Girizgâh niyetine: ‘’Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas.’’
Sözlüğü karıştıralım. Sabır: Acı ve üzüntü veren şeylere katlanma gücü, öfke doğuracak bir şey karşısında bile öfkelenmeme durumu. Bir ekleme de bizden olsun; her şeye gebe olan hayatta, başımıza gelen olumsuzlukları olgunlukla karşılamaktır sabır. En zor şartlarda bile metanetini, dirayetini ve cesaretini yitirmemektir. Bozkırın Tezenesine kulak verelim: ‘’Sabreyle gönül, sabırsız olma.’’
Sabır kelimesiyle yakın anlamlı olan sebat kelimesine de değinmeden geçmeyelim. ‘’Sabır, sıkıntı ve üzüntü veren durumlar karşısında gösterdiğimiz direnç, olumsuz durumu düzeltmek için verdiğimiz mücadele, sebat ise bu uğurda kararlı bir duruşu ifade eder.’’ Bu iki kelime çoğu zaman birbirinin yerine kullanılsa da duygu tektir. Cahit Zarifoğlu’nun şu dizesini hatırlayalım: ‘’İçim büyük bir sabırla haşlandı.’’
‘’Tüm güzel şeyler sabırdan sonra gelir.’’ Diyor Mevlana Celaleddin Rumi. Emek verdiğimiz, uğruna alın teri döktüğümüz, bazen uykusuz kaldığımız, yıprandığımız her şey. Yerine göre akademik bir sınav, yerine göre bakımını üstlendiğimiz bir bağ, bahçe, yerine göre üzerine titrediğimiz bir dostluk. Müşterek bir tecrübedir aslında her güzel şey sabırdan sonra gelir. Sezai Karakoç’u dinleyelim: ‘’Yağmurdan sonra büyürmüş başak, meyveler sabırla olgunlaşırmış.’’
Ferahlığa, berekete, selamete, ulaşmanın anahtarıdır sabır. Karanlığın ardındaki ışığı, zifiri kıştan sonraki ilk cemreyi, ilk kardeleni, en karanlık gecenin ilk ışığını beklemektir. Tükendiğimiz anda içimize çektiğimiz o kesik nefestir sabır. Tahammül göstermektir, susmaktır bazen. Bu bekleyiş, bu susmak, bu acı nefes beyhude değildir elbette. İnsan sabrettiği şeyin mükâfatını bir gün almakla meşhurdur. Yine Mevlana divanına duralım: “Acıya sabredersin adı ‘metanet’ olur, açlığa sabredersin adı ‘oruç’ olur, insanlara sabredersin adı ‘hoşgörü’ olur, dileğe sabredersin adı ‘dua’ olur, duygulara sabredersin adı ‘gözyaşı’ olur, özleme sabredersin adı ‘hasret’ olur, sevgiye sabredersin adı ‘aşk’ olur.”
Bazen de kendimize sabretmek icap eder. İnsanoğlu fıtratı gereği hata yapar, yanlışın peşine düşer kimi zaman, üzer, üzülür. İçine düştüğümüz girdaplarda kendimize olan saygımızı kaybetmemek, aynaya baktığımızda gördüğümüz yüze tahammül etmektir sabır. Üst üste yaptığımız bilmem kaçıncı hataya, tutamadığımız sözlere, yolunda gitmeyen işlerimize rağmen vazgeçmemektir. Tekrar Cahit Zarifoğlu’ndan bir dize mırıldanalım: ‘’Gönül sabırla harman olmadan nasip ile buluşmazmış.’’
Hüzün, keder ve acılarla gelen davetlere, sabır zırhını kuşanarak icabet etmek lazım gelir. Tahammülü düstur edinmek de diyebiliriz. Yüz sene bekledikten sonra açan sabır çiçeğini de hatırlayalım ve kulağımıza çalınan bir cümleden konumuzu özetlemesini isteyerek bitirelim: ‘’Sabır çiçektir, mutlaka açar.’’
[email protected]