Recep Güven: Derin bir vicdanın sesiUmut Bulut

Misafir Köşe

16-10-2012 21:40

Diyarbakır Emniyet Müdürüne sıradan bir bürokrat bir memur muamelesi yapmak ne kadar doğrudur bu soruyu kendimize sormamız lazım. Bir şey konuşmak isteyen herkesin konuşturman vurun diyerek lafını ağzına tıkamak konuşma zeminlerini ayağımızın altından alıyor. Olayın merkezindeki insanlar konuşamayacaksa bu mevzuları peki kim konuşacak?

Kimse konuşmasın herkes sussun peki ne olacak bu işin sonu?

 

Diyarbakır(Amed) dediğimiz yer Kürtlerin anlam dünyasında son otuz yılda çok başka bir renge büründü. PKK’yı bir kenara bıraksanız bile Kürt siyasal hareketleri Kürt aydınları Diyarbakır’a çok güçlü bir psikolojik ve kültürel yığınak yaptıklarını göz ardı edemeyiz. Diyarbakır şimdi Kürtlerin gözünde herhangi bir toprak parçasından öte bir anlam taşıyor. Psikolojik ve kültürel yığınaktan söz ediyoruz burada en güçlü ayakları insan ve dil ağırlıklı bir yığınak bu…

 

Ona göre şiirler yazmışlar türküler yakmışlar kafalarının arkasında merkez ve mihrak noktası kabul etmişler.  Yukarıda da ifade ettiğim gibi önünüzde çok güçlü bir kültürel ve psikolojik yığınak varsa onu aşmak için gözümüzü kapatıp her şeye kendi bildiğimiz eski ezberlerle bakamayız.

 

Bu gün orada nefes alan can taşıyan her Kürt bize burada derin derin Diyarbakırlar var diye fısıldıyor. Bu derin Diyarbakır’ı yok sayarak Kürtlere ve Kürt sorununa dair sağlıklı bir cümle kurma şansımız yok. Bırakın Kürtçe türküleri ağıtları isyanları Ahmet Kaya’nın en ağdalı Türkçe türkülerinde bile bu isyanı bu kırılmayı göremiyor muyuz?

 

Hayata Ankara’nın soğuk duvarlarından bakanlar için bu kolay anlaşılabilecek bir şey değil. Eski filmlerde telefon konuşmaları olur Ankara çık aradan diye… Ankara’nın geleneksek soğuk bakışını aradan çıkaramadığımızda arada doğru ve insani bir iletişim kurma imkânımız kalmayacak.

 

Hiçbir şey dışarıdan görüldüğü gibi değildir. İçine nüfuz etmediğiniz edemediğiniz yerler ve insanlar hakkında masa başında konuşmak kolaydır zor olansa oradan dünyaya doğru bir pencereden bakabilmektir. Maçı televizyon ekranından izler gibi futbolculara koş şöyle yap böyle yap diye taktik vermeye alışan herkes terör konusunda şöyle yap böyle yap ezip geç diyebiliyor dil ıslak yerde kolay dönüyor gerçek hayatta ise bunun anlamlı bir karşılığı olmuyor ne yazık ki.

 

İstanbul’da bile her gün ‘’Diren Diyarbakır diren direnmektir sana can veren’’ diye türküler söyleyen bir yığın genç çocuk varken hadi ellerimizde silahlar yakıp yıkalım demek akliselim sahibi insanların yapabileceği bir iş değil. Silahların kanın şiddetin karşısında kültürün maneviyatın vicdanın insanlığın önü bir şekilde açılmalıdır.

 

Diyarbakır özelinde bir sahne yaşanıyor bu topraklarda Kürtlere Türklere ve bölge insanlarına dair. Bu sahnede kim kimi sufle ediyor belli değil. Aynı aktörü başka başka suflörler etki altına aldığı gibi, bazen her iki tarafın da aynı ağızdan sufle edildiği bir karagöz oyununa şahit oluyoruz.

 

Kaygan bir zemin üzerinde yol almaya çalıştığımız gün gibi aşikâr… Bu itibarla her şeyden önce kendimize ayak yerleri yapmak mecburiyetindeyiz. Birbirimizle konuşma imkânlarımızı elimizden kaçırmamalıyız. Sonuç alacak imkân arayışları içine girmeliyiz. Bir şekilde kopan koparıla ipuçlarını bir birine yaklaştırmak yakınlaştırmak gerekiyor.  Bu iş nasıl olacak diye soracak olursanız afâkî lafların ötesinde bir şey ortaya koymamız gerekiyor.

 

Her şeyden önce milliyetçi vicdanı harekete geçirmemiz önümüzdeki en önemli işimiz olmalıdır. Her iki tarafı da birbirinin yarasına üfler hale getiremedikten sonra kendi kendimize ayrı yerlerde ayrı dillerde ağıt yakmamız sorunumuzu çözmeye yetmiyor.  Her iki tarafı da bir birinin yüzüne ve gözünün içine bakar bakabilir hale getirebilmeliyiz. Araya kan girdiği her yerde insanlar birbirinin yüzüne utanmadan bakma imkân ve şanslarını da kaybediyor.

