Reşat Nuri Güntekin: Acımak

Misafir Yorum

09-05-2008 00:00

Okuyan insanların inanılmaz derecede etkilendikleri, Zehra ismini akıllara kazıyan, bir geçmişin yıllar sonra olmuş deşifresinin hikâyesi: Acımak...
      Eserde asıl olarak acı-acımak-acımasızlık duyguları somutlaştırılarak, bir öğretmenin yaşadıklarıyla sembolize edilmiştir. Hayatta sürekli yaşanan duygular olsalar da bunları yazılı bir eserle okuyucuya hissettirmek gerçekten de zor olsa gerek. Reşat Nuri GÜNTEKİN bunu yapmaya çalışmış.
      Romanda öğretmenin geçmişteki olaylardan etkilenip acıma duygusunu yitirmesi ve bu duyguyu yitirmesine sebep olan babasının öldükten sonra bıraktığı tek hatırasıyla, tekrar kazanmasının öyküsü anlatılmaktadır. Burada kullanılan teknik tam olarak tespit edilmese de “geçmişe dönüş” tekniğini andırmaktadır. Bu tekniğin romana kar veya zarar sağladığını bilmek çok zor. Bu tekniğin değişmesi romandaki kahramanın kim olduğu karmaşasını ortaya çıkarabilir. Fakat bazı duyguların daha netleşmesini sağlar. Çünkü romanda tek yönlü değil, çok yönlü bir anlatım olurdu.
      Zehra’nın, romanda tanınan lakabıyla “Öğretmen Hanım’ın” geçmişte yaşadıklarından çok etkilenip, çok acımasız olması gerekirken, öğretmenliğinde yaptıklarıyla, bulunduğu çevrede iyi tanınmaktadır. Aslında taşıması gereken “acımasızlık” duygusu diğer duygulara göre çok az hissettirilmiş ya da anlatılmıştır romanın başında.
      Acımasızlık duygusunu taşıyıp, taşımaması bir tarafa,öğretmenin bazı olaylara olan acımasızlığının başkaları tarafından ele alınmaması daha iyi olurdu.Daha olaylar tazeyken, öğretmenin yaptıklarıyla dile getirilseydi daha açık ve net olabilirdi. Belki biraz ince ayrıntı oluyor; ama ayrıntılar bütünü oluşturmaz mı?
      Romanı okurken. Çoğu eserde karşılaşılan “duygu tasviri” pek kullanılmamış. Duygu tasvirinden kasıt, bir olaya karşı öğretmenin veya bir başkasının o anda iç dünyasında verdiği tepkidir; duygu fırtınasıdır. Özellikle de romanın en etkileyici yeri olan, Zehra’nın “babasının tabutu başındayken, bir akşam vakti gerçekleri öğrenirken ve öğrendikten sonrası” bölümünde Zehra’nın ruh halinin dile getirilmemesi, o anda yazarın bunları yazarken taşıdığı veya dile getirmek istediği duyguların okuyucu tarafından bilinmemesine sebep olmaktadır. Belki normaldir denilecek; ama bu romanı, okuyan çok duygusal bir arkadaşım bir şey hissedemediğini söylemişti. Ama duygular daha göz önünde olsaydı ve daha çok ifade edilseydi durum değişebilirdi.
      Ayrıca yazar kendini daha fazla Zehra’nın yerine koyup her durumda içinde bulunduğu ruh halini yansıtabilseydi romanın gidişatını daha fazla etkileyebilirdi. Hani derler ya insanın iç dünyasını karşıdaki asla anlayamaz. Romanı yazıp kahramanı insanları hayal dünyalarına taşıyan yazar bunu daha iyi anlayıp, daha etkili sunabilirdi.
      Hayatta kötü bir insanın yanlış yola sapıp yaptıklarından ötürü acı çekmesi insanları pek üzmeyebilir. Fakat başkalarının istek ve emelleri yüzünden, kullanılarak; asıl iyiyken kötü olmak çoğu zaman acı verir. Bu durumun bir benzeri “Acımak” ta şöyle dile getirilmeye çalışılmıştır; “ Kahramanın babası, eşinin istekleri ve hırsları yüzünden yanlış yola sapar. Kahraman babasının yaptıklarından etkilenerek “acımak “ duygusunu yitirir. Baba iyiyken yazar tarafından kötü duruma düşürülmek istenir. Fakat romanda tam olarak baba bu amaç doğrultusunda bir senaryo yok. Baba; tam olarak iyiyken kötü duruma düşmemiş. Bu sebeple anlatılmak istenenler, istenildiği gibi okuyucuya ulaştırılamıyor. Eserde baba sadece kullanılmakla kalmıyor, başkasını da kullanıyor. Bu sebeple “yaşananların hepsi annenin suçudur” diyemeyiz. Belki babanın da hataları olmalıydı, ama romanda verildiği kadar değil. Hatıra defterinde kahramanın babası yaşadıklarını şöyle özetlemektedir:
      “ Beş-altı sene evvel başında muhteşem bir rüya ile İstanbul’dan çıkan vakaları ve insanları ezeli yollarından döndürmeyi kuran gafil çocuğa şimdi hem gülüyor hem de acıyorum” sözlerini kullanmaktadır. Romanda yazar kötülüklerle dolu tamamen kötü birini anlatmak isteseydi, bunları söyletmesi normaldi. Fakat amaç farklı olduğundan senaryo şöyle olabilirdi: “ kendi isteği dışında kötülük yapan, sürekli başkalarının arzuları için kötülük yapıp, bunların kötülük için değil, sevdiklerinin mutluluğu için yaptığını sanan biri” olabilirdi. Özelliklede kötü olduğunu anladıktan sonra derhal kötülükleri bırakan biri olabilirdi. Yani roman babanın yaptığı kötülüklerin çoğunu anneye yükleyip, babayı biraz daha masum durumuna düşürebilirdi. Yanlış anlamadıysam, roman babanın haklılığı ve haksızlığı üzerine kurulmuş olduğundan böyle bir durum romanı daha etkileyici kılabilirdi.
    Romanın güzel yönlerinden bir tanesi uzunca ve çok sıkıcı yazılmaması, gereksiz şeylerle doldurulmamasıdır. Yani sayfa sayısının az olmasıdır. Tabi bu benim şahsi düşüncem. Şu da var ki  “ACI” gibi insanların vicdanlarında mahsur kalıp, kalbe ulaşamayan bir duygunun yazılan bir yazılı eserle, çoğu insanın yüreğinde tekrar yeşertilmesinin zor olmasına rağmen “ACIMAK” bunu çoğu insanın yüreğinde tecelli ettirmiştir. Bu da roman yazarının üsluptan ötürü, hayata farklı bir pencereden bakmasının ve romanın yazıldığı dönem romanlarına nazaran konunun daha farklı ele alınmasının meyvesi değil midir?
     
