Röportaj
Giriş Tarihi : 27-04-2013 10:10   Güncelleme : 27-04-2013 10:10

Karayılan: Çözüm olsun ben iş bulurum

Bir grup Gazetecinin çekilme kararı sonrası Kandil'de Murat Karayılan ile bir röportaj yaptı. İşte o Röportaj

Karayılan: Çözüm olsun ben iş bulurum

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, gerillanın 8 Mayıs’ta çekilmeye başlayacağını açıkladığı basın toplantısının ardından bir grup gazeteciyle Kandil’in eteklerindeki bir evde buluştu. Buluşmada, benim dışımda CNN Türk’ten Şirin Payzın, Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş, Radikal’den Ezgi Başaran, Vatan’dan Ruşen Çakır, İMC’den Ayşegül Doğan vardı ve Karayılan söze bir özürle başladı. Basın toplantısı öncesinde gerillaların gazetecilerin üzerini arama (onlar teftiş diyorlar) çabalarıyla ilgili : “Bizimkiler teknik olarak hata yapmışlar. Arama, benzer şeyler. Bunun için özür diliyorum sizden. Yani o kadar gerek yoktu. Bizim HPG var ya, çok dogmatik aslında. Hatadır.” Bu sözlerin ardından biraz da sohbet havasında geçen ve yaklaşık iki saat süren görüşmede neredeyse her şey konuşuldu. Süreç, beklentiler, Hizbullah, Fethullah Gülen cemaati, Kürt gençlerinin durumu, PKK’nin talepleri, AKP’nin pozisyonu, ABD, Avrupa, Suriye, Rojava’daki gelişmeler… Gazeteciler sordu, Murat Karayılan yanıtladı. İşte o görüşme:


KANDİL’DEN İMRALI’YA HEYET

İmralı ile kurulacak bir telefon hattı sonuç alıcı olmaz. Mesela bizden bir heyet İmralı’ya gidebilmeli. Madem anlaşacaksak olabilir. Kimse bize olmaz demesin. Nasıl buradan özel uçaklarla her tarafta aranan insanlar gidebilmişse, o da olabilir. Bu pazarlık konusu olmaz. Bizim bütün arkadaşların iknası, pürüzlerin aşılabilmesi için konuşabilmesi lazım. Hakikaten ihtiyaç var. Süreci başlattık, ortalarda, sona doğru bu bizi rahatlatır. Bazı şeyler ihtiyaçtır, siyasi tarafı da var. Mesela Meclis kararı; bu bir ihtiyaçtı. Ama bu hükümet, bu Meclis bu sorunu çözecekse bir karar almalı. Asgari bir karardır bu. Bunun siyasi boyutu da var. Önderliğin durumu da böyle. Belki üç kişi gider, yapımız için de siyasi anlamı olur. Belki bu anlattıklarım sakıncalı, not da alıyorsunuz. Ama yazacaksınız tabii. Hiçbir gazeteciye şunu yazma demedim.

GERİ ÇEKİLME ŞARTSIZ
Biz şartsız geri çekiliyoruz. Çekilme mevcut bilgilerimize göre ancak sonbaharda tamamlanabilir. Fakat önderlik çok daha erken istiyor. Yani bunu biraz daha konuşmamız lazım. Komutanlarımızla teknik boyutunu biraz daha tartışmamız gerekiyor. 8 Mayıs tarihini belirlememizin nedeni, 15 günlük bir süreye ihtiyaç duymamız. 6 Mayıs tarihini de tartıştık. Denizlerin ölüm yıldönümü. Fakat yanlış anlaşılmalara neden olacağı sonucuna vardık.

PREDATORLAR İZLEDİ
Basın toplantımız iki saat gecikti. Çünkü sabahtan itibaren tam 11.00’e kadar predatorlar dolaştı. Gece de böyle bir durum yaşandı. 12’de başladı ve tam 12 saat boyunca tepemizde keşif uçuşları yaptılar.