 

Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven’in ağzından çıkan ve olaylara vicdani bir penceren bakan sözler cılız da olsa bir imkân olarak önümüzde duruyor. Recep Güven bize derinden bir ses yükseltiyor yüksek bir yerden bakarak. Bir başka anlamıyla bir birimizin yarasına üflemeyi öğretiyor bize. İnsani bir yerden bakmayı da yeniden deneyebileceğimizin altını işaretliyor.

 

 Osmanlı devrinde Erzurumlu dadaş ihtiyara gelmişler: Padişahımız Rusya’ya savaş açtı bir oğlunu asker istiyor. Dadaş ‘başım gözüm üstüne’ der oğlunu gönderir. Ertesi sene askerler gelir oğlun şehit oldu padişahımız yeni bir savaşa hazırlanıyor öteki oğlunu da istiyor derler. Dadaş başım gözüm üstüne der öteki oğlunu gönderir. O da şehit olur gelir. Dört oğul gönderir dördü de şehit olup döner. padişah gene evlat ister Dadaştan… İhtiyar dadaş yeter artık der padişahınıza söyleyin benim zürriyetime güvenip sağa sola savaş açmasın…

 

Şimdi Türkiye’de başkasının zürriyetiyle milliyetçilik yapan pek çok naylon milliyetçi görünür olmaya başladı. Kuştüyü yataklarda konforlu milliyetçilik yapmak isteyenlere şunu söyleyelim ki yaptırmazlar öyle kolay öyle yağma yok bu ülkede…

 

Sadece Recep Güven’in mi derin itirazları var terörle mücadele hususunda. Bizim her birimizin bir takım tereddüt ve çekincelerimiz yok mu mesela, öldürülen teröristlerin cenazelerinin uluorta teşhir edilmesi. Ölü bedenlerine bir takım saygısız ve insani yanlarımızı yaralayan durumlar da olmadı mı bu ülkede? Terörle mücadele ederken insanlığımızı da elden bırakmamalı değil miyiz?

 

Sadece nehrin bu tarafındakilere değil öbür tarafına da bu vicdanı bir şekilde hatırlatmalıyız.  PKK’lılar ya da Kürt aydınları da bir şekilde bu vicdanla temas kurmayı denemeli değil mi? Bunun yolu birbirimizle konuşmayı konuşabilmeyi ısrarla denemekten geçiyor. Bu yola her gün mayın döşemekle bu yolu her gün kana bulamakla yaralara merhem olamayacağımızı bilemeleri gerekiyor.

 

Kanı ve şiddeti savunan herkesin kimlerin piramidine taş taşıdığını yeniden düşünmemiz gerekiyor. Hayatı tazeleyen yeniden umudu ve yaşamı yücelten bir ahlakı kurup çalıştırmamız çift taraflı bir sorumluluğu önümüze dayatıyor.

 

Aslında bütün meselemiz bu vatanı nasıl seveceğimizi bilemeyişimizdir. Ölerek ya da öldürerek bu vatanı seveceğine inananlarla, vicdanla sıcak temas kurarak da bu vatanı sevebileceğimizi bize öğretenler arasında bir tercihte bulunacağız.

 

DİĞER YAZILARI Adıyaman Yola Devam Dedi 01-01-1970 03:00 İzlerinin Silinmesi Üzerine 01-01-1970 03:00 Köyde Bir Bayram 01-01-1970 03:00 'Ne zaman bu kadar Kürdofobik olduk' 01-01-1970 03:00 Ey İlahiyat Fakülteleri bu güne kadar ne yaptınız? 01-01-1970 03:00 Mustafa Şahin'in yazısı 01-01-1970 03:00 Bir İlimiz 01-01-1970 03:00 Sorumluluk siyasi iradenindir 01-01-1970 03:00 YGS’nin Şifresini Çözdüm… 01-01-1970 03:00 Hz. Peygamber ( s.a.v.) 01-01-1970 03:00 Uyutulan Nesil 01-01-1970 03:00 Değişim Sürecinden İlerkerken 01-01-1970 03:00 Gazze ''Gazamız'' Olsun 01-01-1970 03:00 Adın Filistin Olsun Senin 01-01-1970 03:00 Ne İdik Ne Olduk 01-01-1970 03:00 Dinde zorlama yoktur mantığı ''' şeytani bir tuzaktır''' 01-01-1970 03:00 Yaz Spor Oyunlarında 01-01-1970 03:00 “Ahırımı Asfaltlayın” 01-01-1970 03:00 Millet ve Vekilleri 01-01-1970 03:00 Sekiz Yıl Aradan Sonra Bir Festival 01-01-1970 03:00 İlçe başkanı da tepki gösterince…. 01-01-1970 03:00