https://www.celikhanhaber.com/files/uploads/user/default.png
Misafir Yazar

Aşkın Ben Hâli

27-10-2013 21:56

İnsanlığın fıtratında vazgeçilmez bir duygu olan en âcizane hallerimizde bile yüreğimizin bir köşesinde bulunan ve âcizane durumlarda olduğu kadar masumane bir duygu olan aşk neydi? Aşk bütün varları var eden Var’ın insanlığa bağışladığı o muazzam duygu…

Peki, aşk ne zaman aşktı? Kolayca, basiretsizce söylenen 'hayatımda biri var' sözlerinden mi ibaretti? Ya da aşk kolay mıydı, en basit insanın bile dilinde denildiği gibi... Ve anladım ki; bütün bu soruların cevabı yine hepimizin elindeydi. Aşk hayatımda biri var demekten çok, 'birinde hayatım var' diyebilmekti. Ve yüreğini içinde bir damla ukde kalmadan sevgilinin avuçlarına koyabilmekti. Aşk çok basit derler çünkü en basit insanın bile dilinde derler. Oysa ki böylesine basit bir analizden ziyade aşk çok zordur. Örneğin yeryüzünde Allah lafzının geçmediği bir dil, bir din var mıdır? Hayır, yoktur. Herkes ve her şey Allah der. Bütün dillerde vardır ve bütün dinlerde…Ama hangi biri inanır? İşte aşk da budur. Bütün insanların dilinde peki hangi biri âşık?

Âşık insan sevgilinin akla gelen her şeyine kapılır. Kendini onda terk eder. Sevgiliyi anlatmaya çalışır bütün aşklara, sevgilere. Ve güzelliğini anlatamaz sığdıramaz hiçbir şarkıya, şiire, yazıya… Belki de anlatmaktan vazgeçer ve sadece sever. İskender Pala’nın da dediği gibi; 'tıpkı Züleyha’nın Yusuf’un adını bütün isimlerin içine gizlemesi gibi.' Ya da sevgiliyi Ahmed Arif’in dizelerinde aramak gibi… Ve başka bir dilde aşk… Sevgiliyi başka bir dilde sevebilmek, sevgiliye başka bir dilde bakabilmek… Yani; sağır ve dilsiz ki; okşarken sevgilisinin tenini, elleri ile hem konuşur hem sever.

Sevgi deyince yüreğimizden bir parça kopacakmış da iki dudağımızın arasından dökülüp düşecekmiş gibi ve bu duyguda bize bu duyguyu vereni aramak. O’nu anlamak, niçin verdiğini anlamak… Bu duygu bize verilirken insanlara sevgi beslememiz istendiği gibi, verenin kendisini de sevmemiz istenmiştir. Ve o her şeyden daha üstün kılınmıştır. Bu üstünlük öyle bir üstünlüktür ki; ona olan aşkımızı fiile döktüğümüz hiçbir anda niceliğin önemi olmadığı vurgulanır.

Konu buraya gelmiş iken aklıma gelen bir kıssayı anlatmadan edemeyeceğim; bir gün bir derviş ile bir âşık yolda karşılaşırlar. Derviş başında sarığı, cübbesini giymiş, bir elinde asası bir elinde tespihi durmadan Allah der. Durmadan La ilahe illallah diyerek zikreder. Aşığın elinde ise; sadece bir demet gül vardır. Derviş aşığa sorar: Ey âşık! O gülleri kime götürmektesin? Âşık, gülleri sevgiliye götürdüğünü söyledikten sonra, Derviş tekrar sorar: Orda kaç tane gül var? Aşığın sesi yükselmiş ve cevap vermiş: Ey derviş! Hiç sevgiliye gönderilen gül sayılır mı? Derviş öylece durur ve elindeki tespihi kırar, atar...

 

Umarım sizi de gerçek ve gerçek olduğu kadar muazzam sevgiliye götürecek olan zikirlerinizin sayısı bir gün tarafınızdan unutulur.