"OSLO'YU ARACI KURUM SAĞLADI"
Devletle görüşme konusunda bir strateji geliştiriyoruz. Önderliğimizle sorunların tartışılıp çözülmesi daha doğrudur. O da sıkı bir politika yürütmeseydi işler bu noktaya gelmezdi. Bu şimdiki bir sorun da değil. Bize gelip aracı olan -ki ismini vermeyeceğim çünkü ısrarla isim verilmesini istemediler- ama uluslararası bir kurum. BM çerçevesinde. 2005’te bunlarla bir görüşmemiz oldu. 2006’dan itibaren de düzenli hale geldi görüşmeler. Şartları şuydu: Gizli olacak, basına kapalı olacak, bilinirliği yönetimle sınırlı olacak. Bana sordular, yöneticileriniz kaç kişi. 11 kişi dedim. Yani bu görüşmeleri sadece o 11 kişi bilecek. Başbakan ile de görüşmüşler, temsilcisinin MİT müsteşarı olduğunu söylemiş. Emre Taner o dönem MİT’in başında. Başlangıçta bunlar arada mekik dokuyorlardı.

OSLO’DAN ÖNCE BAŞKA YERDE
2008’den itibaren de karşılıklı görüşmeler başladı. Bizim bir heyetimizi götürdüler. Özel uçak kaldırdılar, Oslo’da görüşmeler oldu. Ben heyetin içinde yoktum. Prensip olarak şehirlere inmiyorum. Ne olur, ne olmaz. Diyeceğim, o zamandan beri İmralı işin içinde olmazsa görüşmelerin sürmeyeceğini söyledik. Bu durumda görüşmeleri paralel yaptık. Karşı heyette MİT vardı, asker yoktu. Hakan Fidan geldiğinde MİT müsteşarı değildi. Başbakan’ın müsteşarıydı. Hatta Oslo olmadan bir görüşme de başka yerde oldu, onu söylemeyeyim.

CEMAAT MONTAJLAYIP SIZDIRDI

Oslo’daki görüşmeleri kim sızdırdıysa, diğer başka yerde yapılan görüşmeyle birlikte montajlamış. Farklı görüşmeleri bir araya getirmişler, daha çok da Hakan’ı (Hakan Fidan) zor durumda bırakacak bölümler. Kanaatim bu sızdırmayı cemaat yaptı. İlişkileri düzeltmek istiyoruz ama ne diyeyim bu kanaatim benim.

BU SÜREÇ DEVLETİN KARARI

Türkiye’deki süreç gelişmeseydi. Olanaklarımız vardı ve fark ettiler. Savaşı daha ileri düzeye taşıyabilirdik. Dış destek de alabilirdik. Bölge güçlerinin tümü Türkiye’ye karşıdır. Bir cephe var, isimleri söylememe gerek yok. Türkiye konjokturel durumu da fark etti. AKP’nin burada bir takım seçim hesapları da olabilir ama bence süreçle ilgili gelişmeler devlet kararıdır.

"ÖSO’YU NUSRA YÖNLENDİRİYOR"
Buraya gelmeden bir dakika önce haber verdiler. Serekaniye’de çatışmalar oldu. YPG güçleriyle ÖSO arasında. ÖSO’dan yedi kayıp var, YPG’den ise bir kayıp. Bu kesin bir bilgidir. ÖSO ile YPG iç içedir, ilişkileri var. Zaman zaman çatışmaları da oluyor. Kürtler Suriye’de üçüncü büyük güçtür. İki tarafa da mesafeleri var. Suriye devleti, Kürtlerin ÖSO’nun yanında yer almasının ne sonuçlarının olacağını biliyor. Mesela Halep gider, Haseki gider, daha birçok yer gider. Çatışmalar oluyor ama ÖSO’ya yaptığı gibi hava saldırısı yapmıyor. PYD her ikisiyle de çatışıyor ama denge politikasını da sürdürüyor. Bizce bu dengeyi sürdürmeli. Hem halk açısından, hem demokratik çizgi açısından doğru olan budur. PYD muhalefete, Kürt haklarını, demokratik hakları, kadın haklarını dayatıyor. Şeriat düzeniyle olamayacağını söylüyor. Bunu dayatıyorsa iyi bir şey. Eğer muhalefet bu talepleri kabul ederse onlara katılabilir. Eğer muhalefet açılımcı olsa, umut verse, adil bir sistem oluşturulacak, o zaman yanında da yer alınabilir.

