Röportaj
Giriş Tarihi : 11-02-2011 19:18   Güncelleme : 11-02-2011 19:18

“Derdim iyi işler yapılmasıdır”

Ak Parti Milletvekili Aday Adayı Ayla Pektaş ile yapılan röportaj

“Derdim iyi işler yapılmasıdır”

AK Parti Milletvekili Adayı Pektaş “Derdim iyi işler yapılmasıdır”

 

Ayla Pektaş Adıyaman kamuoyunun, kadın çalışmaları ve kalkınma çabalarından tanıdığı bir isim. Henüz çok genç ve gençliğin dinamizmi ile çok da girişken. Adında “kadın” ve “kalkınma” kavramları bulunan 5 sivil girişimin kurucusu.

Telefonla kendileriyle ilgilendiği, soğuk yemeğin daha sağlıklı olduğuna kendilerini inandıran, iki üstün zekâlı kızı var.  

Küçük Millet Meclisi’nden Kalkınma Platformu’na, Kalkınma Akademisinden Kırsal Kalkınma Derneği ofisine, oradan partiye, mahalle toplantılarına, girişimcilik eğitimi verdiği grubun derslerine koşturması yetmedi, milletvekili aday adayı oldu.

Adıyaman Barosu eski başkanı olan eşi Nazım Pektaş, kayıp ilanı vermeye hazırlanıyor.

Ayla Pektaş’la arada bir durakta yaptığımız söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz.

 

 

Eşiniz sizin için kayıp ilanı verecekmiş. “üzerinde siyah ceket, …”

 

Siyah ceketi olmayanların sıkıntılarını azaltmak üzere, bir şeyler yapmak için çabalıyorum. 1950 senesine kadar tek parti ile idare edilmiş, ardından 4 askeri darbe dönemi geçirmiş, usulden halk iktidarları oluşturup muktedir güce yarım asırdan fazla itaat edilmiş bir toplumun başlattığı kalkınma yolculuğunda, geride kalanları orada bırakmak vicdan sahibi insanların takınacakları bir tutum değil. Dolayısıyla ben oradayım.

 

Yerelde olduğu kadar ulusal düzeyde de kadın çalışmaları yapan merkezlerle ortak çalışmalar yaptığınız biliniyor. Bir anlamda taraf tutmak olan siyasetin içinde aktif olarak bulunmak mevcut çalışmalarınızı engellemeyecek mi?

 

 Tersine, kadın çalışmalarının başarısı için siyaset yapıyorum. Kadına karşı uygulanan ayrımcılığın ortadan kalkması yönünde önemli anayasal ve yasal düzenlemeler yapan, doğrudan Başbakanlığa bağlı bir Genel Müdürlük oluşturan ve kadının statüsünün iyileştirilmesi ile ilgili her düzeydeki çalışmayı destekleyen AK Parti hükümeti, sivil toplumun bu alandaki taleplerine son derece duyarlı bir politika izlemektedir. Hatta biraz daha ileri gidip, hükümetin uygulamaya koyduğu yasal mevzuatın kamuoyu taleplerinin üzerinde bir noktada olduğunu söyleyebilirim. Bu alandaki mesele, toplumsal davranış kalıplarımızın değiştirilmesi meselesidir. Şiddet suçtur ama; şiddet uyguluyoruz. Nitelikli eğitim almak kadın-erkek her yurttaşın anayasal hakkıdır ancak; pek çok kız çocuğumuzu bu haktan mahrum ediyoruz. En önemlisi, kadına nasıl bakıyoruz: kocasına itaat eden, onun izin verdiği ölçüde özgür olabilen, kutsal ama; deyim yerindeyse köle. Bizim mücadelemiz bu anlayışla. Dolayısıyla, kadın çalışmaları yürüten sivil girişimler de siyaset kurumu da birbiriyle çelişen değil, bir birlerini destekleyen organlardır diye düşünüyorum.

 

Tabi bunun yanına yoksulluğu, mevsimlik göçü, işsizliği, geri kalmışlığı da ekleyeceksiniz literatüre her halde.

 

Sosyal sorunların herhangi biri ötekinden bağımsız  düşünülemez zaten. Tüm bu saydıklarınız birbirini besleyen olumsuzluklar. İşsizlik yoksulluğu, yoksulluk göçü, geri kalmışlık diğerlerini besliyor. Bir kısırdöngü var. Cinsiyet ayrımcılığı da bu çemberin içinde bir olgu zaten. Asıl iş bu çemberi kırmakta.

 

“Doğru planlanmış hiçbir proje başarısız olmaz” diye bir söz var. Adıyaman olarak biz daima başımıza gelene ya sevindik, ya isyan ettik. Kendi projemizi ne hazırladık ne uyguladık. Bunu yapmamız gerekiyor. Kamu otoriteleriyle, yerel meclisleriyle, sivil toplumuyla, iş piyasasıyla, aydını, entelektüeli, işçisi, kadını, erkeği ile  ortak bir vizyonu paylaşmamız ve sorumluluklarımızın farkında olarak bunları yerine getirmemiz gerekiyor.

