'Her melek zalimdir'

Sadık Yalsızuçanlar

16-06-2010 22:13

T.S.Eliot, nisanı, ‘ayların en zalimi’ olarak niteler; Lale Müldür, ‘her meleğin zulmünden’ söz eder. Bu göndermelerin kalkış yeri ve doğrultusu, sözün bağlamı gözetilmeksizin belirlenemez. Ama Buhurumeryem -ki Behçet Necatigil ve Kamuran Şipal de aynı adla birer kitap yazmışlardır- masumiyetin imgesi olarak Meryem üzerinden modern yaşamın aşırı biçimde bireyselleştirdiği, parçaladığı ve karmaşıklaştırdığı insana yakılmış bir ağıttır

Meryem’in inci doğumu’nda, Müldür, ‘delinmemiş, bakire incilerin melankoliye iyi geldiği’nden dem vurur. Buradaki melankoli, bugün artık ‘aşina olamadığımız’ melal midir yoksa, psikiyatrların ‘yaşama hastalığı’, Baudelaire’in ‘spleen’ dediği şey midir bilmiyorum. Bildiğim Buhurumeryem’in Müldür’ü, büyük bilge Rabiatü’l-Adeviyye’ye, O’nun bir öğrencisi Basralı Meryem’e çıkardığıdır.

‘Meryem el-Basriyya/Rabiatü’l-Adeviyye’nin hizmetindeydi/Tanrı aşkı ilimlerini

Duyar duymaz bayılırdı

Bir zikr seansında/Aşktan ölüverdi

Tanrı’nın yağmura benzeyen hizmetçileri vardır

Toprağa düşünce mısır, denize düşünce inci olurlar’

Züleyha Meryem olur mu?

Meryem, kadınlığın hallerinden biri olarak okunabilir. Edebiyat, bize, ilahiyattan farklı olarak böylesi bir alan açar. Esasen kadınlığın hallerini imleyen birkaç figür vardır Kutsal Kitap’ta. Örneğin Belkıs, kadının kamusal yaşamdaki konumunu simgeler. Kadının iktidarla temas kurduğu yerde belirir. Züleyha, dişiliğin, baştan çıkarıcılığın ve çekiciliğin sembolüdür. Meryem ise masumiyeti, bekareti ve adanmışlığı yüceltir. Erkekler, genellikle Züleyha’ya aşık olurlar. Birlikte olunca da ondan bir Meryem yontmak isterler. Meryem belirince, dişilik ve çekicilik yok olur. Erkek, ya gözünü yeni bir Züleyha’ya diker veya o hal, o melalde ilişki sürüp gider. Bu tartışmalı ve yanlışlanabilir spekülasyonu edebiyat alanında kalarak rahatlıkla yapabiliriz. Gerçektekinden farklı olarak Meryem, edebiyatın en çekici imgesidir. Lale Müldür, Buhurumeryem’de, her meleğin zulmünden söz ettikten sonra şöyle sürdürür:

‘Meryem’in ipiyle

bağlı geçen o 13 ay. ‘13 aylı yıl’

ayırdı bizi nedenini bilmediğim

korkunç melekler. Melankolimin 19. haftasıydı

seni tanıdım. Bir şeyler değişiyormuş gibi

oldu birden. Sanki artık kader denen

o kudurmuş atın önünde sürüklenmiyordum.

Sonra korkunç bir dolu yağdı.

Ürkünç rüzgarlar esti. Güneydeki Haç Yıldızı

yerinden kıpırdadı. Melankolimin 19. haftasıydı.’

Müldür, her meleğin bizden öncesini ve sonrasını gördüğünü söyler. Bitecek şeyin neden başladığını sorar. Muhammedi gülün neden ansızın bittiğinden dem vurur. Bu gül, Divan, Tekke ve Halk şiirimizin gülüdür. İbn Farıd, Mela Ciziri, Molla Cami ve Attar’ın bülbülünün aşık olduğu sevgilidir. Bu hayretle şair gözlerini büyük büyük açar, meleğin üflediği o cam parçacıklarının rüzgarına. Oysa sevgili gelmeyecektir.