'7 YILDIR TELEFON KULLANMIYORUM'

2006’dan beri telefon kullanmıyorum. Arkadaşlardan haber aldık. Telefon üzerinden suikast imkanı yaratabiliyorlar. Risklidir. Daha önce bende üç tane telefon vardı. Avrupa’yla, Rojava’yla telefonla konuşurdum. Telefonları devre dışı bırakınca birden bire her şey karıştı. Şimdi kurye ağını kullanıyoruz. Burayla Avrupa arasında daha dün kurye gitti. Gerilla güçleriyle ise telsiz sistemi üzerinden haberleşiyoruz. Bunlar büyük telsizler. Türkiye bazen hattımıza giriyor. Hatta biz konuşurken giriyorlar. Ben ‘tamam dinleyin de aradan çekilin’ diyorum. HPG karargahı her gün tekmil alır. Karadeniz’deki birim ne yapmış, nerede kimle karşılaşmış, bir mermi sıkmışsa tekmilini verir. Gerekli olduğunda önceden randevu alıyorum, telekonferans gibi iletişim kuruyoruz. Dışarıyla, siyasi çevrelerle ilişkilerimi sürdürüyorum. Mesela sizlerle de ben konuşmam, Deniz (Dış İişkiler Sorumlusu Ahmet Deniz’i kastediyor) konuşur benim yerime.

'SORUN ÇÖZÜLSÜN İŞSİZ KALMAYIZ'
Bahoz Erdal ile ilgili yazılanlar, devletin ürettiği spekülasyonlardır. Yönetimimiz içinde farklı bir görüş yok. Bahoz arkadaş, daha baştan beri ben neredeysem hep yardımcım olmuş. O kadar yakınız yıllardır. Esasen artık yönetimde kalmak da istemiyorum. Çünkü biz klasik sol partiler gibi birisinin başa gelip yıllarca kalmasından yana değiliz. Ben istedim ama görev sürem uzatıldı. İlerde koşullar oluşur da yöneticiliği bırakırız. Bizde parti kültürü gelişmiştir. Kimse için haksız yere karar almayız ama örgüt ihtiyacı önceliklidir. Kürtlerin eski hastalığı bizde yoktur. Biz önderliğin etrafından bu nedenle sıkı sıkıya duruyoruz. Bütün Kürt örgütleri içten parçalandı. Biz bunları sentezledik. Terbiyemiz bir lokma, bir hırkadır. Diyelim ki, silahlı mücadele bitti. Görevimiz hizmettir. Artık ne gerekiyorsa. Emeklilik diye bir şey yok. Benim Ankara’da siyaset yapmak gibi bir düşüncem yok. Sorun çözülsün de bize bir iş bulunur. İşsiz kalmayız. Sırrı Süreyya Önder yanımıza geldi. Gençlerle oturuyor bazen. İkinci gelişte bize söyledi konuştuklarını: “Ben ne sorduysam ‘örgüt bilir’ cevabı alıyorum. Bunun üzerinde günlerce düşündüm” dedi. Bu bizde bir kültürdür. Mesela cemaata yakın bir yazar, önderlikten gelen mektubu öptüğümüzü yazmış. Sanki biz müridiz. Öyle bir şey yok. Okumuşuz, tartışmışız ve katılmışız. Evet bir örgüt disiplini var. Ama körü körüne bir şey değil.

ÖCALAN’DAN SES KASETİ YOK

Öcalan’dan gelen mektubun gerçek olduğuna inandık, çünkü el yazısını tanıyoruz. Son mektubu 14 Nisan tarihliydi ve beş sayfaydı. Ses kaseti falan yoktu. Çekilme konusunda önderlik "çok zorlamayalım, ikinci aşamada zorlarız" diyordu. Biz ortak karar veriyoruz. Benim kendisiyle en son görüşmem 1992’dir. Telefon veya telsizle görüştük. En son Rusya’dayken telefonla görüşmüştük. Ne Öcalan tek başına karar verir, ne de biz. Kararlarımız ortaktır. O nedenle sürecin hızlı ilerleyebilmesi için mutlaka irtibatlanmamız gerekir.