 

Ortaklık… Galiba zor olan bu?

 

Öyle diyorlar. Masum bir yalan. Bence iş bilmezlik asıl sorun. Yoksa hangi kamu yöneticimiz, STK temsilcimiz, siyasi temsilcimiz ihanet içinde. Bunu söylemek insafsızlık olmaz mı? Benim derdim, bütün bu iyi insanların iyi işler yapmaları için ortaklaşmalarıdır. Yani yönetişim kültürünü yerleştirmek.Böylece her kurumun başında bir kral olmaz, ilin ortak stratejileri, yaygın ifadesi ile “ortak aklı” çıkar ortaya.

 

Her milletvekili ortak vicdanın temsilcisi aslında. Dolayısıyla kamuoyunun doğrudan muhatap aldığı kişidir. Siz, kamuoyuna ne vaat ediyorsunuz?

 

Ben kamuoyunun vaatlere karnının tok olduğunu düşünüyorum. Ama Adıyaman’ın kalkınması için projelerin var mı diye sorarsanız söyleyeyim.

Her düzeyde eğitimin nitelik ve nicelik olarak iyileştirilmesini uzun dönemde ilin kurtuluş reçetesi olarak görüyorum. Bu çerçevede, okul öncesi eğitimden temel eğitime, ortaöğretimden yüksek öğretime kadar tüm kademelerde sistematik bir iyileşmenin sağlanabilmesi için program ve projelerin uygulanmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Bugün küresel düzlemde rekabette fark oluşturabilmenin yegane sermayesi bilgidir. Adıyaman’da işsizlik var, çünkü mesleksizlik had safhada. Yoksulluk var, çünkü beşeri sermaye güçlü değil.

 Ama iyi bir üniversite okumuş, yabancı dil bilen, girdiği sınavlarda başarılı olabilen, özetle CV’sine bakıldığında “EVET” bu olur dedirtecek insanlara ihtiyaç var. Denizli bunu başarıyor, İzmir, Aydın yapıyor. Öyleyse biz de yapabiliriz, yapmalıyız.

 

Evet

 

Sonra ulusal düzeyde yürütülen programlar. Devlet işleyişinde bu gün, bir bürokrat “talimat verdi, oldu” dönemi geride kalmıştır. Bu programlara dahil olmanız gerekiyor. Milyon dolarlık projelerden pay almak gerekiyor. Söz gelimi, Sanayi Bakanlığı taşraya büyük paralar hiçbir zaman göndermez. Ama Rekabet Edebilirlik Operasyonel Programı çerçevesinde bir teklif çağrısı ile 100 milyon Avro verebiliyor.  

Demem o ki, operasyonel kapasitemizi geliştirmemiz gerekiyor.

Az önce söylediğim şeye tekrar dönüyorum. Temel iş, nitelikli insan kaynağını çoğaltmak. Yatırım yapmak, para bulmak, istihdam yaratmak… bunlar zor şeyler değil. Ne şirketler, ne kişiler, ne de kamu için. Projelendirilmiş fikirleriniz olacak. Hepsi bu. O kadar büyük kaynaklar var ki. Avrupa Birliği, Dünya Bankası, Yatırım Bankaları, KOSGEB, TÜBİTAK, Bakanlıklar….

 

Türkiye’de seçmen tercihlerini etkileyen daha baskın olgular da var. Mesela Demokratikleşme. Avrupa Birliği süreci,  kişisel hak ve hürriyetler meselesi gibi …

ve AK Parti’nin bu alanlarda giderek muhafazakarlaşan bir çizgiye kaydığı söyleniyor. Ne düşünüyorsunuz?

 

AK Parti, kültür ve moral değerler açısından muhafazakardır zaten. Ama demokrasi, hak ve özgürlükler, çağdaş yönetim anlamında, kendi varlığına mal olma pahasına, değişimci ve devrimcidir.

Zaten yerinden oynatılan dağların bir daha da eski yerlerine oturtulabilmesi imkansızdır. Türkiye’de bürokratik ve askeri vesayetin ortadan kaldırılmış olması tek başına önemli bir aşama değil midir zaten.

Bakınız, uçurumun kenarındaki bir ekonomiden dünyayı kasıp kavuran krizin etkilerinin neredeyse hiç hissedilmediği güçlü bir ekonomiye, tüm komşularıyla hasım olan bir Türkiye’den bölgenin saygın ve sözü dinlenir ülkesine,

Kişisel hak ve hürriyetlerin anayasal güvence altına alındığı bir döneme, 8 yıllık bu hükümet döneminde ulaşıldı.

Dolayısıyla bu alanda yapılan karalama çalışmalarının kamuoyu vicdanında bir karşılık bulması mümkün değil. Zaten AK Partiye oy veren seçmen profilinin niteliği ve niceliği de bunun kanıtıdır.

 

Teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

 

Kaynak: Doğuş Gazetesi

 

AdminAdmin