Meryem seçilmiştir, arın(dırıl)mış ve dünyadaki bütün kadınlara üstün kılınmıştır. Geleneksel bilgelikte, Meryem makamı diye bir yetkinlik düzeyinden söz edilir.

Behçet Necatigil’in Buhurumeryem’i de, yakın bir duyarlığın içinden konuşur.

“Ne peygamber-, ne de çan çiçekleri/Ne de buhurumeryem;

Hep korku çiçekleri/Oldu saksımızı süsleyen.”

Zeliha Güneş’ten öğrendiğimize göre, “Buhurumeryem”, Divan şiirinde, örneğin Baki’de kullanılmış olan bir motiftir; ‘bir koku, bir güzellik’ anlamındadır. Necatigil, burada, bu güzelliğin olmadığını belirtiyor. İlk dizedeki çizgi de olmayan bir şeyin, birinin yerine konmuş, “Peygamber”, “çan çiçekleri” ve “buhurumeryem”i bir arada kullanılmış görünce, o, çizginin büyük bir olasılıkla “İsa” imgesi vermek amacıyla konduğunu çıkarıyoruz. Böylece ilk dizeyi tamamlayabiliyoruz: “Ne peygamber/İsa, ne de çan çiçekleri”

Kamran Şipal’ın hakkı yendi

Selim İleri’ye katılıyorum, Buhurumeryem, Kamuran Şipal’in eşsiz güzellikte bir öykü kitabıdır: “Cem Yayınevi’nin bembeyaz kapaklı kitabı. Buhûrumeryem’in çok etkili hikâyelerini o günlerde Behçet hocayla, Memet Fuat’la, Doğan Hızlan’la konuştuğumu dün gibi hatırlıyorum. Her edebiyat verimine mesafeli yaklaşan Memet Fuat eleştirel bir söylemi tercih etmişti. Bununla birlikte Şipal’in öykücülüğünde bir dönüm noktası kabul ediyordu Buhûrumeryem’i. Doğan Hızlan ise dorukta bir hikâye kitabı...”

Buhûrumeryem’in hakkı yenmiş bir yapıt olduğunu düşünürüm. Buhûrumeryem sekiz hikâyedir. Aslında, ‘Diyoptri Yirmi’ aradan çekilirse, geriye kalan yedi hikâye birbirinin doğurganı ve birbirinin bütünleyicisidir. Dini ve din dışı eski metinlere göndermelerle bu yedi hikâye insanın öncesiz sonrasız yalnızlığını, bireysel ve toplumsal yalnızlığı, giderek cinsel yalnızlığını vurgulayıp durur.’

Kutsal Kitap’ta, ‘berrak çeşmeler’ ve ‘akarsular’ olarak nitelenen Meryem ile İsa, Tanrı’nın rahmeti olarak düşünülür. Meryem’in İsa ile birlikte yaşamı, su, ağaç ve rahmet pınarı olarak ve kendisine göksel sofranın indirildiği seçilmişler biçiminde gerçekleşir.

Yıllar önce Afa mı yayımlamıştı hatırlayamıyorum, öğrencilik günlerimde, yani seksenlerin  ilk yarısında Artun Ünsal’ın Kamil ile Meryem’ini okumuştum.  Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber, Kerem ile Aslı... Binlerce yılın yorgunu Anadolu’da daha nice beraberlikler yaşandı. Ama Kamil ile Meryem’in beraberliği kuşaktan kuşağa geçen bir destan konusu olamayacak kadar gerçek ve olağan. Özellikle 1940’lardan bu yana köylerinden, çift-çubuklarından koparak gelip, büyük kentlerin pırıltısına bir pervane gibi takılan milyonlarca Anadolulumuz var(dı). Onlardan yalnızca ikisi Kamil ile Meryem. Bu baskıda, öykü kahramanları Kamil ile Meryem’in 10 yıl sonraki -yani bugünkü- durumlarına ilişkin notlar da yer alıyor(du).

Ve Meryem’in Biricik Hayatı. Sibel K. Türker’in yaşamın özündeki sessiz belirsizliğin dile geldiği güzelim romanı. Her şeyin o ‘felaketler gecesi’nde belirdiği anlatı... Dünya tatsızlığının bir çözeltide kristalleştiği...