"İMRALI’YA BEN GİTMEM"
İmralı’ya bir heyet gidecek olsa ben kendimi önermem. Arkadaşlar öyle uygun görürse o ayrı. Ama bence arkadaşlar da beni önermezler. Belli bazı kişiler olmaz. Aranır durumu daha az arkadaşlar olabilir. Kadın hareketinden bir heyet gidebilirdi. Gençlik hareketinden arkadaşlar gitse hatta HPG’den bir heyet gitse çok daha yararlı olur.

"TÜRKİYE MODEL OLUR"
Silahlı mücadelenin durması, Türkiye’nin demokratikleştirilmesini, model haline getirilmesini beraberinde getirir. Bu gücü büyütür. Bizim mücadelemiz sadece silahlı değildir. Siyasi mücadele ve yapılanma önemlidir. Tabandan örgütlenmeyi esas alıyoruz. Her köyün meclisi olsun, onlar kendilerini yönetsinler. Onların da merkezi bir yönetimi olsun. Demokratik özerklik, tüm Türkiye için önerilen bir sistem. Türkiye halkı kabul etmedi ama Kürdistan’da uygulanabilir. Merkeziyetçi ulus devlet mantığı üstten dayatmayı getiriyor. Mutlaka bir tarafı mağdur ediyor. İnsanlık, devleti aşmalı. Devlet erki kimin elinde olsa ayrıcalık elde ediyor. Artık Avrupa’da devleti küçültüyorlar. Türkiye’de de bir yol temizliği şart. Siyasi partiler yasası, seçim yasası. Özellikle KCK’liler bırakılmadan olmaz.

"BDP’DE AMATÖRLÜK FAZLA"
BDP’liler iyi niyetliler. Fakat amatörlük fazla. İçlerinde yetenekli insanlar da var. Yetersizliklere rağmen genel olarak BDP’yi beğeniyorum. Son süreci tartıştık, önderliğe görüşleri ilettik. Son kararı onun vermesini istedik. O da bize havale etti. Biz böyle bir basın toplantısı düzenlemeyi planlamıyorduk. Ama o bizim yapmamızı istedi. Hareketin başlangıcından beri en büyük emek sahibi odur. Arkadaşlar saatlerce konuşabilir, analizler yapabilir ama karar vermek önemlidir. Karşımızdaki güç bizi parçalamak istiyor. Kandil, İmralı, Avrupa ayrı yerlerdeymiş gibi göstermek istiyorlar. Ama ‘irademiz’ lafının nereden çıktığını da bilmiyorum.

'KORUCULARLA SORUNUMUZ KALMADI'
Korucuların tümüyle kanlı bıçaklı olma durumumuz yok. Bu durumda olanlar toplam korucuların yüzde beşidir ancak. Korucularla bir sorunumuz kalmamıştır. Bizim onlara karşı yok, onların da bize karşı yok. Artık operasyonlara katılmıyorlar. 70 bin kişilik bir silahlı güç var ve bazılarına güvenemezsin. Eli silahlı adam, kaçakçılık yapıyor, insan vuruyor, bir askere bağlanıyor başka bir yola sapıyor... Biz devletin bu taktiğini boşa çıkardık. Başta bilemedik onlarla şeye girdik. Kürdü kürde vurdurma politikası. Eli kanlı, katil insanlar var bunların içinde. Bilge Köyü'nü herkes gördü, insanlıktan çıkmışlar. Biz bunlara dokunmadık, ilişki kurduk ve bu sorunu çözdük. Devlet Kürdistan’da kendine yandaş bulmak için para veriyor, korucu yapıyor. Güney Kürdistan’da da peşmerge bu konumdadır. Para verilip yandaş yapılmışlar. Şimdi Hakkari’de kim devletin yandaşı? Üç beş kuruş verilen korucular. Bence devlet de bu korucular konusunda stratejisini değiştirmiştir.