   Yazar dediğim gibi diğer yazarlardan farklı olarak dönem zihniyetine değinmemiş ve daha çok iç dünyasında ki yazmak istediklerini dile getirmiştir. Yaşanılanı aynen yansıtmayıp, görmek istenildiği ele almıştır. Kişisel bir seçim olsa da, o dönemi yansıtabilecek izler taşıyabilirdi 
     Şunu da söylemek gerekir ki Reşat Nuri gerçektende hayatın en çok göz önünde olup, hiç farkına varılmayan gerçeklerine değinmiştir. Tabi her romanında olduğu gibi, çok farklı ve etkileyici bir ele alış tarzıyla…   
Bahar AÇIKGÖZ
11-FEN/A
Şehit Şeyho Şişman Lisesi
DİĞER YAZILARI Kot Gömlek Kombini 01-01-1970 03:00 Yüzük Dünyası 01-01-1970 03:00 Biotin 01-01-1970 03:00 Düğünden Geriye Kalan O Muhteşem Fotoğraflar 01-01-1970 03:00 Koçali barajı, yaşam alanları ve çevremiz için bir yıkımdır! 01-01-1970 03:00 Pensilvanya’yı bırakın çelikhan yoluna bakın! 01-01-1970 03:00 Şu çelikhan yolunada bir el atarmısın! 01-01-1970 03:00 Ramazan Gökay'dan 01-01-1970 03:00 Manidar Karşılama 01-01-1970 03:00 Ustalık Dönemi Ha(1) 01-01-1970 03:00 Aşkın yalan olduğunu söylemediler 01-01-1970 03:00 Sana mucizem diyemedim...!!! 01-01-1970 03:00 Küçüğüm...!!! 01-01-1970 03:00 Keşke bizde aşkı becerebilseydik...!!! 01-01-1970 03:00 Yalnızlığın Ne Demek Olduğunu Bilir Misin 01-01-1970 03:00 Sevdamın Sessizliği 01-01-1970 03:00 Uzaktan Sevdim 01-01-1970 03:00 Olacağı buydu. 01-01-1970 03:00 Çelikhan'ın Gidişine Göz Yummuyor muyuz? 01-01-1970 03:00 Allah’a Bağlıyız 01-01-1970 03:00 Sayın Başkan Hodri Meydan! 01-01-1970 03:00 Suçlu sistem mi? Biz mi? 01-01-1970 03:00 Çelikhan diye bir yer 7 01-01-1970 03:00 Çelikhan diye bir yer 6 01-01-1970 03:00 Çelikhan diye bir yer 5 01-01-1970 03:00 Çelikhan diye bir yer 4 01-01-1970 03:00 Çelikhan diye bir yer 3 01-01-1970 03:00 Çelikhan diye bir yer 2 01-01-1970 03:00 Çelikhan diye bir yer 1 01-01-1970 03:00 Ceylan, Diren, Erdoğan... 01-01-1970 03:00 Açılım 01-01-1970 03:00 Şevket köse…. Sen çok yaşa… 01-01-1970 03:00 Tabutta Röveşata 01-01-1970 03:00 Doğrunun Doğrusu 01-01-1970 03:00 Erdoğan’ı dinlerken Demirel’i cuntacıları anımsadım 01-01-1970 03:00 Demokratik açılım mı ? 01-01-1970 03:00 Sevinebiliriz. 01-01-1970 03:00 CHP’de kimin hesabı tutacak? 01-01-1970 03:00 Tütünümüz Karanfil Kokar 01-01-1970 03:00 Çelikhan Anlaşılmak İstiyor 01-01-1970 03:00 Dönüşüm(Değişim) 01-01-1970 03:00 Toprak Herşeyimiz 01-01-1970 03:00 Simyacı’ya Farklı Bir Bakış 01-01-1970 03:00 Çılgın Bir Roman 01-01-1970 03:00 Mavi Saçlı Kız 01-01-1970 03:00