Babam 2018 de 90 küsür yaşında vefat etti.
Belki tarihimizin, özellikle de Cumhuriyet tarihimizin en kötü, en ızdıraplı çağını yaşadı.
En büyük inkılapların yaşandığı, bu milletin adeta iğnenin deliğinden geçtiği bir çağdı.
% 10’un elit %90’ın sefalet içinde bırakıldığı bir çağdı. En büyük kıtlıkların yaşandığı, İnsanların dağdaki otlarla beslendiği, askerliğin dört yıl olduğu, kendi ülkesinde köle muamelesi gördüğü, devletin bütün ceberrutluğuyla halkını ezdiği, sıradan bir askerin istediği an bir köyü bir alana toplayıp her türlü hakareti yapabildiği, dinini diyanetini ve en önemlisi Kur’an’ını gizli öğrendiği bir çağdı...
Ekonomik olarakta ekmeğe muhtaç bir çağdı.
Vefat etmeden bir hafta öncesine kadar her fırsatta bana:
“Bu zamanın kıymetini bilin. Sakın kimse sizi kandırmasın” derdi...
Evet, o “Ekmeğe muhtaç” bir çağı yaşamıştı, ben ise “ yetmiş sente muhtaç” bir çağdan geliyorum. Bir zeytini beş lokmaya böldüğüm, yamalı gömlek, yamalı pantolonlarla kuyruklarda büyüdüğüm bir çağdan geliyorum. 71 muhtırasının çığ’ından 12 Eylülün silindirine, anarşinin kucağından devlet terörüne, ASALA belasından PKK çıkmazına, devlet çetelerinden FETÖ kumpasına, 28 Şubat cehenneminden 15 Temmuz Şehitler gecesine kadar süren, iktidarların muktedir olmadığı, devletin bize ait olmadığı korkunç psikolojik tesiri yüksek bir sömürü çağından geliyorum.
Enflasyonun %500 leri geçtiği, bankaların hortumlandığı, devalüasyon üstüne devalüasyonların yaşandığı, devletin kapı kapı batıya dilendiği, devlet adamlarımızın başka devlet adamları karşısında silik muamelelere maruz kaldığı, sıfır ağırlığımızın olduğu devirleri daha dün yaşadık.
(Yahu o günleri unutursak kanımız kurusun be...)
Ben de bu gün evlatlarıma ve emsallerine bütün benliğimle bağırarak diyorum:
-“Sakın ha sakın! Kimse sizi kandırmasın. Babamın ve benim yaşadığım cehennemi yaşamak istemiyorsanız, bu zamanın kıymetini bilin. Dipsiz bir kuyudan, ölümcül bir narkozdan çıktık. Koskoca bir yüzyılı kaybettik. Gelecek yüzyılları kurtarmak istiyorsak bu günün kıskacından kurtulmamız lazım. Bu günün saldırılarına dayanmak zorundayız.”
Şunu bilin ki düşman çok kavidir. Her güce sahip ve her türlü hileyi biliyor. Bizi en az bizim kadar tanıyor. Son on senedir girmedikleri şekil yok. Şimdiye kadar her türlü saldırılarını savuşturduk. Şimdi ise can havli ile saldıracaklar. Bütün oyunlarını birden devreye soktular.
Yine ekonomi ile yine PKK ile yine kripto FETÖ ile, yine içerdeki kalan ajanlarıyla, yine satın aldıkları alçak hainlerle ve yine bunlara kanan aptal ve ahmaklarımızla saldıracaklar. Bu yetmeyecek, devletlerinin resmi yaptırımlarıyla alenen saldıracaklar. Yani anlayacağınız canımızı çok ciddi yakmaya çalışacaklar.
Ama bağlaşıklık sistemimizi devreye sokarsak (yani bize o kadar oyun oynadılar ki artık alıştık, bağışıklık kazandık), tarihimizden aldığımız genlerin iç güdüsüyle cesaretimizi toplarsak, yeryüzü mazlumların ümidi olduğumuz gerçeğinin idrakine varırsak, İlayı kelimetullah mefkûresini lokomotif yapıp o enerjiyle Allah’ın nusretine sığınırsak, asla bileğimizi bükemeyecekler.
Zaten tarihimiz buna defalarca şahitlik yapmıştır.
Tekrar neden olmasın…
Bu yazdıklarımı siyaset üstü düşünün…
Şu adam bu adam muhabbetini bir kenara koyun.
Kişiye olan kızgınlığımız bizi yanıltmasın.
Adamlar bas bas bağırıp diyorlar:
-“Türkiye’nin tek başına hareket etme kabiliyetini elinden mutlaka almamız lazım.”
Her zaman terkesinde taşladıkları; ”solunca sulayıp, büyüyünce budayıp” gönüllü köle olarak alıştıkları Türkiye’yi özlüyorlar.
Eminim ki şu an bu yazımı okuyan; ”Yine duygusala bağladı” diyecektir.
Bu duygusallık değil, hamaset hiç değil.
Düpedüz yaşadığımız gerçeklerdir.
Evet, Anadolu’dan Ankara’ya gidenler devlet idaresinin halkın düşündüğü ve tasavvur ettiği gibi olmadığını müşahede etmiş olabilirler.
Ve büyük bir üzüntü ile ümitsizliğe kapılıp;-“ Anadolu nere bunlar nere” diye bilirler.
Ama hiç kimse şu gerçeği göremiyor:
“İnisiyatif kullanma” gerçeği…
Evet inisiyatif gerçeğinin gücünü her kes bilemez.
Bu güç büyük bir sihir taşıyor.
Aslında bu güç basit bir meyildir.
Tıpkı insanın cüz-i iradesi gibi…
Bir meyil var cennete götürür, bir meyil var cehenneme…
Devlet idaresinin meylide böyledir.
İnisiyatif vardır devleti ve milleti köle yapar (Geçen yüzyıl olduğu gibi), inisiyatif vardır devleti ve milleti cihana efendi yapar.
Bilmem anlatabildim mi?