ANAYASA İÇİN ÖNERİ

Türk milleti kavramı bizi rahatsız etmez derken şunu kastediyorum: Eğer anayasada milletler yazılacaksa hepsi yazılsın. Fomülasyonumu söyleyim: “Türkiye’de yaşayan Kürt Türk halkı ve diğer etnik ve dinsel topluluklar kardeştir. Bunların hepsi Türkiye ulusunu meydana getirir.” Biz demokratik ulus anlamında Türkiye ulusu kavramını benimsiyoruz. Hepsini yazarsak uzar; Başbakan sayıyor ya, Gürcü, Çerkez, Arnavut…

YENİ OSMANLICI DEĞİLİZ

Şematik açıdan Demokratik Konfederalizm ile Yeni Osmanlıcılık arasında benzerlik olabilir. Sınırların hafifletilmesi, Arap, Kürt, Türk’ün birlikte yaşaması falan, bu açılardan benzerlik vardır. Ama biz Biz Ortadoğu’da halkların demokratik bir biçimde bir arada yaşamasından yanayız. Bizimki Demokratik Konfederalizm, kapitalizme alternatif bir sistemdir. Kapitalist moderniteyi aşan, reel sosyalizmin deneylerinden yararlanan, yeni ulus devleti aşan çoğulcu bir sistemdir. Yeni Osmanlıcılık ile özü değişiktir. Önderlik diyor ki, ben tartışıyorum, karşı tarafın da düşüncelerini alıyorum. Bu açıdan belki yüzde 10 düzeyinde bir benzerlik olabilir. Fakat bizim bakış açımız var. Bazı çevreler sanki ‘PKK ile AKP anlaşacak, Kürt – Türk ittifakı doğacak ve AKP Türkiye dilediği gibi götürecek’ diye bakıyor. PKK halkların eşitliğini ve demokrasiyi esas alan bir harekettir. Eğer AKP Kürt sorununu çözerse tabii bundan puan alır. Türkiye demokratikleşirse tabii Türkiye’nin Ortadoğu’da rolü artar. Demokratik gelişmeden bir devrimcinin rahatsız olmaması lazım. Öbür türlü hegemonya tarzında, mesela kalkıp da diğer ülkeleri hegemonyası altına alma biçiminde olursa kabul edilemez. Demokratik Türkiye ama tam demokratik bir Türkiye. Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye Kürtlerin sempatisini kazanır. Ama buradan "AKP – PKK anlaşması olacak, başkanlık sistemi gelecek" gibi söylemler zorlayıcıdır. Başkanlık sistemi gerçek anlamda başarılı bir biçimde uygulanan ülkelere benzer şekilde, rol paylaşımı, kuvvetler ayrımı, eyalet sistemi, federal sistem belki daha iyi olabilir. Merkeziyetçilik azalır, ademi merkeziyetçiliğe geçilmiş olur. Kürt sorununu çözerek Türkiye’yi demokratikleşmeye zorlarız. Bu AKP’yi de zorlar. Türkiye’de demokratik kesimler, çevreler var. Sol, sosyalist, demokratik güçler. Örgütlü yapılar zayıflamış ama bir potansiyel var. Ulusalcılık, solculuk değil artık. Demokratik olarak saydığımız kesimler arasında demokratik bakışa sahip Müslümanlar, Alevi kurumları, sistemden dışlanan bütün kesimler önem taşır. Türkiye demokratikleşince bundan herkes yarar görür. Demokrasi güçleri sırt verirse gelişir. Vermeyip AKP’ye bırakırsa her şeyi tabii sorunlu olur. Konferansları bu nedenle önerdik. Mesela HDK var, o tek başına yetirsiz kalır, ÖDP var. Alevi örgütleri var, sendikalar, sivil toplum örgütleri, kadın örgütleri... Bunların dahil olduğu bir konferans başarılı olur. Bu konferansa siyasi partiler de çağırılacak ama sanırım MHP, CHP değil.

HİZBULLAH’I ÖCALAN ÇAĞIRDI AMA
Yeni dönemde hiç kimseyi karşımıza almak gibi bir durumumuz yok. Hizbullah siyasi bir oluşum olarak var olursa karşı değiliz. Herkes gibi onların da siyaset yapma hakkı vardır. Ama Dicle Üniversitesi’ndeki olaylar tertip gibi. Arkasında başka güçler olabilir. Sonrasında yazdıkları yazılar hep geçmişi hatırlatıyor. Oysa geçmiş pratikleri belleklerden silinmedi. Domuz bağları, mezar evler. Ciddi bir özeleştiri de vermediler. Biz onları sürece dahil etmek istiyoruz. Fakat geçmişe dair hiçbir ciddi özeleştirileri olmadı. Hala eski dili kullanıyorlar. Onlarla bazı tartışmalar olmadı değil. Resmi bir temasımız olmadı. Bir komisyon önerileri de olmuş. Alt düzeyde temaslar oldu ama bir helalleşme yok. Öcalan onları konferansa çağırdı. Ama bu pürüz var. Toplumumuz var, demokratik kamuoyu var. Bunlar kendilerini ikna edici şekilde izah etmeliler. Toplum ikna değil. Biz de tam olarak ikna değiliz. Öcalan istiyor ama bu bir kanun değil. Realite ne ise o uygulanır. Zaten Öcalan da kimse dışında kalmasın diye söylüyor bunu.