Buhurumeryem’in eşsiz şairine dönelim, Lale Müldür’e:

‘bazen ama bir insanla bir şey olur

kısa süren bir şey

iki geyiğin sıçrayıp havada öpüşmesi gibi

bazı insanlarla yıllarca görüşsen de bir şey olmaz.’

 

 

DİĞER YAZILARI Günün Işıma Sancısı 01-01-1970 03:00 Hayat Ve Film 01-01-1970 03:00 Derin Sularda Boğulmayan Hikaye 01-01-1970 03:00 Dağı Delen Irmak Akmaya Devam Ediyor 01-01-1970 03:00 Sabır Ve Öfke 01-01-1970 03:00 Mustafa Tatcı 01-01-1970 03:00 Derin Sularda Boğulmayan Hikaye 01-01-1970 03:00 Aşk Dini 01-01-1970 03:00 Kemalizmin Çoğullukla İmtihanı : Dersim 38 01-01-1970 03:00 ‘Can tende emanettir’ 01-01-1970 03:00 Sabrın Öfkesi 01-01-1970 03:00 Ben Kerbela’yım 01-01-1970 03:00 ‘Can tende emanettir’ 01-01-1970 03:00 Galata’dan 01-01-1970 03:00 Avatar 01-01-1970 03:00 Said Nursi, Che ve Edith Piaf-Bütün Ölü Zamanlar- 01-01-1970 03:00 Harfler Ve Sırlar 01-01-1970 03:00 Hacı Bektaş-ı Veli 01-01-1970 03:00 Taş, Tarih ve Bilinç : Ankara Kalesi’nde Bir Bilge 01-01-1970 03:00 Onlar bizim cennetimiz... 01-01-1970 03:00 İnsan Şairane Oturur Yeryüzünde 01-01-1970 03:00 Ne Nurdan Ne Çamurdan… 01-01-1970 03:00 O’nun Gözü, ‘Büyük Sanatkarlık’taydı… 01-01-1970 03:00 Ailenin Ruhu 01-01-1970 03:00 “Sen ordasın... 01-01-1970 03:00 Acının Arkeolojisi 01-01-1970 03:00 Bir İç-Duyum Hali : Hayret 01-01-1970 03:00 Hacı Bektaş-ı Veli Ve Alevilik 01-01-1970 03:00 İnsan Şairane Oturur Yeryüzünde 01-01-1970 03:00 Uzun’u Hatırlarken 01-01-1970 03:00 Nefsini Bilen Rabbini Bilir 01-01-1970 03:00 kaybettiğimiz neyse rabbim verdiğin şiirler geri getirsin bize 01-01-1970 03:00 Sol’un Ergenekon’la İmtihanı 01-01-1970 03:00 Bir Aydın Namusu : Cemil Meriç 01-01-1970 03:00 Çelikhan’da Birkaç Gün 01-01-1970 03:00 Bir Karşı Tarih Yazımı : ‘Son Devrin Din Mazlumları’ 01-01-1970 03:00 Demokratik Açılım’ın Said Nursi Boyutu 01-01-1970 03:00 ‘Biz’ derken neyi kastediyoruz? 01-01-1970 03:00 Hayat Mayat Diyorlar 01-01-1970 03:00 Sezai Karakoç ve İrfani Gelenek 01-01-1970 03:00 ‘Dağlarda ateşler yandıkça / Karanlıktan korkulmaz’ 01-01-1970 03:00 Vicdan ve Adalet Sorunu Olarak Ermeni Meselesi 01-01-1970 03:00 “Ben Ne Doğuluyum Ne Batılı…Güneşim Ben” 01-01-1970 03:00 Bir Hakikat Fatihi: İbn Arabi 01-01-1970 03:00 Şam’dan Darende’ye Erdemli Kentler 01-01-1970 03:00 Yüzyılın Başında Duran Büyük Bilge : Bediüzzaman 01-01-1970 03:00 Adalet ve Zulüm 01-01-1970 03:00 ‘Anadolu Mayası’ 01-01-1970 03:00 ‘Çelikhan Diye Bir Yer’ 01-01-1970 03:00