta idim. Bi arkadaşım ölümle pençeleşiyordu. Diğeri bedenindeki eziklerle meşguldü. Hastabakıcı ve hemşireler birkaç saatte bir geliyor, tansiyon ölçüp iğne yapıyor, gidiyordu.

İlaçlardan ağzımda kekte bir tat vardı. Midem bulanıyordu. Acil Serviste hayli üşümüştüm. Alnımdaki yırtığı anlaşılan çuvaldızla dikmişlerdi. Nasıl sancıyordu.

Bi bardak su isteyecek kimse yoktu.

Üçüncü gün kardeşim geldiğinde sabrı biraz olsun öğrenmiştim.

Sıkıntılı zamanın nasıl zor geçtiğini fark etmiştim.

Saniyeler saat gibi uzuyordu. Saatler geçmek bilmiyordu. Günler ayları kovaladı, ziyaretçilerim azaldı. Birkaç yakınım dışında kimse kapımı çalmaz oldu. Eşimle birlikte yalnız kalmıştık.

Zamanımı yatakta, sırt üstü uzanmış halde ve yalnız geçiriyordum. Ağrılar dindiğinde, yalnızlığın boşluğu derinleşmeye başlamıştı. Zor dayanıyordum. Ama giderek alışmaya başladım. Altıncı ayın sonunda yalnızlığın güzelliğini tatmıştım.

Serpil bir dizi ameliyattan sonra iyileşti, benden önce ayaklandı ve ziyaretime geldi.

Sabır acı ama meyvesinin tatlı olduğunu öğrendiğimde ayaklarımdaki alçı sökülmüştü. Kaslarım erimiş, bacaklarım incelmiş, güçsüzleşmişti.

Ayağa kalkabilmem ve yürüyebilmem için çok çaba göstermem gerekiyordu.

İki hafta sürekli egzersiz yaptım. Nihayet bir gün korkarak da olsa yere bastım, doğruldum. Ertesi gün bir adım, sonraki gün üç adım derken yürümeye başladım.

İlk iş olarak evden çıkıp, parka gittim. Banka oturdum ve güzelim ağaçları, telaşla koşuşturan insanları seyrettim.

Dört mevsimi bir odada, yatakta geçirmiştim. Yürümenin nasıl büyük bir nimet olduğunu şimdi anlıyordum.

Gerçek dostlarımın ne kadar az olduğunu görmüştüm.

Özellikle ilk günlerde içimde bir öfke birikmişti. Sonradan bu öfkenin bana dayanma gücü verdiğini fark ettim.

Ona şimdi sabrın öfkesi diyorum.

 

DİĞER YAZILARI Günün Işıma Sancısı 01-01-1970 03:00 Hayat Ve Film 01-01-1970 03:00 Derin Sularda Boğulmayan Hikaye 01-01-1970 03:00 Dağı Delen Irmak Akmaya Devam Ediyor 01-01-1970 03:00 Mustafa Tatcı 01-01-1970 03:00 Derin Sularda Boğulmayan Hikaye 01-01-1970 03:00 Aşk Dini 01-01-1970 03:00 Kemalizmin Çoğullukla İmtihanı : Dersim 38 01-01-1970 03:00 ‘Can tende emanettir’ 01-01-1970 03:00 Sabrın Öfkesi 01-01-1970 03:00 'Her melek zalimdir' 01-01-1970 03:00 Ben Kerbela’yım 01-01-1970 03:00 ‘Can tende emanettir’ 01-01-1970 03:00 Galata’dan 01-01-1970 03:00 Avatar 01-01-1970 03:00 Said Nursi, Che ve Edith Piaf-Bütün Ölü Zamanlar- 01-01-1970 03:00 Harfler Ve Sırlar 01-01-1970 03:00 Hacı Bektaş-ı Veli 01-01-1970 03:00 Taş, Tarih ve Bilinç : Ankara Kalesi’nde Bir Bilge 01-01-1970 03:00 Onlar bizim cennetimiz... 01-01-1970 03:00 İnsan Şairane Oturur Yeryüzünde 01-01-1970 03:00 Ne Nurdan Ne Çamurdan… 01-01-1970 03:00 O’nun Gözü, ‘Büyük Sanatkarlık’taydı… 01-01-1970 03:00 Ailenin Ruhu 01-01-1970 03:00 “Sen ordasın... 01-01-1970 03:00 Acının Arkeolojisi 01-01-1970 03:00 Bir İç-Duyum Hali : Hayret 01-01-1970 03:00 Hacı Bektaş-ı Veli Ve Alevilik 01-01-1970 03:00 İnsan Şairane Oturur Yeryüzünde 01-01-1970 03:00 Uzun’u Hatırlarken 01-01-1970 03:00 Nefsini Bilen Rabbini Bilir 01-01-1970 03:00 kaybettiğimiz neyse rabbim verdiğin şiirler geri getirsin bize 01-01-1970 03:00 Sol’un Ergenekon’la İmtihanı 01-01-1970 03:00 Bir Aydın Namusu : Cemil Meriç 01-01-1970 03:00 Çelikhan’da Birkaç Gün 01-01-1970 03:00 Bir Karşı Tarih Yazımı : ‘Son Devrin Din Mazlumları’ 01-01-1970 03:00 Demokratik Açılım’ın Said Nursi Boyutu 01-01-1970 03:00 ‘Biz’ derken neyi kastediyoruz? 01-01-1970 03:00 Hayat Mayat Diyorlar 01-01-1970 03:00 Sezai Karakoç ve İrfani Gelenek 01-01-1970 03:00 ‘Dağlarda ateşler yandıkça / Karanlıktan korkulmaz’ 01-01-1970 03:00 Vicdan ve Adalet Sorunu Olarak Ermeni Meselesi 01-01-1970 03:00 “Ben Ne Doğuluyum Ne Batılı…Güneşim Ben” 01-01-1970 03:00 Bir Hakikat Fatihi: İbn Arabi 01-01-1970 03:00 Şam’dan Darende’ye Erdemli Kentler 01-01-1970 03:00 Yüzyılın Başında Duran Büyük Bilge : Bediüzzaman 01-01-1970 03:00 Adalet ve Zulüm 01-01-1970 03:00 ‘Anadolu Mayası’ 01-01-1970 03:00 ‘Çelikhan Diye Bir Yer’ 01-01-1970 03:00