BARAJ İNŞAATLARI ASKERİ AMAÇLI

Şırnak ve Hakkari’ye yapılan barajlar askeri amaçlı. Yedisi bitti, toplam sayısı 21’dir. Topraklarımızın hemen hemen yarısı su altında kalacak. Tarihi yerler de suyun altında kalacaklar. Ekolojik insanlar, tarihi düşünen insanlar yok mudur Türkiye’de. Özellikle askeri amaçlı yapıldığı belli olan barajlara karşı çıkılması gerekir.

'ROBOSKİ BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL'

Roboski ile ilgili teknik bir ayrıntı anlatayım. O olay yanlış tespit, uçaklara talimatla vurmuş, topluca öldürmüş değil. Tek tek suikast yapılmış. Tam bir saat 48 dakika sürmüş. Suikast tarzı. Bu suikast her yerde olmaz, bize karşı birkaç kez kullanmışlardı. Bir kere Çukurca’da aynı yöntem Kazan Vadisi'nde ve bazı küçük birimlerde. Bir yerde hava saldırısı olduğu zaman herkes darbe almaz. Bize olmuştu mesela uçak vurur, 40 kişiden iki kişi üç kişi darbe alır. Çünkü insanlar dağılırlar. Burada nasıl olmuş? Katırlar bile vurulmuşlar. Şöyle bir şey var, orada Amerika ilişkisi de ortaya çıkacak. Predator tesbit ediyor, koordinatı da tesbit ediyor. Bu koordinatı merkeze veriyor, merkez uçağın bilgisayarına kaydediyor. Bilgisayar da havada o da havada. Bir insan girmiş taşın altına. Kar var, yerin ısısı en az sıfırın altında on derece, on beş derece. İnsan ısısı ise 36 derece olduğu için derhal tespit ediyor. Termal olduğu için insan ısısından anında tespit ediyor, kaçırmıyor. Tespit edip merkezden uçağa veriyor ve o koordinata bağlı olarak tek tek suikast yapıyor. Bir üs var, o yönetmiştir. Hangi üsse orası. Amerikanın parmağı vardır. Bu insanlar tek tek, katırlar da dahil vurulmuş, nereye kaçmışlarsa vurmuşlar, 1 saat 48 dakika boyunca. İkinci bir şey daha söyleyeyim, aralık ayının sonunda hiçbir gerilla Uludere’ye geçmez. Bunu ordaki en yeni asker de bilir. Çünkü Uludere’ye geçmek ölümdür. Yol vermez, kar yüksektir, gerilla Uludere’de sadece yılın dört beş ayı yaşar. O da mayıstan eylüle kadar. Bırak Bahoz Erdal’ı en yeni bir gerilla bile gitmez. Askerler de bilir bunu. Bahoz oradaydı da vurduk bir safsatadan ibarettir. Orada ya karakola gidecek, ya da ölecek. Beş metre kar var, ölürsün. Akıl karı değil. Gerçekten çok trajik. Niye olduğunu araştırmak lazım. Bu tür olayların netleşmesi gerekli. Kimin ne kadar rolü var, Amerika’nın, Türkiye’nin, Genelkurmay’ın. Açığa çıkarmıyorlar, demek ki derin bir şey.

SUİKAST BİNASINDA ÜÇ KAPI

Süreci sabote etmek isteyenler vardır. Mesela ABD. Mesela Avrupa’nın tutumundan kuşkuluyum. Paris olayında şehit düşen Sakine Cansız arkadaş, ilk kadın kurucu üyedir hem de içimizdeki en barışçıl, içinde sürekli barış eğilimi taşıyan bir arkadaştı. Kandil’e gelecekti. Bürokratik işlemleri tamamlamak için Paris’e gitmişti. Çözümlenmemiş bir olay. Ne desem yalan olur. Ama saldırının olduğu binanın resmiyette bir kapısının olduğu biliniyor. Fakat üç kapısı daha varmış. Kapılardan biri dehliz gibi bir yerden geçip süper marketten çıkıyormuş. Bir diğeri başka bir handan çıkıyormuş. Bunu söylerken Avrupa sabote edebilir demek istemiyorum tam olarak. Ama 1921’de Kahire’de bir konferans gerçekleştiriliyor. Bölgenin sorunlarının çözümü tartışılırken, sıra Kürt sorununa geldiğinde ‘bu kalsın’ diyorlar. Kart olarak kalsın. Kürdistan’ı dört parçaya bölenler de onlar. Öteden beri bu bir politika ve kaynağı da Avrupa. Şimdi Türkiye’de bu sorun çözülürse ortada ‘Kürt kartı’ diye bir şey kalmaz. Öte yandan bölge güçleri var süreçten rahatsız olan. Adlarını söylemek istemiyorum. Kimisi sanki biz taraf değiştirmişiz gibi yorumluyor. Biz taraf değiştirmedik. Zaten o taraftan değildik. (Tam burada, İran’dan mı bahsediyorsunuz sorusuna ‘evet’ diyor.) Bizim kendimize özgü çizgimiz var. Ne bu bölgedeki anti demokratik devletlerin bölge halklarına verecekleri bir şey var, ne de vizyonları. ABD’nin Irak’a müdahalesi, Libya’ya, Suriye’ye müdahalesi ortada. Çarpışmaların tümü iktidara gelmek için. Bizim burada kendimize özgü bir çizgimiz var. Kendimizi demokrasi hareketi olarak görüyoruz. ABD ise pragmatisttir. Onlardan bize temsilci gelmedi. Bazı legal organlar üzerinden yapılanlar var, anlayamıyoruz kim nedir? Mesaj olarak süreci alkışladıklarını söylediler. Burada uçan predator kimindi?

FETHULLAH GÜLEN BELGELERİ

Elimizde Fethullah Gülen ile ilgili belgeler vardı. Çağrı yaptık. Hakkını yemeyeyim, Ahmet Altan temas kurdu. “Neşe Düzel’i göndereyim, hem röportaj yapın hem de o belgeleri verin” dedi. Biz röportaj vermek istemiyorduk, bir isim söyledik, ‘o gelmesin başka birisi gelsin, ona belgeleri verelim’ dedik. Sonradan hiç ses çıkmadı. Ardından AKP ile zıtlaştı. Gelmedi. Bunun üzerine bizimkilere verdik. Kendi köşelerinde kullanıyorlar. Bu belgelerde her ilde devleti yöneten komiteleri var. Perspektif veren, devleti yöneten. Sistemi detaylı bilmiyorum fakat toplantı tutanakları var. Bir ilde her şeyi tartışıyorlar. ‘Filan derneği hukuka havale edelim’ diyorlar. ‘Filan derneği hukuka bulaştırmayalım, adam sızdıralım’ diyorlar. Herkese ilişkin karar veriyorlar. BDP’ye kimi, nasıl yerleştireceklerini konuşuyorlar. Bu belgeler beş ya da altı yıl öncesine aitti. Bazılarında kimin ne olduğuna ilişkin fişleme benzeri notlar var. AKP ile cemaatin arası bozulduktan sonra bu sistemde bir değişiklik olmuş olabilir. İki yıldır farklıdır diye tahmin ediyorum. Bu tutanaklarda kendileriyle ilgili MİT’in yaptığı araştırmalar da var.

FIRTINA GENÇLİK

Gençlikte haliyle daha fazla sertlik ve tepki var. Küçük yaşta annesi, babası tutuklanmış. Gözleri önünde vurulmuş. Son dönem gerillaya katılan gençler arasında bu durumda olan çok arkadaşımız var. Evet, böyle bir sorun var. Bunu anlatmaya çalışıyoruz. Şerafettin Elçi’nin söylediği doğrudur, biz anlaşma yapılacak son kuşağız.

AdminAdmin